Ergenekon'u savunanlar zor durumda

Savunma derinliğinde birkaç hat var. En geri hatta Ergenekon'u "Cumhuriyet mevzileri" kazarak savunanlar duruyor. Baykal, bu hatta duruyor. Formülasyon şöyle: "Ergenekon soruşturmasını derinleştirmek Cumhuriyet ve laikliğe savaş açmak anlamına geliyor."

Bu savunmaya karşı şu itiraza verilecek hiçbir cevap yok: "Neden?" Ergenekon soruşturmasını siyasî bir hesaplaşmaya dönüştürmek ve bu hesaplaşmayı da bir rejim tartışması üzerinden yürütmek inandırıcı değil. Adama sorarlar: "Cumhuriyet, cinayet işleyerek mi korunur?" Ergenekon soruşturmasının "iktidar öç alıyor" mantığı ile açıklanması da bir demagojiden ibaret. İktidarın elinde hangi hukuk aracı var?

Bu en geri hattın önünde hukuk cephanesi üretmeye çalışanlar duruyor. Bugüne kadar hukuk adına üretilen tek bir gerekçe bile yok. "Bu soruşturmanın neresinde hukuk eksik?" sorusuna verilecek bir cevabı, bugüne kadar Ergenekon avukatlarından hiçbiri üretemedi. Eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz'ün otomobile bindirilirken başının aşağı eğilmesini, kafasını çarpmaması için polislerin aldığı bir önlem olarak açıklamak mümkün. Kaloriferlerin yanmamasını ve sanıkların üşümesini ise polislerin "biz de üşüyoruz, bir çare bulunsun" diye karşılama ihtimali var. Tersine, polis gerginliğin farkında ve olağanüstü dikkatli. Aramalarda bir salon beyefendisi gibi davranıyorlar.

En ön safta ise hâlâ bu davayı ve soruşturmayı sulandırarak ortalığı vıcık vıcık bir bataklığa çevirmeye çalışanlar duruyor. Bu çamura basacak olanların ayağını kaydırmaya çalışıyorlar. Milliyet'te Mehmet Yılmaz'ın dünkü yazısı, su tabancasında su kalmadığının da kanıtı. "Bu kadar beş benzemez insanın bir örgüt kurmuş olabileceklerine inanmıyorum." diye başlayıp ekliyor: "Ergenekon davasının savcısı, bütün bu kişiler arasında nasıl bir bağlantı kuracak ve bu bağlantıyı nasıl ispat edecek merak ediyorum." diye devam ediyor. Neyse ki savcıların Mehmet Yılmaz'ı "inandırma" ve "meraklarını giderme" çabası yok. Onlar işini yapıyor. Gazetecilerin de işini yapması gerekmez mi?

Gazetecinin işi, "beş benzemez insan" arasındaki ilişkiyi, artık resmî bir hüviyet kazanan "Ergenekon örgüt şeması" üzerinden kurmak olmalı. Kişisel kanaatini açıklamak değil. Gladio modelinden yola çıkarak askerî hiyerarşiye bağlı geniş kapsamlı bir sivil örgütlenmenin açıklamasına girişmek, gazetecilerin görevi değil mi? Tek tek örgütsel birimlerin görev dağılımını ve birbiriyle bağlantılarını göstermek, eldeki açık malzemeye göre çok zor olmasa gerek.

Silivri'deki dava ilerleyip, sanıklar çapraz sorgularda çözülmeye başlayana kadar "bu davadan bir şey çıkmaz" diyenlerin sesleri yüksek çıkıyordu. Bugün İbrahim Şahin'in cephaneliğinden şok geçirenlere karşı, "Susurluk ayrı, Ergenekon ayrı" diye havaya bakıp ıslık çalanlara cevap vermeye bile gerek kalmadı. Baykal'ın "kırmızı alarm" durumuna geçmesi, savunma hatlarının bir işe yaramadığını göstermiyor mu? Peki bu saçma direnç niye? Neden aklı başında gibi görünen, herkesin adam sandığı kişiler Ergenekon'u sonuna kadar savunmak için yırtınıp duruyorlar? Nedir sakladıkları? Korudukları veya korktukları şey nedir?

Ergenekon, Türkiye'de iktidar denkleminin kirli ayağı idi. Bu kirin birçok kişiye bulaştığı anlaşılıyor. Soruşturma konusunda hiçbir bilgi sahibi olmadan zanlıları suçsuz ilan etmek, onları suçlu ilan etmek kadar hukuka aykırı. Gözaltına alınanları peşinen suçsuz ilan edenlerin, kendi masumiyetlerini savundukları anlaşılmıyor mu? Ergenekon hakkında peşinen hüküm verenlerin, savcıları itham edenlerin inandırıcı olmaları için bilgi de vermeleri lâzım. Susurluk, Ergenekon adı verilen ahtapotun sadece bir ayağı. Ve unutmayalım, bu örgüt bir terör örgütü.

Madem halka bilgi vermeye yanaşmıyorsunuz; hiç olmazsa sesinizi kesip, savcıların işini yapmasına fırsat verseniz.

m.turkone@zaman.com.tr

Bu yazı toplam 645 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar