Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

Yüzyılın Rövanşı!

 Etrafına baktı… Mağdur yapısı, ona derin bir haz veriyor, lakin "ben merkezli" olmaktan kendini alamıyordu. “On yıllar var ki, en temel haklardan mahrum bırakıldım; yok böyle bir şey; bana da özgürlük!” hayıflanmasıyla, daracık alanlarda yumruklarını sıkmış, her hafta bunu muntazaman tekrarlamıştı.

Cuma anneleri, cumartesi anneleri… derken meydanlar, küçük kalabalıklara sağır kesilmiş; on"lar, yüz"lere dönüşmemişti. Randevular veriliyor, kartonlar zula ediliyor, rutubetli sendika odalarında bağırma sırasını bekliyordu.

Yine akşam oluyor, şehir derin bir kayıtsızlığa bürünüyor, evler yangın yerine dönüyor; insan misali, sayısız iki göz damın her birinden bir çift ışık yayılıyor, fakat ayrıksı duruşunu bozmuyordu.

Gücüne güç katacak donanımdan yoksundu; “diğerleri”ni görmezden geliyor, manevra alanını yitiriyordu.  “Ötekiler”e kayıtsız, “öte dünya”ya uçmaya niyeti yoktu; duyarsız halde hesaba çekilenin “ötelenme” riski vardı çünkü.

“Arkadaşlar, bu böyle gitmez! Başkentin "deliler meydanı Abdi İpekçi"ye bizi hapsetmişler; bağırabildiğiniz kadar bağırın; hatta ses telleriniz kopsun ki, bir daha cırtlak cırtlak bağıramayasınız; gözlerinizi pörtlek pörtlek açamayasınız!

Niye çoğalamıyoruz, biliyor musunuz? Kocaman elin altında, beş yüz gündür bekleşenlerden bile selamı esirgemiş, beş temel hakkı n merkezine kendimizi koymuşuz; bunun gözden kaçmadığını mı sanıyorsunuz?  İnanma, mal edinme, nesli koruma, düşünceyi ifade, aklı muhafaza…

Bugün sizden ayrılıyorum, "ricacı" bir dünyanız var çünkü; daha geniş okyanuslara yelken açmalıyım; Nazımiye"de, otuz dokuz"un acısını an be an hatırlayan, hatırladıkça gözünden iki damla yaş süzülen, seksenine merdiven dayamış adama:

"Seni benden koparan jakoben şehir terörü; gelin canlar bir olalım, iri olalım, diri olalım; Aldatmayan"a sığınalım ki aldanmayalım, yeryüzünde neler kaybettiğimizi keşfe çıkalım böylece."

Silifke"nin narenciye bahçelerinde, gündeliği on kilo portakala denk gelen ırgata: "Kölelik, Bilal"le son buldu; daha ne kadar başkalarına hizmet edeceksin; kendinin olanı "Tek Parti" marifetiyle kaptırmış; tarlanda esir düşmüşsün; iki satır dilekçe yazmayı öğreteyim sana; biliyorum, "zor" diyorsun; ama kolay ne var ki!

Bak, sana verdiğinin kaç katını, fiyatlar düşmesin diye denize boşaltıyor; senin olanı senden esirgiyor; ona bu hakkı veren, adına “devlet sırrı” dedikleri, tapu kayıtları olmasın!"

Bornova"da bir "soysuz" tekmeyle, tablasındaki simitler yere saçılan karayağız delikanlıya: "Sen, elalemin içinde belediye hanzosuna dişini sıkıyor; nimet hakkı için, yerdeki susamları bile kaldırım kenarına kürüyüp, Yaradan"a havale ediyorsun; oysa sigortasız çalıştığın yetmiyormuş gibi, bir de zabıtaya kaptırdığını harçlığından düşüyorlar; öyleyse!"

Şarköy"de, “ El emeğim, alın terim, göz nurum üzümümü, ölürüm de şarap fabrikasına vermem! Orda üretilenden içen biri kaza yapsa, yahut aile boyu cinayet işleyip "seri tüketim"e geçse, bunun vebali benim boynuma!” diyen akıncı torununa:

"Helal sana! Dedelerin Murat"a, Kanuni"ye layık bir civansın; yılgınlık yok, direniş var; bir elin nesi, iki elin sesi; kur kooperatifini; hem kendini, hem aileni "yakıtı insanlar ve taşlar olan"dan koru!"

Ardeşen"de, gönlünü sarı kız"a kaptırıp, yuvasını tarumar eden iki çocuk babasına: "Bu bir Moskof planı; tıpkı Frenk diyarında ana dilini tek kelime konuşamayan, boynunda haç kolyeli gurbetçi çocuğu gibi mi olsun seninkiler! Bak, küfür tek millet, taktik hep aynı; ekmeğine kan doğrama!"

Ardahan pazarına gelen kabzımala: "Sakın, bir liralık malı üç liraya satayım deme; ağlayanın malından gülene hayır gelmez; hem, “Bize, bizden gayri dost yok!” demiyor muydun? İşte sana erdemli olma fırsatı; bunun okulu yok; yaşamak gerek!"

Lice"de kafası karışmış; niyeti bozmuş on yedilik delikanlıya: "Şovenizme karşı korken, başka bir ırkçılık yakana yapışmasın; sağı da bir, solu da; dikkatli bak: tepede kavga var mı? Kan üzerinden siyaset yapanlar, Kuğulu Park"ın az ilersinde kafayı demliyorlar; birinin bardağında Türk rakısı, diğerinde Rus votkası; içeriye başka, dışarıya daha başka!

 Seni ve beni kurtaracak olan Yaradan"ın kopmaz ipi; sımsıkı sarıldık mı ona, yeryüzü dar gelir Büyük Şeytan"a…"

Artık yalnız değildi;  hiç aşılamaz denilen sorunları un ufak etmiş; yürek fethini şahdamarında hissetmişti. Ülke, yeni yüzyıla uyanıyor; şehrin alanları milyonlara dar geliyor; varoşlardan bulvarlara yayılan hürriyet neşesi, yasaksız bir ülkeyi müjdeliyordu.

Demek, kula kulluk yok oluyor; hür beyinlerin iktidarı adım adım yaklaşıyordu.

Bu yazı toplam 1923 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum