'Barışı ve geleceği birlikte aramak'

Abant Platformu'nun bu yılki gündemini, bu başlık altında Kürt sorunu oluşturdu. Türkiye'nin fırtınalar koparan gündemleri arasında bu soruna yer açılabilmesi için uzun vadeli düşünen bir ortak akla ihtiyaç var. "Abant ruhu" bu aklı temsil ediyor.

Türkiye, ürettiği sahte gündemlerin peşine takılıp zaman ve enerji tüketirken gerçek sorunlarına çözüm bulma şansını da kaybediyor. Kürt sorunu yok farz edilerek, görmezden gelinerek yok edilecek bir sorun değil. Geçen zaman, kalıcı bir çözümün aleyhine işliyor; çünkü sorun ertelendikçe büyüyor. Kürtleri yok saymakla Kürt sorununu yok saymak veya görmezden gelmek arasında sonuçları itibarıyla önemli bir fark yok.

Abant toplantısına yapıcı ve ılımlı bir hava hakim oldu. Sorun etnik bir sorun olunca empati çok önemli. Başka bakış açılarını öğrenmek önünüzde yeni pencereler açıyor. Üstelik yaşanmış her biri başlı başına bir trajedi olan binlerce acı duruyor geride. Bu yüzden çözümlerin önyargılara kurban edilmesi, söylenenlerin yanlış anlaşılması son derece doğal. Meselenin özüne nüfûz etmek için karşınızda duran yığınla engeli aşmanız gerekiyor. Engellerin en başında da konuşma usulü ve adabına dair sorunlar duruyor. Usul sorunları çözülmeden esas sorunun ele alınması ve mesafe kat edilmesi zor. Toplantıda ifade edilen itirazlardan biri, bu usul sorunlarının envaî çeşidi hakkında fikir veriyor: Kürtler şikayet ediyor, Türkler de dinliyor. "Biz" ve "onlar" ayırımını peşinen kabul ettikten sonra, su sızdırmaz iki ayrı dünyanın inşasına girişiliyor. "Kürtler" ve "Türkler" ayırımı üzerine inşa edilen siyasetlerin çözüm üretme şansı yok. İki ayrı toplumu temsil ediyorsanız fikir değil, diplomatik ilişki geliştirebilirsiniz. Kürt sorununun bir Türkiye sorunu olduğu konusunda bir mutabakata ihtiyaç var.

Gözlediğim iki farklı kutup var. Kutupların bir ucunda tekil hikayelerle anlatılan bir sorun var. Anekdotlar canlı, diri, yakıcı bir dili kullanıyor. Ancak etkileyici bu dilin esaslı bir sorunu var: Çözüme giden yolu göstermiyor. Kavramlar, realiteleri sınıflandırmak, illiyet bağlarından kuramsal modellere ve buradan da çözümlere ulaşmak için gerekli. Ortalıkta rüzgâr gibi esen ve sürekli tekrarlanan kavramların ise gerçekliklerle bağları çok zayıf. "Kültürel haklar" üzerine inşa edilen ve çok sık tekrarlanan projelerin sorunu da böyle. Azınlık kelimesini hukukî değil de sosyolojik anlamda kullandığımız takdirde Kürtleri bir dil azınlığı olarak kabul etmemiz lâzım. Kültürel haklar olarak sıralanan taleplerin tamamı anadilin kullanılması ile ilgili. Örf ve âdetler, gelenekler, tarihle ve yaşam biçimleriyle kurulan geleneksel bağların kültürel haklar arasında yer alabilmesi için bunların diğer kesimlerinkinden farklı olması gerekir. Dil dışında bu ilişkileri kurmak çok zor. O yüzden kültür kavramı üzerine inşa edilen farklılıkların bir siyasî programa konu edilmesi kafaları karıştırıyor.

Kürtlerin taleplerinden paranoyalar üretenlerin Abant'ta konuşan Kürt aydınlarını dikkatle dinlemeleri ve anlamaları lâzım. Siyasî bağımsızlık peşinde koşan bir Kürt milliyetçiliği elbette var. Ama ulus devletler çağının sonlarına rastgelen bu milliyetçiliğin çok fazla açmazı bulunuyor. Tersine üniter yapı içinde Kürt sorununu çözmek için çok geniş imkânlar ve fırsatlar hâlâ duruyor. Bu fırsatları kullanabilmek için herkesin cesaretini toplaması; aklını ve yüreğini ortaya koyması lâzım. Abant ruhu bu hafta sonu, sakin, sağlam ve derin aklı ile bu şiddetle ihtiyaç duyulan yeteneklerin bir muhassalasını vermiş oldu. Konuşmaktan ve yüz yüze gelmekten korkmamak lâzım.

Bu yazı toplam 600 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar