@SADIK TÜRKMEN</p> ~İnsana ve Yaşama Dair Herşey

@SADIK TÜRKMEN

~İnsana ve Yaşama Dair Herşey

Rasûllerin Hareket Metodu’nu Günümüzde ÖRNEK ALMA Denemesi-5

p1-kapak-kuranin-golgesinde.jpg

Rasûllerin Hareket Metodu’nu Günümüzde ÖRNEK ALMA Denemesi-5

Üçüncü Aşama:

DAVET

“Ey örtüsüne sarılıp bürünen!
Artık kalk,
uyar.
Ve
Rabbini tekbir et.
Elbiseni temizle.
Pislikten uzak dur.” (74/1-5)

“O halde emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve müşriklere aldırma. O alay edenlere karşı Biz sana yeteriz.” (15/94-95)

Bu dinin esasını teşkil eden ana hatlar şunlardır:

— Bir olan Allah’a inanmak ve gereklerini yerine getirmek.

— Rasulullah’a (sav) inanmak ve gereklerini yerine getirmek.

— Ahiret gününe inanmak ve gereklerini yerine getirmek.

Bu aşama boyunca üzerinde önemle durulan ana hatlar bunlardır. Bunlar davanın ilk ilanı esnasında ortaya konulan ana ilkelerdir.

Birinci hat, Rasulullah’ın (sav) Kureyşlilere vermiş olduğu şu hutbesinde açıkça ortaya konulmuştur:

“Hamd Allah’a mahsustur, O’na hamdediyorum, O’ndan yardım diliyor, O’na inanıyor ve O’na güveniyorum. Allah’tan başka hiçbir İlah olmadığına, O’nun birliğine ve hiçbir ortağı olmadığına şehadet ederim.

Elçiler halkına asla yalan söylemezler. Kendisinden başka hiçbir İlah olmayan Allah’ın adına yemin ederim ki…”

İkinci hat’ta şu şekilde ortaya konulmuştur:

“Ben özel olarak size ve genel olarak tüm insanlara gönderilmiş olan, Allah’ın elçisiyim..”

Üçüncü hat’ta şöyle ortaya konulmuştur:

“Allah’ın adına yemin ederim ki, siz uykuya dalar gibi öleceksiniz, uykudan uyanır gibi de dirileceksiniz. Kabir’den kalkıp Rabbin divanına varmanız, dünyadaki her hareketinizin hesabını vermeniz muhakkaktır. Neticede hayırlarınızın ve ibadetlerinizin mükafaatını, kötü işlerinizin ve günahlarınızın cezası ve şiddetli azabını görürsünüz, işte o mükafaat ebedi cennettir. O cezada ebedi cehennemdir.”

Bu hat’lar davanın ana ekseni olarak kalmışlar ve aynı zamanda da Örnek Olma meşalesini yakmışlardır. İşte Cehalet ile Hakikatin mücadelesi bu Davet’ten sonra başlamıştır.

“Bu Kur’an insanlara bir tebliğdir, bununla uyarılsınlar. O’nun yalnız Tek İlah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye…” (14/52)

 

Dördüncü Aşama:

TAVSİYE

“Andolsun, zamana!
Gerçekten insan kayıptadır.
Ancak iman edenler,
Yararlı işler yapanlar,
birbirlerine gerçeği tavsiye edenler
ve
birbirlerine sabrı tavsiye edenler hariç…” (Asır Suresi)

“… Bugün artık kafirler (gerçeği bildikleri halde üzerini örtenler), sizin dininizden umudu kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, Benden korkun! Bugün size, dininizi olgunlaştırdım, size nimetimi tamamladım ve size din olarak İslam’ı seçtim / beğendim…” (5/3)

Bir insan bir şeyden memnun kalmışsa, ondan mutlu olmuşsa, memnun kaldığı, huzur bulduğu değeri veya herhangi birşeyi bir başkaları ile, hele yakınları, sevdikleri, değer verdikleri kişiler ile de paylaşmak istemez mi? Sahip olduğu ürüne, değere sevdiği insanın da sahip olmasını ister… Hele bu değer Cennet gibi, Allah’ın rızası gibi bir büyük GAYE olursa… Bunun için ne yapar? Beğendiği şeyden o insana da bahseder.. Yani ona da aynı şeyi almasını, aynı değere yönelmesini Tavsiye eder.

İşte dördüncü aşama (TAVSİYE) olmadan bu din asla gelişemezdi. Tavsiye yapılmamış olsaydı bu güzellik asla yaygınlaşamazdı. Onun için Tavsiye’nin de Rasuller’in Metodu’nda yeri çok mühimdir… Ticaretimizde tavsiyenin ekonomik bir değeri olduğu gibi yani bize bir vesile ile tavsiye maddiyat olarak geri dönmektedir… Manevi yaşamda da iyiliği, güzelliği tavsiyenin huzur ile, mutluluk ile harika bir değer olarak bize geri döndüğüne şahit olmamız mümkündür… Nasıl ki Hz. Muhammed (sav) Allah’ın (cc) emriyle Arap halkının diri diri kız çocuklarını öldürmemeleri gerektiğini, onların da kendilerinin de rızkının kefili bizzat kendisinin (Allah) olduğunu teyid etmiştir… Yetimi yoksulu, ihtiyaç sahibini ve komşunun gözetilmesi gerektiğini tavsiye etmiş ve o toplum bu misyonu benimseyerek DAVETE icabet etmiş ve bu DİNİ yaşamında baştacı etmiştir…

Hele mutlu olmuş, huzur bulmuş birinin tavsiyesi, yani inanmış birinin tavsiyesi daha etkindir. Ne zamanki tavsiye durdu, bu inancın da yayılması, nefislerde üstün gelme çabası durmuş oldu. Kim ki tavsiye aşamasını yapmadı onun nefsi de susuz kalmış bitki gibi, çiçek gibi zamanla kurudu, çerçöp oldu, ölüp gitti… Ve işte bu çalışmamızı lütfen yeniden dirilmeye, yeniden kendimizi bulmaya katkısı olan küçük bir  ‘katkı’ olarak değerlendirin… Başarı ancak Allah iledir… En doğruyu O bilir…

Onun için: “Ancak iman edenler” zararda olmaktan kurtulanlardır. Ve bu imanlarının güzelliklerini tavsiyeleşerek paylaşabilenlerdir.

İnancın sağlam temeller üzerine oturtulması zaruridir. Sapık ve batıl inançların insanların hayatını etkisi altına almış olduğu bir toplumda, doğruların ortaya çıkması için gerçek inancın yerleştirilmesi ve sapık inançların yok edilmesi gerekir. Bunun için hakkın ve hakikatin başka insanlarla tavsiye yoluyla paylaşılması gerekir. Çünkü topluma doğru bir yön verip, insanları iyi ahlak sahibi yapacak olan inanç, doğru olan inançtır. Aynı zamanda, bu inanca sahip olan bir müslüman devamlı olarak hakkı savunacak ve kendisinden istenildiği zaman hak yolunda her türlü fedakarlıklara katlanacaktır. Görmüş olduğumuz bütün döneklikler, tereddütler, nifaklar ve hak yolundan vazgeçmelerin sebebi bu inancın zayıflığı, sarsılması ve müslümanların kalbinde gerçek bir zemin bulamamasındandır.

 

Örneğin: Miraç, İsra Suresi 60. Ayetinde belirtildiği gibi rüya olan Vahiy’dir.

«60. Bir zaman sana demiştik ki:
“Rabbin insanlara adaletle davranandır.
(Mirâç/yükselme esnasında) sana gösterdiğimiz rüyayı;
insanlar için,
bir açığa çıkar(ıl)ma aracı olmaktan başka bir şey kılmadık!
Ve Kur’an’da lânetlenmiş,
(zakkum) ağacını da (bir açığa çıkar[ıl]ma aracı kıldık).”
Biz onları uyarıyoruz.
Ancak azgınlıklarını,
daha fazla artırmaktan başka katkıda bulunmuyor.»

(Sadık TÜRKMEN Meali Ücretsiz İndir Linki; https://www.sadikturkmen.com/meal/ )

وَإِذْ قُلْنَا لَكَ إِنَّ رَبَّكَ أَحَاطَ بِالنَّاسِ وَمَا جَعَلْنَا الرُّؤيَا الَّتِي أَرَيْنَاكَ إِلاَّ فِتْنَةً لِّلنَّاسِ وَالشَّجَرَةَ الْمَلْعُونَةَ فِي القُرْآنِ وَنُخَوِّفُهُمْ فَمَا يَزِيدُهُمْ إِلاَّ طُغْيَانًا كَبِيرًا

Ve iz kulnâ leke inne rabbeke ehâta bin nâs(nâsi), ve mâ cealner ru’yâlletî ereynâke illâ fitneten lin nâsi veş şeceretel mel’ûnete fîl kur’ân(kur’âni), ve nuhavvifuhum fe mâ yezîduhum illâ tugyânen kebîrâ(kebîren).

«Sana: ‘Rabbin şüphesiz insanları kuşatmıştır’ demiştik; sana gösterdiğimiz rüya ile ve Kuran’da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik. Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka bir şeye yaramıyor.» (Elmalılı Meali)

Bunun tersine Kudüs’te muallak taş diye efsaneler uydurularak bin yılı aşkın süredir cinayetler işlenmektedir.

Kudüs’te Kubbetu’s-Sahra (Muallak Taş) putunu[*] oluşturmuşlar. Bu putun yıkılması demek, bu taşın üzerine yapılan binayı yıkıp, taşı eski haline getirmekle olur. Ve bu taşın görülmesini bütün insanlara açmakla olur.

[*] Yezid, Medine Medeniyet Merkezi’ni etkisiz kılıp, yeni bir merkez oluşturmak için Kudüs’teki bu efsaneleri, putları oluşturmuş olabilir.

Kezâ; Mescid-i Aksa[**] ismini taşıyan mescid neredeyse put haline getirilmiş. Bu mescid ve bahçesi herkesin istifade edebileceği bir Üniversite haline getirilebilir. Bu Üniversitede Kur’an, İncil, Tevrat ve Zebur Ders Kitabı olabilir.

[**] İsra Suresi 1. Ayetle 60. Ayeti çelişkisiz anladığımız taktirde burada kastedilen Mescid-i Aksa; Sidretü’l-Münteha’daki Mescid olduğu anlaşılır. Dolayısıyla Kudüs’teki Mescid-i Aksa ismini taşıyan Mescid Kur’an-ı Kerim’de kastedilen Mescid-i Aksa değildir. Yezid tarafından Ayetler birbirine aykırı anlaşılarak Kudüs’te inşa edilen Bina’ya Mescid-i Aksa denilmiştir. Aksa kelimesi ise; EN UZAK MESAFE demektir. Medine’ye en uzak Mescid ise Sidretü’l Münteha’daki Mescid’tir.

Velhasıl; İslami değerlerin putlaştırılmasına artık son vermenin zamanı gelmiştir. Bu nasıl olacak? Bizi izlemeye devam edin. Aklınıza, Mantığınıza, Vicdanınıza önerilerimiz uygun gelirse kabul edin.

Sizler özgür insanlarsınız.

Özgürlüğünüzü Rabbimiz vermiştir.

Düşünün ve tercih edin, seçim sizin.

https://www.youtube.com/watch?v=xeeKhUzF8hU

İşte efsaneleştirilen Kubbetu’s-Sahra’yı bu videoda bir vatandaş nasıl anlatıyor, izliyorsunuz… Bu KUBBE sonradan yapılmış. Sonra o taşın üç tarafı destek alıyor. Boşlukta falan da durduğu yok. Şöyle düşünelim: İÇİ OYULMUŞ BİR MAĞARA veya İÇİ OYULMUŞ BÜYÜK BİR TAŞ PARÇASI…

Doğru iman, akıl ve kalpte yerleşerek, kuvvetli bir bağ ile fikri vicdana bağlar. İman ne donuk bir fikri kanaat meselesi, ne de akli kanaatten oluşan boş duygular manzumesidir. İman, iki yönün de birbirinden ayırdedilmeyecek bir şekilde tam olarak birleşmesidir.

Yanlış iman ise cinayetlere, teröre yol açar.

 

Beşinci Aşama:

ÖRNEK OLMA

“Salih amel / yararlı işler yapanlar, hariç…”
İnandığın andan itibaren nefsini Manevi Eğitime tabi tutma ilkesidir beşinci aşama..

Eğitim aşamasında, ibadet, itaat ve nafileler kadar nefse tesirli olan daha büyük bir şey yoktur. İbadet, itaat ve nafileler kalbi Allah’a (cc) bağlayarak onun büyük zorluklara ve daha büyük fitnelere karşı kuvvetli olmasını sağlar ve hak üzerinde sabit kalmasına sebeb olur.

Bu aşama, kendini Allah’a verme, ibadet ve gece namazları, gece Kur’an okuyuşları merhalesidir.

El-Bezzar: “Kureyşi Dar’ün-Nedve’de (Kureyş’in büyük toplantılarını yaptıkları merkezdir) toplandı. (Cabir oğlu Ukeyl’in oğlu Muhammed’in şöyle dediğini rivayet etmiştir. Bu adama (Hz. Muhammed’i sav kastederek) bir isim takın da, insanlar ondan yüz çevirsinler” dediler. Kimisi: “Kahin” dedi, diğerleri “Kahin değil” dediler. Kimisi: “Deli” dedi, diğerleri “Deli değil” dediler. Kimisi “Sihirbaz” dedi, diğerleri “Sihirbaz da değil” dediler. Müşrikler bu şekilde hiçbir karar alamadan dağıldılar. Bu haber Rasulullah’a (sav) ulaştığı zaman üzüldü ve elbisesiyle örtünerek uzandı. O bu halde iken Cebrail (as) gelip: (İbn-i Kesir Tefsiri)

“Ey örtüsüne bürünen!
Birazı hariç olmak üzere, geceleyin kalk.
Yarısı kadar
ya da ondan biraz eksilt.
Ya da
onu artır.
Ve
Kur’an’ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.” (73/1-4) ayetlerini getirdi.

Allah’ın emrine itaat açısından, zor bir eğitim aşamasıdır, beşinci aşama. Kur’an-ı Kerim bu olayı şöyle yönlendirir:

“Gerçek şu ki, biz sana, ağır bir söz bırakacağız.
Şüphesiz gece kalkışı:
tesirce daha şiddetlidir
ve
özümlemeye daha uygundur.
Çünkü, senin için gündüz vaktinde,
uzunca bir meşguliyet vardır.” (73/5-7)

Gece ibadeti / Kur’an okuyuşu / Namazı kendi başına bir hedef teşkil etmemektedir. Allah (cc) kullarına kesinlikle azab vermek istemez. Fakat, gece namazı / ibadeti insanı Allah’a çok kuvvetli bir bağ ile bağlayan İMANIN TERBİYESİ dir. Allah’a yakınlık vesilesidir. Allah’ın zikrine, O’na yönelmeye ve O’na güvenmeye bir vesiledir:

“Rabbinin ismini an
ve
tüm yeteneklerinle ona yönel.
O, doğunun ve batının Rabbidir.
O’ndan başka ilah yoktur.
Öyleyse yalnızca O’nu vekil edin.” (73/8-9)

Örnek Olmak; Allah Teala’nın adını zikretmek, herşeyi bırakıp O’na yönelmek, O’na güvenmek ve yalnız O’na ibadet etmektir. İnananlara belalara karşı sabır, ezalara karşı tahammül, ihanetlere karşı sebat veren budur.

“O, doğunun ve batının Rabbidir.
O’ndan başka ilah yoktur.
Öyleyse, yalnızca O’nu vekil edin.
Onların söylediklerine sabret
ve onlardan güzellikle ayrıl.
Bolluk içinde yüzen o yalanlayıcıları, bana bırak
ve
onlara biraz mühlet ver.” (73/9-11)

Allah’a (cc) davet eden, O’nun yolunda her türlü zorluk ve eziyete katlanan Allah yolu davetçilerinin, kalplerini ve ayaklarını sabit kılacak olan bu sabra ihtiyaçları vardır. Böyle aşamalarda, ibadet yönüne, manevi yöne, düzenli bir şekilde gece namazlarına ve irşadın devamını sağlamak için eğitici konferanslara önem vermeyen MEDENİYET GÖNÜLLÜLERİ birbirinin ardı sıra dökülmeye ve zorlukların baskısı altında yıkılmaya mahkumdurlar. Yani her zaman yüksek motivasyona ihtiyaç vardır.

Bir davetçi, Allah yolunda ibadet için ayaklarını bir hizaya getirdiğinde gözü, gönlü, duygusu, ruhu ve hayatı Kur’an’la dolu olmazsa, Kur’an’ın Lezzeti kalbine karışmazsa, ibadet ve itaatin lezzetini nasıl alabilir? Kalbinde Kur’an menbalarının kaynayabilmesi için, Kur’an’dan okuyabildiği kadar okumak, onun uyarıcı ve müjdeleyici havasında yaşamalı ve hükümleri üzerinde dikkatle durmalıdır.

Gece namazlarına kalkmak kadar, Kur’an’ın ezberlenmesi, ezberlerin anlam olarak kavranması, müslümanların kalplerinde sonsuz hazlar bırakan ibadet çeşitleridir. Bu yüzden Kur’an’ın ezberlenmesi davetçinin ana hedeflerinden birini oluşturmalıdır. Özellikle de ezberlemeye zihnen daha uygun olan küçük kız ve erkek çocuklar üzerinde ısrarla durulmalıdır.

Bu beşinci aşama, yani manevi eğitimin ne derece önemli olduğuna sanırım hepimiz müdrikiz.

“Rabbinin ismini an
ve
tüm yeteneklerinde ona yönel.”

Gençliğini ve ergenlik çağlarını, ibadet ve itaatle, devamlı olarak Kur’an okumakla, Allah’a itaatle, gece namazlarına kalkarak, yalnız kaldığı yerlerde Allah’ı zikredip ağlayarak, arıların vızıldaması gibi gece yarılarında Kur’an ve Allah’ı anmak ile kalbi titreyerek, Kur’an’ı kalbine ve fikrine silinmez bir mühür gibi basmış olarak geçiren Müslüman bir genç; örnek kişileri yetiştirirken örnek alabileceği bir gençtir. Eğer bu konuda gereken önem gösterilmezse, yapılması için uğraşılan bina dayanıksız olacak ve teröristlerin ilk darbeleriyle çökecektir.

Eğitim olarak, kişisel bütünlüğü sağlamak için gerekli olan yöntem budur.

“Varlık sahibi olup ta seni yalanlayanları bana bırak, onlara biraz mühlet ver. Şüphesiz katımızda onlar için ağır boyunduruklar, cehennem, boğazı tıkayan bir yiyecek ve can yakan azab vardır. Kıyametin koptuğu gün, yeryüzü ve dağlar sarsılır, dağlar yumuşak kum yığını haline gelir.” (73/10-14)

İnanan herkes yukarıda verdiğim Müzzemmil Suresi ayetlerini rehber edinip, her gece Kur’an’ı okumalıdır. Ve ertesi gün Müddessir Suresi doğrultusunda hayatına yön vermelidir.. “Ey Müddessir! Kalk ve Uyar!” Böylece Rabbin manevi eğitimine tabi tutulmuş olunur…

 

Altıncı Aşama:

TOPLANTILARA KATILMA

“Hiç kuşkusuz Rabbin,
senin, gecenin üçte ikisinden biraz azında,
yarısında,
üçte birinde kalkmakta olduğunu biliyor.
Ve
seninle birlikte olan bir topluluğun da (kalktığını biliyor).” (73/20)

“Nefsini / Kendini sabah akşam, rızasını isteyerek Rabb’lerine yalvaranlarla / davet edenlerle / çağıranlarla beraber tut. Gözlerin dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan başka yana sapmasın. Kalbini bizi anmaktan alıkoyup nefsinin arzusuna uyan ve işi, hep aşırılık olan kişiye itaat etme!” (18/28)

“Sabah akşam Rabblerinin rızasını isteyerek, O’na yalvaranları kovma! Onların (müşriklerin) hesabından sana bir sorumluluk, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yok ki, bu zavallıları kovup da zalimlerden olasın!” (6/52)

Peki bu biraraya gelmelerde ne yapılıyordu. Elbette ki Kaynak Kitap Kur’an Ders Kitabı olarak okunuyordu. Öğretmenleri Rasulullah (sav) öncülüğünde…

Bu konu davetçilerin en çok ihtiyaç duydukları konudur. İlmin doğrudan doğruya Kur’an gibi bir kaynaktan alınması, orada Rasulullah’ın (sav) yanında gerçekleşiyordu. Ruhu’l-Kudüs’ün (Cebrail as.), Hz. Muhammed’in (sav) kalbine indirmiş olduğu ayetlerin bir kaçından nasibini alan bir müslümana, bu ayetler kafi geliyor ve yeni bir Kur’an nesli yetiştirmek için yeterli oluyordu. Bu nesil, sadece Kur’an’ın vahyinden ve Rasulullah’ın (sav) vahyi ümmetinin bilgisine açan sözlerinden / hadislerinden başlanıyor ve bununla cahiliye döneminin bütün pisliklerini, inançlarını ve değerlerini siliyor, alemlerin Rabbi olan Allah’tan gelen yeni manalarla kalplerini dolduruyorlardı.

Bu insanların ortamını değiştiren şey, Allah’ın vahyiyle olan günlük buluşmalarıdır. Nefisler, Allah’tan inen vahiyle reaksiyona geçmiş ve kendisini önceki haline hiç benzemeyen yeni bir insan olarak buluvermişti; değerleriyle, duygularıyla, sevinmesiyle, üzülmesiyle, kızmasıyla, rızasıyla, sevgisiyle, gazabıyla, ümidiyle, elemiyle yepyeni bir insan…

Burada dikkatleri bir başka yöne çekip tekrar konuma dönmek istiyorum. Ve bu dikkat çekici noktayı inşaAllah başka bir araştırma yazısı yapmak istiyorum.. Ve yine ileride sizlerle paylaşmayı ümit ediyorum… Mesele şudur: Rasulullah (sav) 40 yaşında Vahiyle muhatap kılınmıştır.. Bunun sebebi hikmetleri çoktur.. Kırk yaşına kadar o toplumun içinde her türlü eğitimi Rabbi tarafından verilmiş olarak o toplumun ve dünya insanlığının karşısına çıkarılmıştır.. Ve bize onun yaşam tarzı bir misal olarak sunulmuştur… Tam 23 yıl süren bir süreç içerisinde Vahiy tamamlanmıştır.. Yüce Yaratan isteseydi bir çırpıda, bir kitap halinde Kur’an’ı komple indirebilirdi.. Neden peyderpey.. bölüm bölüm.. kısım kısım.. ayet ayet indirmiştir? Cevap: İHTİYACA BİNAEN İNDİRMİŞTİR…

Evet toplumun ihtiyacına cevap vererek aralıklı olarak indirmiştir.. İnsanlar birtakım problemler yaşamışlar.. Çözümü Yüce Allah göndermiştir.. Uygulamasını da Hz. Muhammed (sav) yapmıştır.. Onun için ‘O bize en güzel örnek’ olarak takdim edilmiştir.. (Ahzab Suresinde)

Dolayısıyla, 23 yıllık süreci bağımsız bir deneme araştırma yazısı olarak ele almayı düşünüyorum… Bir şeye dikkat çekip geçmek istiyorum… Unutmayalım ki YENİ BİR NESİL ancak ve ancak 23 yıl ila 25 yılda oluşmaktadır… Onun için DEĞİŞİM için 25 yıl sabretmek, direnmek, çalışmak, yorulmak, mücadele vermek zorundadır bu işe gönül vermiş insanlar… Uğraşlarının meyvesini 23 yıl sonra alacaklarını bilerek bu işe koyulmalarında fayda vardır.. Ama adım adım Rasulullah’ın (sav) hayatını izleyerek yürümelidirler… Onun ayak izlerini adım adım takip etmelidirler… Onun yaşam tarzını… Kur’an’ı hayatına uygulama biçimini… Tarihe dikkat ederek… Yıl yıl… Ay ay.. Gün gün… Şu an yaşadığı “ZAMAN” a… “ASR” a modellemelidirler… Yoksa tüm çabaları sonuçsuz kalabilir, üzülebilirler…

Eğitici Önder Hz. Muhammed (sav), bu aşamada ilim kaynağını tekleştirmeye gayret etmiştir. O kaynak da Kur’an’dır. Peygamberimizin yetiştirmiş olduğu nesil, okuma-yazma bilmeyen ümmi bir nesildi. Hak ve Batıl’ın birbirine karıştığı beşeri kültürü almamışlardı. Yunanlıların felsefesinden Romalıların bilimlerinden ve Farisilerin hikmetli sözlerinden uzakta idiler. Bu nesil sadece Allah’ın vahyiyle mutlu olarak yaşadı. Bu vahyi doğrudan doğruya Rasulullah’ın (sav) lisanından alıyorlardı.

Bunun için ilk aşamada, davetçilerin almış olduğu YÖNTEMİN Kur’an’dan kaynaklanmış olduğunu görüyoruz. Müslümanın bu aşamada almış olduğu her şey bu eksen etrafında dönmektedir. Hatta fıkıh, hadis, tefsir, tarih kitapları malumatları ve cahiliye ile cahiliye düşünceleri hakkındaki malumatlarının hepsi bu eksenden çıkış yapmaktadır. Hiçbir ilmi tek olarak kendi başına almamış, bu malumatların hepsini Kur’an ayetlerinden almıştır.

Burada Prof. Seyyid Kutub’un veciz sözünü hatırlamakta fayda var:

“Bu dinin bağlıları iyi bilmelidirler ki, bu din; aslında nasıl ilahi kaynaklı bir din ise, onun hareket metodu da özelliğine uygun olarak yine ilahidir. Bu dinin özünü hareket metodundan ayırmak mümkün değildir.”

Düzenli olarak biraraya gelişlerde Kur’an okunuyor, günlük olarak Kur’an Tertil ediliyordu (Müzzemmil rehberliğinde) yani ertesi günkü yaşantıda hayatlarına uygulayacakları ayetleri programlıyorlardı. Eğer gündüz davette yaşadıkları bir sorun ile karşılaşmışlarsa onun çözümünü arıyorlardı.

Bir de düzenli olarak yapılan biraraya gelişler, toplantılar, fertlerin kendilerine olan güvenlerini arttırıyor ve yollarına devam edebilmeleri için azimlerini güçlendiriyordu. Sahabi Erkam’ın evine gelir, gün boyunca başından geçenleri, yaptığı fikri tartışmaları, duymuş olduğu görüşleri ve kendi ortaya koyduğu delilleri, Rasulullah’a (sav) ve arkadaşlarına anlatıyordu. Eğitici önder ona uygun olan yönlendirmeyi yapar, ya tutumunu öğer, ya düzeltir ya da terketmesini emrederdi. (Burası çok önemli) Çözülmesi güç olan bütün problemlerin çözümünü sağlayan, fitnenin kökünü kurutan ve iç safları kuvvetlendirip birbirine çok sıkı bağlı bir birlik haline getiren fertler arasında sürdürülen düzenli toplantılardır. Bu toplantıların kesilmesi fertler arasındaki mesafenin uzaklaşması, birinci olarak güveni zayıflatır, ikinci olarak iç saflarda bir takım gedikler açar, üçüncü olarak da inanç yapısını zayıf ve gevşek bir hale getirir. Bu netice de çok tehlikelidir.

Şimdiye kadar sizlerle paylaştığım bu fikirler benim değil ümmetindir. Hatta tüm insanlığa aittir. Bu fikirlerde kendinizi bulur, bunları kabullenirseniz tamamen kendinize maledebilirsiniz, bu fikirleri olduğu gibi alabilirsiniz. Çünkü inancımız odur ki; eğer bir fikir kim tarafından benimsenirse benimsensin o; onu sahiplenmelidir. Sahiplenince BİLGİ HAREKETE GEÇECEKTİR… (Eğer insan Bilgi ile harekete geçmez ise adeta Kitap yüklü merkepler ilahi hitabında olduğu gibi anılacaktır) Seyyid Kutub bir fikrin paylaşılması gerektiğinden yanadır.. Tamamen kendi tekelimize alınması taraftarı değildir.. Aynen Rasulullah (sav) “İlim Çin’de de olsa gidip onu alınız!” buyurmaktadır.. Bu söz ile Rasulullah; ilim evrensel bir değerdir, nerede olursa olsun paylaşılmalıdır buyurmaktadır… Kimse ona sahiplenmemelidir.. İlim dünya insanlığının malıdır, denilmektedir… Prof. Seyyid Kutub kız kardeşi Emine Kutub’a yazdığı sekizinci mektubunda ne güzel ifade etmiştir:

“Fikir ve düşüncelerimizi ‘tekel’imize alırsak başkalarının bunları kendilerine maletmelerine kızar, bize ait olduğunu ispatlamaya çalışırız. Bunu, fikir ve düşüncelerimizin zayıf (!) olduğu zaman, kendi irademizin derinliklerinden çıkmadığı, o fikirlerin kendisi, kendimizden daha sevgili olmadığında yaparız.

Saf sevinç, biz daha yaşıyorken fikir ve düşüncelerimizin başkalarının mülkünde olduğunu görmenin doğal semeresidir, onun -bu yeryüzünden ayrılmamızdan sonra dahi- başkaları için azık olacağını düşünmek bile kalplerimizin rıza, mutluluk ve huzurla taşmasına yeter!

Sadece tacirler, mallarını başkaları istismar etmesin diye ticari ilişkilerinde kazanç hususunda hırs gösterirler. Ama fikir adamlarının ve düşünürlerin bütün mutlulukları insanların bu fikirlerini ve düşüncelerini ilk sahiplerine değil de KENDİLERİNE MALEDECEK KADAR PAYLAŞMALARINDA ve ona inanmalarındadır!

Onlar bu fikir ve düşüncelerin sahibi olduklarını düşünmüyor, ancak çevrelerinde aktarıcı ve arabulucu olduklarına inanıyorlar… DESTEK ALDIKLARI KAYNAĞI KENDİLERİNİN YAPMADIKLARINI BİLİYORLAR. İşte bütün kutsal sevinçleri, o asil kaynakla temasta olmalarının huzurlu meyvesidir…”

Allah kendisinden razı olsun! Biz insanlığa ne güzel bir miras bıraktın ey Seyyid Kutub! Senin Yoldaki İşaretlerinle Kur’an’a, İslam’a, Allah’a tevbe ederek yönelen (yıl 1978) ben ve benim gibi binlerce, milyonlarca insan sana müteşekkiriz! Senin bıraktığın yerden bu bayrağı taşımaya çalışıyorum…

Rabbimiz selâmımı sana iletsin…

_ SON _

 

Yararlanılan ve Tavsiye Edilen Eserler :
_________________________________________________________________

1- “İniş Sırasına Göre Kur’an, Akıl ve Bilim Işığında Türkçe Çeviri”, Yayına Hazırlayan: Sadık TÜRKMEN, İstanbul 2010.

2- Medeni Sureleri Anlamaya Giriş: SÜNNET (Kur’an’ı Anlama ve Uygulama Metodu), Yayına Hazırlayan: Sadık TÜRKMEN (Hazırlık aşamasında).

3- Fi-Zilal’il_Kur’an Tefsiri, Seyyid KUTUB, Hikmet Yayınları ve Tevhid Yayınları…

 

 

Bu yazı toplam 1011 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.