Tarık Sezai Karatepe

Tarık Sezai Karatepe

Seninle Irkımız Aynı, Milletimiz Asla!

“Dilimiz benzerken, nasıl olur da milletimiz farklı?” diyeceksin. Cümle kuruluşumuz... Özne, nesne, tümleç, zarf, yüklem… Üstelik önce yapım ekini, nihayet çekim ekini getiriyoruz. Çoğul"u da sonuna ekledik mi, yeme de yanında yat.

Tabi, dev(i)rikse cümle, iş başka. Dev(i)rilmiştir bir defa. Yüklem başta, ortada… Özne ta sonda. Ciğeri alt üst oluyor cümlenin. Hatta, öztürkçe"ye bakışımız, uydurukçaya itirazımız da örtüşüyor. Türkçeleşmiş, Türkçe"dir; bu da kabul.

gaç"lı, geç"li, sal"lı sel"li lafları sen de sevmezsin, bilirim. sal"a binip sel"e kapılmış gibi hissederiz, kendimizi. geldi-m, geldi-n"deki m ve n"ye laf atıp, “Gizlilik neresinde bunun, hay gizli özneyi çıkaranın toprak başına….!” demeyi de ihmal etmeyiz.

İpek mendile "takısız" diyen uyurgezere de itirazımız vardır, bizim. Bal gibi sıfat tamlamasıdır, işte.

 İstiklal Marşı epiktir ama, hiç mi didaktik, lirik yönü yoktur? Sanki romantikler toplanıp, “Arkadaşlar, bugün klasizmin temellerini ebediyyen yıktık, var mı bize yan bakan!” demişler.

Edebiyat"ı matematik gibi kategorize eden anlayışa da beraberce salvo yaptık. SBS, ÖSS… derken, memlekette edebi zevkin kalmadığında da müşterekiz. Sıkıştırılmış şıklar, sıkıştırılmış beyinler üretir; buna da peki.

Kopye çekilmiş bin çeşit dersane kitabından hakikat çıkmayacağında da anlaştık.

Yazarın, şairin kimliğine bakmadan, duygu ve fikir yönünden yararlanmak gerektiğini söyler, dururuz. Bir türkü"den, ilahi zevki aldığımızı da inkar etmeyiz. Ruhsati"yi, Selimi"yi, Veysel"i dinlerken, Yunusça bir keyf verir bizlere.

………………………

Bütün bunlar, seninle aynı milletten olmamıza yetmiyor.

Kavramlara yüklediğimiz anlam farklı, çünkü.

 “Dildaş, vatandaş, soydaş topluluğa millet denir.” diyorsun. Tanımına kendin de inanmıyorsun. İnansaydın, Malazgirt"i, Otlukbeli"ni, Çaldıran"ı, açıklardın.

Peçenekler Bizans safında Alparslan"a ayak direrken, Zaho"dan kalkan Muzuri"nin yiğitlerinin nasıl da can simidi olduğunu…

Trabzon Rum İmparatorluğu"nun dağılmasına pek üzülen(!) Uzun Hasan"ın, fethi sürdüren Fatih"e sinsice yaklaşıp, Karamanoğulları ile sarmaya kalktığını….

İnansaydın,  İdris-i Bitlisi"nin on bin erinin Kırmançe nidalarla, Şah İsmail"e karşı, Yavuz"un ordusuna güç kattığını inkar ederdin. İlahi olanın yerine kendi "kardeşlik" tarifini getirirsen, ömür boyu ye"se düşeceğini bilirdin, bir de.

Habil ile Kabil"i, İbrahim ile Azer"i, Lut ile eşini, Nuh ile oğlunu, Firavun ile Asiye"yi… Bedir"de Ali ile kardeşi Akil"i, Abdullah ile Abdurrahman"ı, Hamza ile Abbas"ı, Hak-batıl saflarına düşüren neydi?

Mutlak Kudret Sahibi, Tek Kanun Koyucu. Güç ve İktidar Yalnız O"nun. Hakimiyet"i Sınırsız ve Sonsuz olan Yüce Yaradan,         -sana göre- alemi yaratmış, serbest bırakmış. Oysa her an kullarının üzerinde Gözetleyici.

O"nun emirleri, kıyamete dek baki. Kıt aklınla anlayacağın bir şey değil. Kendince, hayata yeni bir nizam vermeye kalkıyorsun. Baksana dikiş tutmuyor.

Saniyede yüzlerce hırsızlık, onlarca gasp, şehirleri tehdit ediyor. Kişiye özel çıkardığın ısmarlama yasalar, bir başkasını boğmaya kalkınca değişiveriyor.

On yılda bir Nemrudi güçler başlarını kaldırıyorlar. Halkı ezmek için ürettiği "balyoz" sonunu hazırlıyor, kendi kafasını "balyoz"luyor.

Bir tutturmuşsun, "Bu çağda Rahman"ın emirleri geçerli değil!" diye. İşine gelince Roma"nın kanunlarını, Yunan"ın tanrılarını, Mısır"ın kutsallarını, İran"ın Nevruz"unu, Hint"in yogasını, Vatikan"ın Papa"sını…. rehber edinmeyi biliyorsun.

Kılavuzun karga ise sabah geç olur. Uyanmak mı istiyorsun? Çivileyip çarmıha gerdiğin, idam ettiğin Mushaf"ı indir duvardan. İndir ki, rahmet ve savaş peygamberini tanı.

Irkına layık gördüğün faizi, karma hayatı, fiilsiz inancı, yüreklere hapsedilen hürriyeti(!), zalimle işbirliğini, "Irkını yücelt!" diye sahaya sürdüğün gençlerin ardından akıttığın timsah gözyaşlarını… düşün.

"Katiller sürüsü..!" diye bağırıp çağıranla kabinede oturmayı nasıl sindirdin içine? Sonra tarifi değişti, her şeyin. Dur durak dinlemedin. "Kızılelma yürüyüşü!" niyetine, Maocu tağutla kol kola girdin. Bilerek yaptın bunu.

Adı "Aydınlık", yolu karanlık gammazları baş tacı ettin. Ülke yönetmek zoruna gitti. "Baş ol, sana destek verelim!" diyenlere "Boş ol, azıcık da dinlen!" dedin.

Nihayet kontrollü(!) gidiyordun. "Aç kapa" izlemek için locayı dolduran pırpırlıya sadakatini sundun, Antalyalıyla. Hizaya çekilmiştin. Sıra 106 bin emekçiye gelmişti.

Eski tüfek lejyonerle hazırladın listeyi. Bir de yaftaladın: “Bunlar vatan ve millet düşmanları, atılsınlar en iyisi!” diye. Çankaya"nın karda yürüyen izini belli etmeyenine, hayatındaki en doğruyu yapma fırsatı doğdu, bu sayede. Oyun bozulmuştu.

Köpeklerle örtülülerin giremediği alanlar oluşturdun. Ders almamıştın, Nusret mayın gemisindeki Demiral"ın gafından. Bugün yine sahnedesin. Kaostan nemalanıyor, bozuk düzene harç taşıyorsun.

Nur Otuz Bir"e, Alemlerin Efendisi Kutlu Önder"e… olan kinin yüzüne yüzüne vuruyor. Tebbet"i oku! Leheb"i oku! Bir de odun hamalı Ümmü Cemile"yi…!

Oku ki şaşırma, başına gelenlere!

Şecaat arzetmeye devam et, merd-i Kıpti gibi. Arzet ki sirkatin çıksın ortaya!

Bu yazı toplam 3052 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.