Haddini Bilmek

                                                              Haddini Bilmek

Had, sınır demektir. Akıl sahibi, sorumlu; irade ve ihtiyar sahibi olduğu için haddini bilmek yalnız insanlara mahsus bir erdemdir. Yani insani bir özelliktir. Kur'an baştanbaşa insana haddini yani sınırını bildiren ayetlerle doludur. Çünkü Allah erhamürrahimin: en merhametli olandır. Kullarının sıkıntıya düşmesini istememektedir.

İnsanın belli sınırlara ve kurallara uyması aklın bir gereği olduğu için haddini bilmek yani bulunduğu konumu, görevlerini ve sorumluluklarını bilmek aynı zamanda aklın da bir gereğidir.

İnsan ve toplum hayatı bir düzen içinde çalışma yı gerektirir. Bu düzen haddini bilme esasına göre işlemektedir. Haddini bilmeyen insanlar dünyayı hem kendilerine zindan ederler, hem de kul hakkı yüklenmiş , başkalarına zulmetmiş olurlar. Bir örnek verelim: Sadece aldığı maaşla geçinen bir devlet memuru, bankadan kredi alarak otomobil alsa veya din görevliliğinden emekli birisi müteahhitliğe soyunsa ve krediyle bina yapmağa kalksa haddini bilmemiş olur.

Kim haddini bilir?

Allah'ı esma ve sıfatlarıyla bilmeye, O'nun kelamını anlamaya gayret edenler haddini bilmeye adım atmış olurlar. Allah, içindekilerle birlikte bu kainatı yaratmıştır, bir düzen koymuştur. Bu düzenin işleme kurallarını belirlemiştir. Nefsimize ağır gelse de, bizi bazı sıkıntı ve mahrumiyetlere katlanmaya belki bazı "rol" ler yapmaya mecbur et se de bu düzen böyle işlemektedir. Herkes haddini bilecektir. Herkes kendi görevini ve sorumluluğunu bilecek ve kendi işini yapacaktır. Başkasının yetkisine, görev ve sorumluluğuna müdahale haddini bilmemek olur.

Herkes her şeyi istediği gibi yapamaz. Kendi işine geldiği gibi yaptığı tek taraflı yorumlarla  kusur ve ihmallerini başkalarının iyi niyet ve hoşgörüsünü istismar ederek örtbas edemez.

Karşılıklı hukuka riayet insanı bu dünyada mutlu eder, rızay-ı ilahiyi kazandırır ve onu Cennete layık kılar.

"Had": sınır "Hududullah": Allah'ın koyduğu sınırlar kimden öğrenilir?

Allah'tan korkan İslam alimlerinden. Çünkü Allah'tan korkan alim adaletten ayrılmaz.

Şimdi, modernitenin getirdiği, şahsi menfaat üzerine kurulu bireyesel anlayışa dayalı, saygı-sevgi, hak-hukuk, büyük küçük kavramlarını rafa kaldıran, herkesin kendi çıkarına göre bir sıralamaya tabi tuttuğu Hak sıralamasını İslam'a göre arzedelim:

Allah Hakkı : O'nun emir ve yasaklarına gücümüz yettiğince uymaya çalışmak.

Peygamber Hakkı: Allah Elçisinin Sünnetine gücümüz yettiğince uymaya çalışmak.

Ana-Baba Hakkı : Ana-babaya "ihsan"da bulunmak.

Karı-Koca Hakkı : İslam'ın koyduğu esaslara göre karşılıklı olarak haklara riayet etmek ve İslam'ın koyduğu "Aile Reisliği" prensibini ihlal etmemek.

Hoca-Öğretmen Hakkı: Bize yolumuzu aydınlatan ilmi esasları öğreten hocalarımıza hürmette kusur etmemek.

Evlat Hakkı: Çocukların islami terbiyesine ve helal kazançla yetiştirilmesine dikkat etmek. Aralarında adil davranmak.

Komşu-Akraba Hakkı: Hiçbir ayırım gözetmeden komşu ve akrabaya iyilik ve yardımda bulunmak.

Fakir-Misafir-İşçi-İşveren Hakkı : Adalet esaslarına, adab-ı muaşeret kurallarına ve ekonomik duruma göre fakir, misafir, yolcu işçi-işveren haklarına riayet etmek.

Çevre ve Diğer Canlılar: Çevreyi korumak, tabii çevre ve içindeki canlılara zarar vermemek.

Kim Haddini Bilmez?

Kendini tanımayan, Yaratanını tanımayan, kainattaki ve toplumdaki düzen den habersiz cahiller haddini bilmez.

Son olarak Avusturya'lı düşünür ve ilim adamı Muhammed Esed'den bir alıntı yapmak istiyorum. Muhammed Esed müslüman olduktan sonra İslami bilgisi artırmak için gezilere çıkıyor, ilmi toplantılara katılıyor. Bir defasında Ezher Üniversitesi Rektörü Şeyh Mustafa el-Meraği'ye şöyle soruyor:

"Söyle bana Şeyh Mustafa, kendini hususi bir öğretimle ve emirler sistemiyle sınırlamak şart mı? Bütün ahlaki telkinleri insanın derininden gelen sese bırakmak daha uygun değil mi?"

"Genç dostum, sorduğun şey, neden dini bir sisteme inanıyoruz meselesidir. Cevap gayet basit, ancak pek az insan-yalnız peygamberler- bu, içerilerden gelen sesi duyabilir. Çoğumuz şahsi menfaatlerimiz ve ihtiraslarımız arasında sallanırız. -Eğer herkes gönlünün isteğine göre hareket etseydi, tam bir ahlaki musibete düşer ve herhangi bir hareket tarzı üzerinde anlaşamazdık. Bu umumi kaidenin istisnaları yok mu, diye soracaksınız.- İyi veya kötünün ayrılması hususunda güdülmeye ihtiyaçları olmadığını hisseden münevver ahali tabii müstesna. Fakat sorarım sana, pek çokları bu imtiyaza sahip olmayı istemiyecekler mi o zaman? Sonu nereye varır bu işin?" (M.Esed Mekke'ye Giden Yol, s. 224)

Kadir Geceniz ve Bayramınız mübarek olsun!

Bu yazı toplam 659 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar