Geçmişi 1402 Ankara Savaşına Dayanan Bizim Çubuk Turşuları

Geçmişi 1402 Ankara Savaşına Dayanan Bizim Çubuk Turşuları

Geçmişi kimine göre Asya kimine göre ise Hindistan’a uzanan turşunun hikayesi anlatılanlara göre 1402 Ankara Savaşı’na dayanıyor.

Geçmişi kimine göre Asya kimine göre ise Hindistan’a uzanan turşunun hikayesi anlatılanlara göre 1402 Ankara Savaşı’na dayanıyor.

120041720_153408226454059_2800653691258973255_o.jpg

 

-Yağmur Yiğiner -Yazar- 

 

Çubuk’ta nesilden nesile anlatılanlara göre 1402 Ankara Savaşı’nda Emir Timur yüzlerce fille Ankara’ya geliyor. O zamanlar devasa ağaçlardan oluşan ormanlarla kaplı Çubuk’un Büğdüz, Güldarpı ve Balıkhisar çevresinde ağaçların arkasında saklanan filler, Ankara Savaşı’nın kaderini değiştirir. Akıllı, mert, cesur ve bir o kadar da güçlü lider olan Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt Han’ın, tam savaşı kazanırken filleri savaş meydanına getirerek devreye sokan Emir Timur, son anda savaşı kazanır.

 

Tarihin en kanlı meydan savaşı olarak tarih kitaplarında yerini alan savaştan sonra bir süre Ankara’da kalan Emir Timur, fillerini bakım ve beslenmeleri için Çubuk’taki köylere dağıtır. Köylülere de bunları yedireceksiniz, içireceksiniz başlarına herhangi bir şey gelirse hepinizi öldürürüm der.

 

Filler ya bunlar bir türlü doymak bilmezler. Hikâye bu ya; mütevazı eli ve gönülleri bol insanlar fillere ellerinden geldiği kadar iyi bakmaya çalışırlar.

Ellerindekini avuçlarındakini yediriyorlar ama nafile. Filler köylülerin elinde ne varsa götürüyor, bağ bahçe tanımıyor, önüne gelen yeri çiğneyip talan ediyormuş.

 

Çubuklular fili beslemek için ambarda, kilerde ne varsa tüketmişler, aç açıkta kalmışlar. Bakmışlar böyle olmayacak, gece vakti hasat ettikleri sebzeleri ve meyveleri sirke küplerine doldurup saklamaya çalışmışlar. Sebze üretimin çok olduğu Aşağı Çavundur, Büğdüz, Güldarpı, Gökçedere, Durhasan, Taşpınar, Sünlü Köylerindekiler sebzelerini, Yazır, Ağılcık köylerindekiler henüz olgunlaşmamış kavunların keleklerini, Kışlacık, Kuruçay, Yukarı Çavundur gibi meyveciliğin yoğun olduğu köylerde ellerine geçen tüm meyveleri topladıkça sirkle küplerinin içine koymuşlar.   

 

Tabi bu arada fillerden kurtulmak içim Nasreddin Hoca'ya giderek filleri başlarından def etmelerine yardımcı olmalarını istemişler.

 

Yalvarmışlar yakarmışlar "Hocam" demişler, "biz perişan olduk. Emir Tumur seni dinler, bir konuş Allah'ını seversen, şu fil belasını başımızdan alsın." Hoca şöyle bir bakmış Çubuklulara.

Hallerine acımış.

- Ey ahali o zaman toparlanın, hep birlikte gidelim, derdimizi birlikte anlatalım.

"Aman hocam ne arif bir insansın" demişler.

Hoca önde, Çubuklular arkada, Ankara Kalesindeki Emir Timur’un huzuruna çıkmak için yola düşmüşler.

Kaledeki karergahın kapısına gelindiğinde Hoca içeri girmiş.

Emir Timur’a, Hoca "elçiye zeval olmaz efendim" diye başlamış.

Tarihe deha olarak geçen Emir Timur da hocayı, zekasını severmiş. Buyur etmiş.

Nasreddin Hoca’da "bütün Çubuklular hep birlikte düşünmüşler taşınmışlar beni sözcü seçmişler" diye başlamış. Timur, "hangi Çubuklular ?" diye kesmiş. Bizimki, "kapıdalar efendim" demiş.

-Getir bakayım, onları da göreyim.

Hoca gidip kapıya bakmış ki in cin top oynuyor! Millet son dakikada 'Aman abicim ne olur ne olmaz' şeklinde hepsi arazi olmuş, Hoca düşünmüş, tekrar içeri girip huzura çıkmış.

Emir Timur, bıyık altından sormuş:

- N'aber Hoca, nedir durumlar?

Etrafındaki danışmanlarında da bir kıkırdama olmuş tabii...

"Hünkârım" demiş Nasreddin Hoca, "şunu diyecektim aslında. Çubuklular sizin fili bir sevdi bir sevdi. Ne sempatik hayvan.

Şirin mi şirin, tatlı mı tatlı. Adeta âşık oldular kendisine. Neşe geldi vallahi köylerimize. Millet fil diyor, başka bir şey demiyor. Şiirler düzüyor, türküler yakıyorlar. Ancak herkes fillerin yalnızlığına üzülüp duruyorlar. Bunların eşleri yok, aileleri yok. Öyle mahzunlar, tek başların, yazık. Ferman buyursanız da yanlarına birer de dişi fil getirseler. Biz de fillerimizin mürüvvetini görsek. Mutlu yaşasak.

 

Emir Timur, bir kahkaha atmış.

- Çok yaşa sen be ya. Ben bunu nasıl düşünemedim. Var git ver müjdeyi.

Gönderiyorum diğer filler.

Nasrettin Hoca, Kaleden çıkıp ilerleyince, çalının çırpının ardına saklanan Çubuklular etrafını sarmışlar:

- Ne oldu Hoca? Hallettin mi ferasetinle olayı? Ne zaman gidiyor fil?

Hoca dervişan bir bilge gibi göz gezdirmiş. "Ne gitmesi Çubuklular, ikincileri geliyor! Hayırlı uğurlu olsun hepimize.

Tabi bizim köylüler o haberden sonra bolca küp yapıp sebze meyve ne bulduysalar küplerin içinde saklamaya başlamışlar. Bir süre sonra Emir Timur Ankara’dan gidince filleriyle birlikte Çubuklularda derin bir nefes almışlar hemen küplerin içindekilere bakmaya gitmişler. Tabi sebzelerin hepsi farklı bir lezzete dönüşmüş. Hepside turşu olmuş. O güne kadar turşu yapmayı bilmeyen Çubuklular fillerin sayesinde turşu yapmaya başlamışlar. Küplerin içindeki turşular o kadar beğenilmiş ki zamanla turşu satışları başlamış.

 

Kuvvetlendirici etkisine inanıldığı için Seymenlerin kuvvetlenmesi ve güçlenmesi için özel hazırlanan Bizim Çubuk Turşuları, Pîrî Reis’in de denizcilerine düzenli olarak yedirdiği bilinir.

1402 yılında başlayan Bizim Çubuk Turşuları yapım işi Çubuk’ta tam 618 yıldan bu tarafa nesilden nesile aktarılarak devam ediyor.

 

İşte o vakitler böyleyken böyle olmuş...

 

Yağmur Yiğiner

Bizim Köy Sepeti

www.bizimkoysepeti.com

0552 808 35 37

ankara-savasi-01.jpgankara-savaşi-03.jpgankara-savaşi-05.jpgankara-savaşi-07.jpgankara-savaşi04.jpgankara-savaşi06.jpg

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.