Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

Susma, Sustukça…!

 

Geceden yorgun düşen bedeni, ıslak çimlerin ağırlaştırdığı toprakla iyice mahmurlaşmış; kendinden geçmişti. Fecrin bereketli anında, uzaklardan gelen  "kurtuluş çağrısı"na kulak kesilmiş; buz kesen suda huzur bulmuş, O"na yönelmişti.

Sürüden gözünü bir an olsun ayırmayan Ardahanlı çoban, gün ağarınca, cebinden çıkardığı pilli radyodan,  yaylaya dalga dalga yayılan sesle irkilmiş; hem dişini, hem yumruklarını sıkmış, “Seni doğuran ana, votkayla mı yoğurdu!” hayıflanmasıyla iç geçirmişti.

 “Ayak takımı”,  “Benim oyum, onunkiyle eşit mi…?” daha neler neler diyordu On İki Eylül çocuğu..  Kavalını hatırladı birden,  “Mertlik bende kalsın!” deyip,  Kaygusuz"un:

Sekizimiz odun çeker / Dokuzumuz ateş yakar / Kaz kaldırmış başın bakar / Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz… dizeleriyle teselli buldu. Üç bin rakımda, değme yorumculara taş çıkartacak laflar etmeye başladı:

“Biz, alın terimizi helal lokmamıza katık ederken, sen daha hınzırın etinden başka yiyecek, mazot gibi koladan gayri içecek tanımadın. Hem, senin yolun yaylalara ne vakit uğrar? Yufkanın içine çökeleği dizip, yanına, taze kopardığın yemliği yaslar mısın bir gün?  Yeni doğmuş kuzuyu kucağına alıp, gözlerinin içinde bir alemi seyrettin mi hiç?

Köy düğününde gelin kıza çeyrek takıp, arkasından “Bahtın açık olsun!” dedin mi? Bir çift hayır laf edip, “Kulağına küpe olsun!” diyerek, yeni  yuvasına yolladın mı?

Zemheride, yolda kalmışı arabana aldın mı? Köy pınarından kana kana su içip, kurban kesilirken Yaradan"ı Bir"ledin mi?                

Yok yok, sen buraları bilmezsin; bizim diyarlar Bağdat Caddesi"ne benzemez; yüz elliyle giderken, bir cana kıyıp ortalıktan toz olan; modern, çağdaş, laik.. bu yüzden pek şanslı yeni yetmelere rastlamazsın buralarda! Balkondaki bebeği  al kanlara boyayan magandalarımız da yok malesef (!)

İçtiğiniz, coninin silahına kurşun olarak geri dönüyor; belki de “Oh oh, iyi oluyor; hem çaresi yok; nüfus planlamasına katkı!” mı diyorsun?

Kusuruma bakma, "ayak takımı" olduğum için bu kadar kafam çalışıyor; hem bizde nur yüzlü nineler; ihtiyar delikanlılar…

Sizde, gerile gerile gerilmedik yer bırakmayan "pek kanlı",  "vaktiyle çok canlar yakmış" saygın kişilikler var! Biz bilmeyiz, polemik molemik; buralarda insanların son kullanma tarihleri geçmez; çünkü bizde insanlar kullanılmaz.

Huzurevi, otel, lokanta… sizin eseriniz. “Bereket büyüklerle beraberdir”  ve  “Bizim derdimizle dertlenmeyen bizden değildir”  yürek devletinin mimarları yolumuzu aydınlattı.

Kırkına merdiven dayayan, bilge kişidir bizde; dedikodu ustası değil. Bak beni kızdırdın; meğer ne kadar doluymuşum; dur, bildiğim tek şiiri okuyayım sana:

“Üç katlı ahşap evin, her katı ayrı alem / Üst kat: elinde tesbih, ağlıyor babaannem

Orta kat: annem ve mavs oynayan aşıkları / Alt kat: kızkardeşimin tamtamda çığlıkları

Utanırdı, burnunu göstermekten sütninem / Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem…

Aile dedin mi akan sular durur; huzuru, saadeti… iki göz, bir sofa; ama ev gibi evde buluruz; gece yarısı kaçamakları için çektirilmiş, çift çift anahtarlarımız yoktur; yatsı okundu mu kanatlı kapının sürgüsünü çeker; gaz lambasında, beş can sanki bir beden olur; aile şuramızı kurarız.

Zalim Yunan / Roma krallarını alkışlayan Eflatun"dan, Pluton"dan, Zeus"tan, Olimpus"tan başını kaldırıp; Alemlerin Efendisi"nin , “Çocukların da ana baba üzerinde hakları vardır!” emrini duymadın mı? Biz çocuğu, yarış atı olarak görmeyiz; kimi zaman öğretmenimiz olur çocuk; hayat dersi verir bizlere.

Özgürlük, başkaları gibi düşünmek değil, başkalarından farklı olmaktır. Bu anlamda “özgürlük: dışlanmaktır.”  

Programdan sonra: “Aferin sana; göbeğini kaşıyan adamlara iyi ders verdin; seni siyasette de görmek istiyoruz!” diyen medya patronlarına verilecek hesabımız da yok; biz, hesabı, sadece O"na veririz. Ama sen, reyting uğruna demişsen bunları; hatadan dön; kul hakkına girme!

Kul hakkını bilmiyor musun? Sana öğreteyim: Ana babanın aleyhine bile olsa, Hak"tan ayrılmayacaksın; düşmanın dahi hukukunu çiğnemeyeceksin; bir topluluğa olan kinin, seni o topluluk aleyhine haksızlığa sürüklemeyecek; biz bin yıl var ki böyle inanır, böyle yaşarız.

Bir kutlu yürüyüşle, Endülüs"ten Mindanao"ya…  milyarların gönlünü fethetmiş; ırklar üstü, renkler üstü, diller üstü bir medeniyetin temellerini atmışız. Yaratılıştan gelen özelliklerimiz, üstünlük kaynağımız olamaz; renklerimize ve ırklarımıza değil, gönlümüzdekine bakan Bir"i var çünkü!

Bugün çok mu geriyiz? Burada haklısın; size özendik de ondan; sonra ne ağızlarımızda tat, ne sofralarımızda bereket kaldı; ama çabuk toparlandık, çok şükür!

Müsterih ol, benden sana zarar gelmez; Önderimiz Yusuf"un gerçek hikayesini okumuş, teslim olmuşuz; bir de düşündüm ki, belki de diyalog için bir fırsat olur, bütün bunlar. Tabiatın türküsünü dinlemeye, yolun düşer buralara;  “Öz yurdunda garip, öz vatanında parya” olmaktan kurtulursun.

Merak etme; seninle sandığa gitmem; benim oyum değerli!”

Bu yazı toplam 2804 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum