Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

“Baro, Baron, Baroniçe”

 

 

Üzerine vazife olan işlere karışmadığı gibi, ‘durumdan vazife çıkaran’ bir garip yapıdır, Istanbul Barosu.

Yüz otuz yıllık ömründe, ne acılar yaşamış bir şehrin barosu olmanın dayanılmaz hafifliği hissedilir üzerinde.

Sessiz yığınların sesi olması beklenir. Ne var ki şu gök kubbede sağır kesilmiştir; sirenlere, çığlıklara… ‘İyi ki var, ya olmasaydı!’ dememiştir, hiç kimse.

Re’sen halkın vekili bir kurumdan bekleneni verememiştir, bugüne değin. İngiliz lejyonları Yeşilköy’e demirlediğinde sesi çıkmaz, her nedense.

İç/dış darbeyle alınırken Abdülhamit, bir yafta da ondandır: ‘İstibdatçı, kızıl sultan!’ İlk başkanı Aleksandır.

Mondros parçalarken Anadolu’yu, kuma gömmüştür başını. Sevr’de tepkisizdir, Lozan’da ilgisiz. ‘İstiklal’ adına kurulurken mahkeme, yargısız infazların biri bini izlerken; yoktur ortalıkta.

Fail-i meçhuller aslında biliniyorken, izini sürmez Ali Şükrü Bey’in, Topal Osman’ın… Şehir kulüpleri, derdest ederken Istanbul toprağını; ‘bana ne’cidir, bir gecede servete konan haramzadeye.

Manukyan Karaköy’e taht kurup, bin yıllık intikamını alırken ‘müslümanın kızı’ndan; sorgulamaz Baro, olup da bitmeyeni.

Kurulmuştur sırça köşke. Sütlüce’de dünyaya gelen bebeğe, bakmaz hastane. Bu dünyadan göçüp gider, adsız kuzu.

‘Ne kötü kokuyor anası, ahırdan mı çıkmış babası!’ iğnelemesiyle uzaklaşır oradan, baroniçe:

‘Çingene’nin hakkı mı olurmuş! Sulukule neyine yetmiyor, hem azalsalar iyi olur, fena mı nüfus planlaması!’

……….

‘Varlık Vergisi’ canına tak demiştir, Anadolu insanının. Bir tek dillekçe ulaşmaz, Baro’dan Danıştay’a.

Altıncı Filo, mağrur ve şımarık, uğrar Beşiktaş’a. İşi çoktur, Istanbul Barosu’nun(!) Yetişir, icra takibine.

Mayıs’ın Yirmi Yedi’si devrimdir, ihtilaldir. Amaca ulaşmak için ne kelleler verilir(!) Ne üstlenir davasını; ne merhem olur, bir yaraya.

‘Devrimin Çocukları’na da ilgisizdir. Ortalıkta görünmeseler iyi olur(!) İpe giderken ‘ordu-milletçi üç genç’, hatırlatır Orhan Veli’yi:

‘Neler yapmadık şu vatan için; kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik!’

Kazancılar Yokuşu’nda yoktur, 1 Mayıs 77’de. Otuz yedi emekçi can verirken oracıkta, kanı yerde kalır, derin komplonun. Alın teri, ıslatır kaldırımları. Sular İdaresi, her sabah yaşar bu acıyı yürekten. İliklerinde hisseder Istanbul.

Baron işinde, gücündedir.

……………..

Sol’a derman olmamış, sağ’ı adamdan saymamış Istanbul Barosu. Toprak ağaları mantar gibi biterken Feriköy’de, Kadıköy’de… Garibin döner temyizi İdare’den.

Kampana çalarken Ankara’da, n(e)tekim on bine cana seyirci kalan pırpırlı, taht kurmuştur Boğaz’da. Umurunda mıdır Baro’nun?

Sendikacı Kemal Türkler, siyasetçi Gün Sazak,  gençlik önderi Metin Yüksel… Yoktur artık, bu alemde.  “Söyletmeyin, vurun!”cular ortalıkta; ‘bir sözü olanlar’ mezarda!                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        

Zihinler allak bullaktır. Peşpeşe gelir de aklına, soramaz bir türlü:

‘Gücün vardı da, neden bekledin yıllardır? Acıyı bal eyledin, umudu yol eyledin! Carter izin vermese, kalkmazdın yerinden!’ Yedi yıl mapusta yatan, sonra suçsuz bulunan, alamaz hakkını hukuktan.

Köleler ve efendilerdir, sert çizgilerle ayrılan. Palazlanırken Kastelli, vurguna hazırken faizci düzen… Açıldıkça açılır arası; çok zenginle, oldukça fakirin.

……………

 Okyanus ötesi kaçaklar, alabora olur Ege’de. Canını kurtaransa, konteynırda tıkış tıkış, ölümü bekler. ‘Oh olsun, akıllarından zoru mu var(!)

Oysa sınır tanımayan bir insanlık alanıdır, hukuk. Sorulmaz dini, mazlumun.

Hekimbaşı Çöplüğü kaplarken çatıları, kırk hayata malolurken, yoktur görünürde, Istanbul Barosu. Yeter ki Sosyal Demokratlar’a zarar gelmesin. ‘Kalan sağlar bizimdir.’

Elli bin Marmaralı, enkaz altındadır, 17 Ağustos’ta. Çaresizdir; evi deniz kumuyla yapılan. Kime başvuracaktır?

Kim çıkarır ortaya; Gazi Mahallesi’nde dost iklimine kurşun sıkanı? Güngören’de ‘yeryüzüne veda eden’ beş aylık bebeğin duruşmasına kim katılır?

…………….

Kepenk indirirken fabrika, kapanırken atölye, işsiz yığınlardır Kağıthane sırtlarında. Sekiz Yıllık Eğitim, kalifiye malifiye dinlemez koyar kapıya ustayı, kalfayı, çırağı.

Ötelerde pusudadır bir milyonluk Çin malı. Ucuz, bozuk. Kanserojendir, üretir hastalık!…

Umudu bir başka bahara kalmıştır, Meslek Liselinin. Reşit bile değilken verdiği kararın cezasını çekmemelidir, ömür boyu. Bir ışık doğmuşken on bir yıl sonra, sönmemelidir hayali.

Sigortasını bağladığı elektriğin, mühendisi de olmak ister, Endüstri Meslek liseli. İğnesini yaptığı hastanın doktoru olmasında ne mani vardır, Sağlık Liselinin. Kimya okumuş, coğrafya görmüş İmam Hatipli, neden olmasın kimyager, ziraatçı?

Yapı Liseli pratiğini okumuşken statiğin, çizimin; yolu kapanmasın mühendisliğin, müteahhitliğin!

Istanbul Barosu! Ya yol aç, ya yol göster, ya da yoldan çekil! Ağlayanın malından gülene hayır gelmez, bilesin!

Bu yazı toplam 3960 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.