Yönetimde Adalet

                                       

 

 

Huzurlu ve mutlu bir aile, mesut ve müreffeh bir toplum adil bir yönetimle mümkün olur. Adalet, bir kimsenin kendisine ait olan işi en iyi şekilde yapmağa gayret etmesidir. Bir aile reisinin sorumlu olduğu ailesini maddi/manevi himaye altında bulundurması onun görevidir ve adaletin gereğidir. Aile fertlerinin de aile reisine itaat etmesi ve saygıda kusur etmemesi onların görevidir ve adaletin gereğidir. Bir tarafın görevini yerine getirmemesi diğer tarafın adaletten ayrılmasını gerektirmez. Zira sorumluluk şahsidir. Herkes yaptığının karşılığını görecektir.

 

Her hakkı, sahibine verme, hak sahipleri arasında ayırım yapmama adaletin temel ilkelerindendir. Kendi hakkımızın zayi olmamasını ve korunmasını istiyorsak başkalarının hakkını kendi hakkımız kadar değerli kabul etmeliyiz. Bir kimsenin ehil olmadığı halde kendisini o işe ehil görmesi ve haddini bilmeyerek kaldıramayacağı yükün altına girmesi, hem kendisine zarar verir hem de adaleti gerçekleştiremeyeceği için çevresine zarar verir.

 

Zannedilir ki adalet, seçilen veya atanan bir kimsenin elinde bulunan ve dokunduğu yeri düzelten sihirli bir değnektir. Oysa adalet, daha çok, adalete ihtiyacı olan halka/vatandaşa yarar sağlayacağı için onların katkısı ve desteği olmadan gerçekleşemez. Sözgelimi bugün seçtiği başkanını ertesi gün eleştirmeye başlamak adil bir davranış olmaz.

 

Adalet, ehliyete ve fıtri kabiliyetlere göre düzenlenen iş bölümü, sorumluluk bilinci ve ahlaki faziletlere dayalı köklü bir eğitimle gerçekleşir. Benmerkezci bir anlayışla hizmetleri kendi menfaatına göre değerlendirip başkalarını düşünmeyen, toplum yararına fedakarlıkta bulunamayan; fikir ve düşünceleriyle yönetime katkıda bulunmayanlar, yöneticilerin de kendileri gibi bir insan olduğunu düşünmelidirler.

 

Adaleti gerçekleştirmenin ne kadar zor bir şey olduğunu, adeta ateşten bir gömlek olduğunu biliyoruz. Böyle iken, sözgelimi, bir yerel yönetim için onlarca başkan adayının ortaya çıkmasını nasıl izah edebiliriz? Hizmet aşkı, vatan sevgisi, hizmette yarış vs. diyerek izah edebiliriz. Fakat, bu siyasi rekabet,  grupculuk , aile ve soy asabiyeti havasına bürünerek adayların şahsiyetlerini rencide eder noktalara varırsa bunun kime ne yararı var?

 

Bizim kültürümüze ait olan “görev istenmez verilir” düsturunu bir tarafa bırakıp demokratik bir anlayışla adil bir yönetime sahip olmak istiyorsak:

  Çoğunluğun seçtiği yöneticiye, kanunlar çerçevesine, yardımcı olmalıyız

  Yasal yollarla ve usulüne göre uyarı ve denetleme görevini yapmalıyız

  Toplum yararını şahsi çıkarımızın önünde tutmalıyız

  Bilgi, yetenek ve maddi gücümüze göre bölgemizin kalkınması için gerekli çalışmaları               yapmalı, üretimde bulunmalıyız.

Bu yazı toplam 675 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar