Av.İbrahim TAŞKESTİ

Av.İbrahim TAŞKESTİ

Buz dağının arkası

Anayasanın 10. ve 42. maddesinde yapılan değişikliğin içeriği neydi?

Yapılan anayasa değişikliği çalışmalarının adının daha işin başında Medya tarafından “türban değişikliği” olarak konulması, Anayasa Mahkemesi kararından sonra da aynı medya tarafından gazetelerde “Türbana geçit” yok manşetleriyle haberin verilmesinde hangi amaç güdülmüştür.?

Oysa Anayasa Mahkemesi'nin geçerliliğini iptal edip yürütmesini durdurduğu iki anayasa maddesinde 'türban' veya 'başörtüsü' sözcüğü geçmiyor bile.

İçerisine sadece “... ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanmasında...” ibaresinin eklendiği Anayasa'nın 10. maddesinin iptalden önceki son hali şuydu: “Devlet organları ve idari makamları, bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanılmasında kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadır.”

Anayasa'nın 42. maddesine de şu bölüm eklenmişti:

“Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemez. Bu hakkın kullanımının sınırları kanunla belirlenir.”

Her iki maddede yapılan değişiklik incelendiğinde 'türban' veya 'başörtüsü'  ile ilgili herhangi bir kelime/cümle veya atıf söz konusu değildir.  10. maddede kamu hizmetlerinin sunulmasında eşitliğe vurgu yapılmış; 42. maddede ise yüksek öğrenim görme hakkının kullanımının sınırları kanunla belirleneceği ifade edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi bu maddeleri iptal etmek yerine onaylasaydı 'türban/başörtüsü' yasağı sona erecek miydi?

Bana göre hayır. Muhtemelen 42. maddeye eklenen 'kanunla belirlenme' gereği yeni bir yasa maddesinin düzenlenmesi gerekecekti.

Buradan şuna gelmek istiyorum yapılan anayasa değişikliklerinin iptal edilmesindeki maksat üniversitelerde devam etmekte olan 'türban' veya 'başörtüsü'  yasağınının  devamını sağlamak mıdır?

İstenilen yalnızca türban yasağını devam ettirmek olsaydı, YÖK Yasası'nın geçici 17. maddesine göre zaten serbest olan başörtüsü yasağını sürdürenler; Anayasa Mahkemesi değişiklikleri onaylansa bile, konu ile ilgili yeni bir yasa çıkmadan uygulamayı değiştirmeyecek ve yasa çıkana kadar yasak sürdürülebilecek;

Meclis yasal düzenleme yaptığında da, konunun Anayasa Mahkemesi önüne götürülmesi neticesinde; Anayasa Mahkemesi de eski içtihadını hatırlatarak yasağın sürmesi yönünde karar alabilecekti. Buna rağmen, Anayasa Mahkemesi görev alanına girmediği halde anayasa değişikliklerini iptal etmekle büyük tepki çekecek bir yolu neden tercih etti.

Mahkeme üyelerinin Anayasanın 148 maddesine göre anayasa değişikliklerinin sadece şekil yönünden inceleme yetkileri olmasına rağmen; yaptıkları yorumla kendilerinde esasa girme yetkisi görerek anayasa değişikliklerini iptal etmekle, kamuoyunda çok tartışılan 9/2 çoğunlukla alınan 367 kararından sonra; yine 9/2 çoğunlukla alınan böyle bir karara da imza atmalarının üniversitelerde başörtüsü/türban yasağının sürmesini sağlamaktan daha ileri bir sebep/neden aranması gerekmektedir.

Bu karar sadece yüksek öğrenim kurumlarında başörtüsü kullanımı ile ilgili arşivde yerini alacak tekil bir karar olmayıp; inşai/kurucu sonuçlar doğuracak bir karar olmuştur. Yani Anayasa Mahkemesi bu içtihadı ve kararı ile bundan sonra anayasa(yasa) değişikliklerine ilişkin kanunların denetlenmesinde; Anayasanın değiştirilmesi teklif edilemeyen maddeleri ile bağlantı kurarak esasa girme yetkisini kendisinde görmesi neticesinde;

 Kendini, anayasal bir organ olarak kuvvetler ayrılığı prensibi hilafına; iktidarın, parlamentonun bundan sonra yapacağı anayasa (=yasa) değişiklik çalışmalarının sonuçlanmasında  son karar mercii noktasına taşımıştır.

Böylece yürütmenin, yasamanın hem de 367 kararı ile köşke çıkması engellenemeyen cumhurbaşkanının yetkileri tartışılır/sembolik hale getirilmiştir. Demokratik geleneğimizde geçmişte de benzerleri yaşanmış olan ve bugün değişik versiyonu ile karşılaştığımız bu müdahaleler yabancısı olduğumuz bir durum değildir.

Gelinen noktada; Anayasal  bir kurumun yeri geldiğinde kendini hem yürütme  hem yasama yerine koyacak şekilde kararlar vermesinin yolunun açılması Kuvvetler ayrılığı prensibine göre işleyen parlementer sistemi deyim yerindeyse tıkamıştır.

 Açmaz/sıkıntılı durumlarda halkımız arasında söylenilen bir söz vardır.

“Demokrasilerde çare tükenmez”

Demokrasi ile yönetiliyor isek böyle bir açmaz durumun  çözümünün demokratik süreç  içerisinde bulunacağını ümit ediyorum. 

Bu yazı toplam 946 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar