Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

“İbrahim”

Yirmi üç sene evveldi. Seni tanıdım, o sabah. Arka sırada Milli Gazete"yi yutar gibi okuyor, kazırcasına çiziyor, tarihe not düşüyordun.

Marmara Edebiyat"ı kazanmıştık, seninle. Amaç değildi okulun, hedefe kilitlenmek için bir araçtı sadece. Açık kahverengi, kadife montuna gazeteni sarar, Bağcılar dolmuşuna koşardın.

Belli ki acelen vardı.

 “Teşkilat bekliyor!” derdin, bilgece. “Gidelim!”

Evine elli metre var yok, bir mahalle kütüphanen vardı. Akranların, dostların, konu komşu… kuşatırdı etrafını. Uzağa odaklanmış gözlerin, taze bir kelime haykırırdı, aniden. Aynı cümleyi iki kez tekrarlamazdın, yeni bir şey söylemek lazımdı.

Uzadıkça sohbet, bir dünya haritası çizerdin, zihninde. Hayber Geçidi"ndeki zafer, Gazze"deki direniş, Eritre"deki destansı savunma… sözlerinle yeni bir anlam kazanır, alem küçülür küçülür, bir odaya sığardı adeta.

Ülkende olup bitenler, Grozni"de yaşananlardan bağımsız değildi. "Küfür tek millet"ti.

Istanbul avuçlarının içindeydi sanki. Daha İmam-Hatip sıralarında altını üstüne getirmiştin, koca şehrin. Seni yollara düşüren neydi? Ram olduğun çift minareli rozet miydi, kavgada ve barışta sembolün…

Evinin numarası 5687367"ydi, hiç unutmam. Bir keresinde Sedat Yenigün"ün Bir Şehidin Notları"nı hediye etmiştin. Gerçi vermesen de, kitaba düşkünlüğümden alıp götüreceğimi bilirdin.

Kış yaza kavuştu. Yalova"da kamptaydık. Yüzmede iyiydin, krosta üstüne yoktu. On dokuz yaş tecrübesi ne kadar olursa esirgemez, aktarırdın.

Vizyonunu Siyasetin Duayeni"nden, misyonunu gazetenden alırdın. İnsan kaynakları dedin mi akan sular durur, bir çırpıda onlarcasını sayardın, yol arkadaşlarının…

Sabır, savaş, zafer… olmazsa olmazıydı hayatın. Sevgi ile donanıp, merhametle kuşanmak  bu olsa gerekti.

Açık denizlere yelken açmak, dünyayı dolanmak isterdin; tebliğin gitmediği bir nesne kalmasın diye. Halık"a ta"zim, mahluka şefkat"ti, parolan. Yaşanmayan teori, sinede yüktü. Pratiği olmayan, fikir hamalıydı. Kölesiydi teorinin.

Haliç Caddesi 63 numara dile gelse neler anlatırdı, neler… Gecenin on ikisinde nereden bulurdun minibüsü de, kırmazdın bizleri.

Fetih Yurdu"na gelirken, bir Şubat soğuğunda Yiğit Adam"ı maveraya uçuran taşlara bakmadan edemezdin. Metin"le özdeştin, Sedat"la sırdaş.

Fikirtepe bir okuldu, inanan yüreklere. Fakulte"nin anfisinde işaret parmağını göğe kaldırarak, çağırıyordun kendine yabancı her kim var ise…

Onlarcasını saysam yüzlercesinin darılacağı bir dost ikliminde, durmak nedir bilmeden koşuyor koşuyordun…

"Yaradan"ın yolunda yirmi üç saat çalışıyorsan bir saatin boşa geçmiş!" diyordu, yasaklı lider. Kim ki yasaklanmış, halk sevmişti bir kere. Asıl çıldırtan bu idi, darbeci cuntayı.

Bu idi, "Her an yeniden doğarız / Bizden kim usanası!"

……………………………….

“Dergi çıkaralım!”

“Çıkaralım!”

Vakfın ilk üniversite dergisini çıkarmak sana, bana, Ahmet Çetin"e ve Erol"a nasip olmuştu. Yazıları topla, imlayı düzelt, bilgisayardan çıkar, matbaaya ver, matbaadan al, sırtında taşı, fakulte fakulte dağıt, yenisini hazırla….

Yorucu ama tatlı bir uğraştı… Ahmet atom karınca misali çalışır, sense yiğitçe göğüslerdin eleştirileri. Benim bir yılımı aldı, "uzatmalar"a kalmıştım. Değmişti ama, hizmet için olduktan sonra… Nihayet, "Her Şey Hak İçin!"di.

Rüzgar beni Sivas yollarına, Ardahan steplerine, Çemişgezek ovalarına, Bartın yaylalarına, Ankara düzlüğüne savururken, sense karış karış dolaşırdın Anadolu coğrafyasını…

Çırpınman, emek, alın teri, özgürlük içindi. Karadenizli ruhunda vardı; yılgınlığa düşmemek," yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer"e koşmak, adımlarını sıklaştırmak, safları düzgün tutmak, Selam Yurdu"na bir azıkla gitmek…

Sağ sol savurganlığıyla bezmiş belediye memuruna, “Varsın bu ülkede ve olmalısın!” demiş, "Hakkınızı arayın. Hakkınızı kaybederseniz, şerefinizi de kaybedersiniz!" Ali buyruğunu baş tacı etmiştin.

Sen inandın, üyen inandı, emek mücadelesinde zafere taşıdın kitleni. Yüz binler, üretimden gelen gücünü kullanmayı öğrendi, sayende.

Yine yollardaydın. An geldi, takdir vuku buldu. Bitmeyen enerjin, sinerjiye dönüştü sadece. Eller senin için kalktı, on dört gece. Bir gün aramıza dönersin diye, nemli gözlerle bekledik yolunu.

Şeb-i Aruz"unmuş meğer, yaklaşan. Ölüm Meleği yanı başında belirdi. On binler yasa büründü. Ne ki bu acı, seni dünya gözüyle görememekti bir daha.

Şahitliğe hazır, on binler hep bir ağızdan:

“Adam gibi adamdı. Hak davanın neferiydi. Hayatı gibi naaşı da ders verdi. Onu yalnız bırakmadı, Savunan Adam!”

Şimdi gidiyorsun. Fakat, Azaların Dile Geleceği Gün"de bir Kevser başında komşu olmak dileğiyle, umudunu Öte Dünya"ya taşıyorsun, koca İbrahim!

 

Bu yazı toplam 4881 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum