Emrullah KILIÇ

Emrullah KILIÇ

Güneş Batıdan Doğmadan

Bu hafta vakıflar haftası olarak kutlanacak.

Gerçekten kutlamaya değer bir vakıf kültürümüz ve bu kültürden doğan medeniyetimiz var.

Vakıf; iman, sevgi ve manevi olgunluğun bir mahsulüdür.

Allah'ın rızasını kazanmak gayesiyle, başkalarına karşılıksız yardım etmek gibi bir erdemden doğan vakıflar, toplumun hayır ve iyiliğine olan her yerde sağlam birer sigorta görevi görmüşler.

Medeniyetimizin her yerinde hayat bulmuş ve her yere hayat vermiş.

Şu ifadeler bu durumu en güzel biçimde açıklıyor:

Vakıflar sayesinde bir adam vakıf bir evde doğar, vakıf beşikte uyur, vakıf mallardan yer ve içer, vakıf kitaplardan okur, vakıf bir okulda hocalık eder, vakıf idaresinden ücretini alır, öldüğü zaman vakıf bir tabuta konur ve vakıf bir mezarlığa gömülürdü". (Mustafa Armağan, S.T.Dergisi 4 Sayı)

Osmanlı devrinde kayıtlara geçen vakıfların sayısı 26.300'ü bulmuş ve bunların 1400 kadarı da kadınlar tarafından kurulmuştur.

Medeniyetimizi inşa eden vakıflar, medeniyete yön veren dinamiklerin yol göstericiliğinde ve kendini bu işlere adayan vakıf insanlar sayesinde var olmuşlardır.

Peki, kimdir bu vakıf insanlar?

 Vakıf insanlar, kendilerini, mallarını, ömürlerini insanlığa adayan gönül neferleridir. Alan değil veren, kendilerini değil ötekini düşünenlerdir.

Onlar erdem deryasından güzellik taşıyan can dostlarıdır.

Onlar umudun bittiği yerde umuttur.

Kimsesizlerin kimidirler.

Değişik şekillerde çıkarlar karşımıza. Ferahlatırlar sıkışan gönüllerimizi. Kimi zaman peygamberdir onlar, kimi zaman havarî, kimi zaman sahabe, kimi zaman bir hak dostu, kimi zaman bir ilim deryası, kimi zaman tarihe yön veren bir dâhi, kimi zaman da daha başka isim ve sıfatlarla görünürler.

Farklı isimler, farklı alanlar, farklı giysiler, mevkiler, farklı coğrafyalarda görünmüş olmaları çok da önemli değildir onlar için. Gayeleri Yüce Yaratcı'nın hoşnutluğunu kazanmaktır.

Ecirlerini yaratandan bekleyerek yaparlar bu kutlu vazifeyi. Hayırda yarışmanın coşkusunu yaşarlar. O yüzden mevkileri en zirvededir.

Bu mevkinin gerçek sahiplerini göstermeye şu örnek yeter:

Bir gün Hz. Ebu Bekir"le oturan Rasul-ü Ekrem"in(s.a.v) huzuruna Hz. Ömer (r.a) girmiş ve “Ya Rasulullah malımın yarısını Allah yolunda tasadduk ettim” demiş ve Hz. Ebu Bekir"in (r.a) yanına oturarak ne yaptığını sormuş. Hz Ebu Bekir"de (r.a) malının tamamını infak ettiğini söylemiş. Hz. Ömer (r.a.) “Bu zamana kadar seni geçmek için gayret ettim, ancak bunun mümkün olmadığını artık anladım” demiş.

Biz peki bu işin neresindeyiz?

Kimse bizden Ebu Bekir olmamızı beklemez. Olamayız da zaten.

Ancak vermenin, faydalı olmanın erdemini yakalayabiliriz. Diğer yandan bu işlerle uğraşan insanlara, kuruluşlara destek olabiliriz. Çubuk"da bunun en güzel örnekleri zaten var. Vakıf insanı rahmetli Rafet hoca gibi, Allah ömür versin Hüseyin Kaya gibi insanların yolundan devam edebiliriz.

Vakıfları, konumlarını güçlendirmek, kendilerine menfaat sağlamak ve konfor artırmak için kullananlara karşı da uyanık olup iyi niyetimizin kim tarafından olursa olsun özellikle dini duygularımızı kullanarak istismar edilmesine müsaade etmemeliyiz.

Sahip olduğumuz her şeyin bize emanet olduğunu düşünerek, dünyada kıymet verdiklerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Kendi kıyametimiz kopmadan önce bizi kurtaracak işler yapabilmeliyiz. Aksi halde güneş batıdan doğduğunda her şey için çok geç olacaktır.

Bu yazı toplam 1189 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum