
Tarık Sezai Karatepe
Şehit Kente Yürümek!
Sarıkamış, heybetiyle misafirlerini karşılıyor,
Anadolu"nun tapusu bende! ültimatomunu yüreklere kazıyordu.
Doksan bin şehidi bağrında saklayan kent, onurlu haykırışıyla yeri göğü inletiyor;
Kafkasya"nın Şamilleri, görevlerini yapmanın haklı gururunu iliklerine kadar hissediyordu.
Şehir, yüreğinde şühedanın akislerini bırakarak gözden kayboluyordu.
Atıldık, kurşun gibi şehrin alanlarına; bir Ebubekir gibi, bir Ömer, Hamza gibi!
Yüzyıllardır muhanete geçit vermeyen yeryüzünün en zorlu coğrafyasında;
Grozni, Dağıstan üçgeninde bir kaleydi Ardahan
İçi içine sığmamış, destankenti dünya gözüyle görmek için sabırsızlanmıştı.
Yenimahalle"den şehir, yorgun bedeniyle bir kutlu sırrı paylaşıyordu;
ilk işi Halilefendi"ye gitmek oldu;
serhat şehir, Kura Nehri"ne komşu kalesiyle, ne badireler atlatmıştı.
Haçlı"nın, Yanık Cami"ye doldurup Uhdud Ashabına yapılanı reva gördüğü üç yüz beden, ebedi saadeti seçiyordu.
Cennette bugün, gülleri açmış görürüz de; hala o kızıl hatıra, titrer gözümüzde!
Bir ömür boyunduruk altında yaşamaktansa, şerefiyle Rahman"a kavuşmayı yeğliyor; izzeti, zillete tercih ediyorlardı.
Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum; kesilir belki, ama çekmeye gelmez boynum
Otuz Eylül Doksan Üç.. İlk ders . İlk heyecan Gücünü ve nefesini kontrol ederek söze girdi:
Arkadaşlar, edebiyat dersinde birlikteyiz Edebiyat; edeb kökünden gelir; söz sultanları bunu:
Eline, diline, beline zarif anlatımıyla sembolleştirmişler
Edebiyat, Arapça bir kelime; ama Türkçeleşmiş, Türkçedir! kaidesiyle tıpkı kitap, defter, kalem gibi bizim dir artık
Ticaret"in Rizeli müdürü bir teneffüs sonra çağırdı:
Hocam, söylediklerin doğru; ama alışık değiller, biraz daha
Sizin ne anlattığınız değil, nasıl algılandığıydı eğitim!
Birkaç ay sonra Hakan, mahcup bir eda ile:
Hocam, senden çok utanıyorum, ilk gün şikayet edenlerden biri bendim, oyuna geldim
Olur böyle şeyler, canın sağolsun!
Ona dernekte görev verdiler; Almam! diyemedi; görev görevdi.
Fedakar gençler, etrafında küme oluyor;
Barış, Yavuz, Güven, İlyas, Mehmet, Derviş, Ayhan, İbrahim, Ufuk, Yaşar, Turgut .
beyin fırtınasında sakin limanlara yelken açıyor, bir ömür sürecek dostluğun temellerini atıyorlardı.
Otuz bir aralık akşamının ayrı bir önemi vardı; alternatifsiz olmazdı;
alkolün boca edildiği geceye inat Mekke"nin Fethinin Yıldönümünü kutluyorlar;
şehrin tarihinde ilk kez, Halk Eğitim"i hınca hınç dolduruyorlardı.
Cefakar beşli Aziz, Hayrettin, Yılmaz, Zafer, Nusret hocaların her biri, şehrin kültür hayatında katma değerdi.
Selami hoca, kadife sesi ve aykırı fikirleriyle renk katacak, Recep bakkal misafir için adeta can atacaktı.
Yıllar sonra Zafer hocayı Kızılay"da görmüş, bir süre sonra da acı haberini almıştı;
yetmişli yıllarda, Ardahan"a kalıcı üç eser bırakan Numan amcanın acısı henüz tazeyken
Oğlu Alpay hizmet için varını yoğunu verir, sesini çıkarmazdı.
Şehir; Terekeme, Azeri, Kürt, Türkmen yapısıyla Bir tarağın dişleri gibi eşit bireyleri barındırıyor;
Bizi kimse bölemez; bir vücudun organları gibiyiz; et, tırnaktan ayrılır mı? şuurunu vahiyle temellendiriyor;
acıda ve kıvançta bütünleşiyor, düşman çatlatıyordu.
Dünyada kişi başına en fazla şehit vermiş kent, bununla kalmayıp,
Çanakkale"ye, Galiçya"ya, Yemen"e, Tuna boylarına, Silistre"ye, Fizan"a
yola çıkan yiğitlerini Allah"a ısmarlıyor giden gelmiyordu, acep ne işti!
Şehrin buz kesen akşamlarında, anadan babadan ayrı ev tutan,
bir hedef uğruna defter, kalem taşıyan kahramanların kapısını ansızın çalar,
tezek yığılmış dehlizden geçer, naylon çekilmiş pencereden sızan kırk derece soğuğu içine çeker,
isli demlikte çayını yudumlarken bir kuru ekmeği onlarla bölüşürdü;
nice hayat hikayelerini bir solukta dinler,
Ben doktor, mühendis, öğretmen olacağım diyen cefakar bedenlerin gözlerindeki ışığı yakalar,
enerjinin sinerjiye dönüştüğünü görür, hayranlık dolu bakışlarını onlardan ayıramazdı.
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım; elemim bir yüreğin kar"ı değil, paylaşalım!
Pazartesi, iki saatlik köy yolundan karlara bata çıka gelenler, ilk dersi,
kalorifer başında parmaklarının çözülmesini bekleyerek geçirirlerdi.
Hedefe kilitlenmek, başarmanın yarısıydı.
Gurbeti doya doya yaşamak, yüreklerdeki sınırı kaldırmakla;
sevgiye kanat açmak, benliğinden geçmekle mümkün!
Anadolu, bağrında daima bir umut besler;
Suya değil, taşa yazarak; zincirleri kırarak, Yesevi"nin Buhara"dan başlattığı özgürlük yürüyüşü, kıtalar aşmaya devam edecekti.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.