Tarık Sezai Karatepe
ve adayım...
Ses, ayaklanıp harfe dönüştü… harf, kelimede buldu kendini. Armağan edildi insana, Yaradan'dan. İnsan, kelime ile sınandı. Kendini O'na, kendini kendine, kendini kamuya izah etti.
Şehrin alanlarına çıktı. Dünü bugünü birbirini tutmadı. Hayıflandı. Mahcup oldu. Küllerinden yeniden doğdu. Direndi sonra.
Şair'in, “O rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar!” teslimiyetiyle mıhladı alnını. Kısa sürdü huzur anı. Olsun, kemiyetin ne önemi var ki keyfiyet karşısında.
Çevre ona, bir acınası göründü. Yüreğine davrandı. Daha dün kınananken, bugün “Kınayanın kınamasından korkmayan” bir Ömer yürekti. Vareden"in Adıyla kalktı, silkindi. Yerin ve göğün bilgisini aradı.
Şehirden eksiltmek kolaydı; mühim olan, şehre ne katacaktı? Bakkal Durağı'na ilk adımını atmış, şehre sımsıcak bir bakış yollamıştı.
“Bu paydada, ancak bir payım ben! Ne eksik, ne fazla; ne gelirse elinle, o gider seninle!
“Kronikleşmiş, çözülmez!” sanılan dertler yumağı yurt köşesinde, kültür mirası gönül zenginliğiyle aşılmaz yürek dağlarını aşacak; “Ehlen ve sehlen!” meclislerine konuk olacaktı.
Öğütten uzak bir arsız güruhun dışında, sırdaş, gardaş, arkadaştı; Yıldırım bakışlı Beyazıt yüreklere.
Sorun dediğin de ne ki! Yol mu, su mu, gaz mı, park mı; kanayan vicdan mı, tek adamcılık mı, selamsız bandosu mu, eski tüfek kaşalot mu, kimliksizlik mi, netameli işler mi, renksizlik mi……? Aşılırdı bunlar.
Hem sonra, vakıfları / dernekleri yabancılara(!), siyaseti yerlilere(!) bırakanlar, değerleri almadılar mı ayaklar altına!
“Görev alınmaz, verilir'di. Her ne hikmetse, bu görev karanlık adamlara, izbe salonlarda peşkeş çekilir; “emanet, ehil olana” bir türlü bırakılmaz; şehir yıllar yılı hizmetsiz kalır…
Ahbap çavuş koalisyonu, ah ile vah ile intizar edip, yer ile yeksan olan yenilenmiş fişeklerin(!) geçit resmine sahne olurdu.
Hakedense, dişlerini gıcırdatır; “Şimdi cıngar çıkarırsam, beni makam heveslisi sanırlar!” diye sus pus olurdu. Bilmezdi ki, susarsa, konuşacak çoktu; kırk yıllık perdede.
Siyasete alet edilmedik ne kalmıştı ki! Ortadireğin çağrılmadığı yılışık sofralar… izzet ve şerefi, yasakçı zihniyetin iki dudağı arasında aramalar… “Yetti gayri!” dedirtecek cinstendi.
“Ben az çaldım, sen ise çok; benim beş yüz adamım ihale pususunda, senin beş bin. Senin arsaların Yıldızeli'ne dayandı; benim heybeme düşen kepçe. Gel, istersen kırışalım; yok inat edersen, nasibine düşen kelepçe!”
Böyle gelmiş, böyle gitmezdi. Onurlu halk tepkisi, sesini yükseltecek:
“Bu şehirde doğmak, sana avantaj sağlamaz. Irkın senin olsun, aşiretin senin, doğduğun köye selam söyle. Denenmiş denenmez. Var git yoluna.
Hem, yarım asırdır içimizdesin, hangi derde neşter vurdun; çığlık senin mahallendense kulak kesildin. Yok, rüzgar ters yönden eserse, “Bana dokunmayan yılan……..”
Ağzını doldurarak bol keseden attın durdun; “Benim zamanımda…!”yla başlayan, bir türlü arkası gelmeyen kelimelerinde, keşke hizmetinden bir katre olsaydı!
Seni seçerlerse “aydın”dı bu halk, yok bir başkasıysa tercihi: “Göbeğini kaşıyan adam!” Ne katmıştın yüz yıllık beldeye:
Tabutluk misali servislerde, ter ü tazeler, mahrem ölçüsünü unuttu, sayende. Kralcı varsa kral olmak kolaydı. Sen de bunu yaptın.”
İronisini, yüz yıl var ki sazının telinde saklayan şehrin insanı, gayri değişim istiyor. “Duyduk ki ülkenin kimi şehrinde kaldırım varmış!” cinsinden ağır mizah yüklü tavır, la yüs'el aymazlığını yıkacak…
“Seçtiklerini Denetle!” ışığına perdesini açacak; havası temiz, suyu berrak bir medeniyetin kapısını aralayacak!
“Beni seçmezseniz…..!” tıynetli şehir magandasına:
“Artık kula kulluk yok; her şey şeffaf olacak; ödediğim bir kuruşu hizmet olarak görmeliyim. Bu saatten sonra paramızla rezil olmayalım!”
yüksek direnci, çağın Endülüs'ünü Anadolu'nun tam da orta yerinde, Sivas'ta, yeniden kuracak!
Kazanan halk olacak!
TARIK SEZAİ KARATEPE
0545 2081080
adayınız
Şehrin alanlarına çıktı. Dünü bugünü birbirini tutmadı. Hayıflandı. Mahcup oldu. Küllerinden yeniden doğdu. Direndi sonra.
Şair'in, “O rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar!” teslimiyetiyle mıhladı alnını. Kısa sürdü huzur anı. Olsun, kemiyetin ne önemi var ki keyfiyet karşısında.
Çevre ona, bir acınası göründü. Yüreğine davrandı. Daha dün kınananken, bugün “Kınayanın kınamasından korkmayan” bir Ömer yürekti. Vareden"in Adıyla kalktı, silkindi. Yerin ve göğün bilgisini aradı.
Şehirden eksiltmek kolaydı; mühim olan, şehre ne katacaktı? Bakkal Durağı'na ilk adımını atmış, şehre sımsıcak bir bakış yollamıştı.
“Bu paydada, ancak bir payım ben! Ne eksik, ne fazla; ne gelirse elinle, o gider seninle!
“Kronikleşmiş, çözülmez!” sanılan dertler yumağı yurt köşesinde, kültür mirası gönül zenginliğiyle aşılmaz yürek dağlarını aşacak; “Ehlen ve sehlen!” meclislerine konuk olacaktı.
Öğütten uzak bir arsız güruhun dışında, sırdaş, gardaş, arkadaştı; Yıldırım bakışlı Beyazıt yüreklere.
Sorun dediğin de ne ki! Yol mu, su mu, gaz mı, park mı; kanayan vicdan mı, tek adamcılık mı, selamsız bandosu mu, eski tüfek kaşalot mu, kimliksizlik mi, netameli işler mi, renksizlik mi……? Aşılırdı bunlar.
Hem sonra, vakıfları / dernekleri yabancılara(!), siyaseti yerlilere(!) bırakanlar, değerleri almadılar mı ayaklar altına!
“Görev alınmaz, verilir'di. Her ne hikmetse, bu görev karanlık adamlara, izbe salonlarda peşkeş çekilir; “emanet, ehil olana” bir türlü bırakılmaz; şehir yıllar yılı hizmetsiz kalır…
Ahbap çavuş koalisyonu, ah ile vah ile intizar edip, yer ile yeksan olan yenilenmiş fişeklerin(!) geçit resmine sahne olurdu.
Hakedense, dişlerini gıcırdatır; “Şimdi cıngar çıkarırsam, beni makam heveslisi sanırlar!” diye sus pus olurdu. Bilmezdi ki, susarsa, konuşacak çoktu; kırk yıllık perdede.
Siyasete alet edilmedik ne kalmıştı ki! Ortadireğin çağrılmadığı yılışık sofralar… izzet ve şerefi, yasakçı zihniyetin iki dudağı arasında aramalar… “Yetti gayri!” dedirtecek cinstendi.
“Ben az çaldım, sen ise çok; benim beş yüz adamım ihale pususunda, senin beş bin. Senin arsaların Yıldızeli'ne dayandı; benim heybeme düşen kepçe. Gel, istersen kırışalım; yok inat edersen, nasibine düşen kelepçe!”
Böyle gelmiş, böyle gitmezdi. Onurlu halk tepkisi, sesini yükseltecek:
“Bu şehirde doğmak, sana avantaj sağlamaz. Irkın senin olsun, aşiretin senin, doğduğun köye selam söyle. Denenmiş denenmez. Var git yoluna.
Hem, yarım asırdır içimizdesin, hangi derde neşter vurdun; çığlık senin mahallendense kulak kesildin. Yok, rüzgar ters yönden eserse, “Bana dokunmayan yılan……..”
Ağzını doldurarak bol keseden attın durdun; “Benim zamanımda…!”yla başlayan, bir türlü arkası gelmeyen kelimelerinde, keşke hizmetinden bir katre olsaydı!
Seni seçerlerse “aydın”dı bu halk, yok bir başkasıysa tercihi: “Göbeğini kaşıyan adam!” Ne katmıştın yüz yıllık beldeye:
Tabutluk misali servislerde, ter ü tazeler, mahrem ölçüsünü unuttu, sayende. Kralcı varsa kral olmak kolaydı. Sen de bunu yaptın.”
İronisini, yüz yıl var ki sazının telinde saklayan şehrin insanı, gayri değişim istiyor. “Duyduk ki ülkenin kimi şehrinde kaldırım varmış!” cinsinden ağır mizah yüklü tavır, la yüs'el aymazlığını yıkacak…
“Seçtiklerini Denetle!” ışığına perdesini açacak; havası temiz, suyu berrak bir medeniyetin kapısını aralayacak!
“Beni seçmezseniz…..!” tıynetli şehir magandasına:
“Artık kula kulluk yok; her şey şeffaf olacak; ödediğim bir kuruşu hizmet olarak görmeliyim. Bu saatten sonra paramızla rezil olmayalım!”
yüksek direnci, çağın Endülüs'ünü Anadolu'nun tam da orta yerinde, Sivas'ta, yeniden kuracak!
Kazanan halk olacak!
TARIK SEZAİ KARATEPE
0545 2081080
adayınız
Bu yazı toplam 3464 defa okunmuştur
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.