ÇUDEF’DEN  “KARDEŞLİĞİN KIVAMINDA VE DOSTLUĞUN DEVAMINDA DUA VE DUYARLILIĞIN YERİ” PANELİ...

ÇUDEF’DEN “KARDEŞLİĞİN KIVAMINDA VE DOSTLUĞUN DEVAMINDA DUA VE DUYARLILIĞIN YERİ” PANELİ...

ÇUDEF’DEN “KARDEŞLİĞİN KIVAMINDA VE DOSTLUĞUN DEVAMINDA DUA VE DUYARLILIĞIN YERİ” PANELİ...

 Şuayip YAMAN

27. Yoksullarla Dayanışma Haftası etkinlikleri kapsamında Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı (YOYAV) ve Çubuk Dernekler Federasyonu (ÇUDEF) işbirliği ile Çubuk Belediyesi Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi’nde, “Kardeşliğin Kıvamında ve Dostluğun Devamında Dua ve Duyarlılığın Yeri” konulu bir panel gerçekleştirildi.

 

Bu etkinlik her yıl 12-18 Aralık tarihleri arasında geleneksel olarak düzenleniyor.

 

Mehtap Himmetoğlu’nun sunuculuğunu yaptığı panelin Moderatörü Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı (YOYAV) Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, konuşmacıları ise; Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Bilim dalı Öğretim Üyesi Dr. Suat Koca ile Ankara Yıldırım Beyazıt üniversitesi İnsan ve toplum Bilimleri Fakültesi Divan Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsrafil Babacan idi.

 

Panel; Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı’nın Okunmasıyla Başladı...

 

Panel, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, silah arkadaşları tüm şehitlerimiz ve vefat eden gazilerimiz için bir dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşımızın okunmasıyla başladı.

 

ÇUDEF Genel Başkanı Fuat Tuyan yaptığı açılış konuşmasında, Yaklaşık 60 derneğin bir araya gelerek oluşturduğu Derneğimizin amacı Milli ve manevi değerlere sahip çıkmaktır.

 

Her yıl 12-18 Aralık tarihleri arasını “Yoksullarla Dayanışma Haftası” olarak ilan eden YOYAV Vakfımız ve gönül ortağı ve yolcusu Derneğimizin bu hayırlı işbirliğimizin “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için” söylemi ile “Halk’a hizmet Hakka hizmettir” anlayışıyla devletinin yanında, yanında milletini emrinde din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmadan ihtiyaç sahibi tüm vatandaşlarımızın hizmetinde olmuştur ve olmaya da devam edecektir.

 

Çubuk Dernekler Federasyonu (ÇUDEF) birlik ve beraberliği sağlarken, geniş anlamda milli birliğe de katkı yapmak sorumluluğunda ve duyarlılığındayız. İnsani değerleri en yüce değer olarak kabul edip, Toplumsal barışı tesisi etmek ve Milli refleksi diri tutmak, varlık sebebimiz ve toplumsal sorumluluğumuzun gereğidir. 

 

 “Kardeşliğin Kıvamında ve Dostluğun Devamında Dua ve Duyarlılığın Yeri” konulu panelde bizleri yalnız bırakmayan ve Yoksullarla Dayanışma Haftasının mimarı YOYAV Genel Başkanımız Dr. İbrahim Ateş ile birlikte konuşmacılar Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Bilim dalı Öğretim Üyesi Dr. Suat Koca ile Ankara Yıldırım Beyazıt üniversitesi İnsan ve toplum Bilimleri Fakültesi Divan Edebiyatı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsrafil Babacan’a panelimize katkılarından dolayı Derneğimiz adına şükranlarımı sunarım.

 

Ömrünü eğitim ve hayır hizmetlerine vakfeden Yoksullarla Dayanışma Eğitim Vakfı (YOYAV) Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş yaptığı selamlama konuşmasında şunları söyledi:

 

“Kıymetli Konuklar, Değerli Dostlar, Sevgili Kardeşlerim!

27. Yoksullarla Dayanışma Haftası’nın etkinliklerinden biri olan “Kardeşliğin Kıvamında ve Dostluğun Devamında Dua ve Duyarlılığın Yeri” konulu bu panelde sizlerle buluşmanın bahtiyarlığı içinde seçkin heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, Hakk’a hamdı ve halka hizmeti ilke edinen iyiliksever insanlardan olmamızı niyaz ediyorum.

Paneli planlayıp programına alan Çubuk Dernekler Federasyonu (ÇUDEF) ile gerçekleştirilmesine katkıda bulunan kıymetli konuşmacılarımızla siz saygıdeğer konuklarımıza takdir ve teşekkürlerimizi iletiyor, cümlemize Cennet ve Cemalullah’ı niyaz ediyorum.

Hayat boyu birbirimizin yanında, yakınında ve yardımında olmamız temennisiyle panelimizi başlatırken, kardeşliğimizin kıvamlı, dostluğumuzun devamlı, duamızın müstecap (dileği kabul edilmiş kimse), ibadetimizin makbul ve adımlarımızın Hakk’a götüren yol olmasını diliyorum.

Kardeşlik bağlarının pekişmesinde, dostluk duygularının derinleşmesinde ve insanî ilişkilerin iyileşmesinde etken olan unsurların önde gelenlerinden biri dua, diğeri de duyarlılıktır.

Dostlukların devamında ve kardeşliklerin kıvamında dua ve duyarlılığın rolü büyüktür. Dolayısıyla Müslüman’ın Müslüman’ı duasına dâhil etmesi, kardeşliğin gereği ve dostluğun icabıdır.

Dua, Peygamberimizin de söyleminde olduğu gibi yaşamın beynidir.

 

Toplum yapımızın özü de duadır.

 

Dua, Allah’a kul, Resulüne ve kullarına ise kardeş demektir.

 

Dostluğun devamında duanın yeri büyüktür. Müslüman olan kişi sadece kendisine dua etmekle kalmaz. Kendisinin yanında başkalarına, Müslüman kardeşlerine de dua eder. Bunu da bir görev bilir.

 

Yani “Rabbena hep bana” diyenlerden değildir.

 

Her Müslüman her gün kıldığı namazlarda secdeye oturduğunda Ettehiyyatü Duası’nın ardından Allahümme Salli – Barik –Rabbena Atina ve Rabbenağfirli dualarını okur.

Ve toplamda on üç defa selam verir.

 

Ettehiyyatü Duası

 

Ettehiyyâtü lillâhi vessalevâtü vettayibât. Esselâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetüllâhi ve berakâtüh, Esselâmü aleynâ ve alâ ibâdillâhis-Sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlüh.

 

 

Ettehiyyatü Duası Türkçe Meali

 

“Dil ile, beden ve mal ile yapılan bütün ibadetler Allah'a dır. Ey Peygamber! Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın bütün iyi kulları üzerine olsun. Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Yine şahitlik ederim ki, Muhammed, O'nun kulu ve Peygamberidir.”

 

İslâm dininin müminler arasında tesis etmeye çalıştığı muhabbet ve ihtiram vasıtalarından biri de selâmlaşmaktır.

 

Müslüman, kendisi için dua etmekle kalmaz, kendisiyle birlikte başkalarına da dua eder. Nefsi, nesli, milleti, memleketi, devleti ve bütün insanlık için iyi dilekler içeren hayırlı dualarda bulunur. Hayatta olanlar için de ebediyete göçenler için de dua eder.

Her gün beş vakit namaz ibadetini ifa eden her Müslüman, namazların nihayetinde selam vermeden önce: İbrahim Süresi 41. ayetini okur;

 “Rabbiğfirli ve li valideyye velil mü’minine yevme yekumü’l hisâb.”

 

İbrahim Süresi 41. Ayetin Türkçe meali:

 

 “Rabbim! Hesaba çekileceği gün beni, ana-babamı ve müminleri bağışla.” diye yaptığı duayı günde en az on üç defa tekrar eder.

Selam verip namazdan çıkmadan önce yaptığı bu dua ile tanıdığı tanımadığı bütün Müslümanlar için Allah’ın bağışını diler. Bu dilek, sadece hayatta olanlar için değil, ruhunu Rahmân’a imanla teslim ederek ebediyete göçenler için de yapılır.

Dünyada 1,5 milyar Müslüman var.

 

Günde kıldığı namazın ardından bu duayı yapınca 1,5 milyar Müslüman 13 defa dua ediyor. Her gün 20 milyar Müslüman duaya dâhil oluyor.

 

Kim için? İman ehli Müslümanlar için, Aynı zamanda ölenler içinde dua etmiş oluyorlar.

 

Dilerseniz Haşr Suresi’nin bu gerçeği dile getiren 10. Ayeti’ni ve mealini buyurun birlikte okuyalım:

Haşr Süresi’nin 10. Ayeti:

 

“Vellezîne câû min ba’dihim yekûlûne rabbenâgfir lenâ ve li ihvâninâllezîne sebekûnâ bil îmâni ve lâ tec’al fî kulûbinâ gıllen lillezîne âmenû rabbenâ inneke raûfun rahîm(rahîmun).

 

Haşr Süresi’nin 10. Ayeti’nin Türkçe Meali:

 

“Onlardan sonra gelenler derler ki: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”

 

Bu ayet-i kerimelerin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere Müslüman, yaşayan ve ölen Müslümanların tümüne dua eder ve onlar için hayır diler.

İstiğfarla (Allah'tan mağfiret dilemekle) ilgili hadis-i şeriflerden birinin meali şöyledir: “Kim mümin erkekler ve kadınlar için istiğfarda bulunursa, Allah Teâlâ her bir mümin ve mümine için kendine bir hasene (sevap) yazar.”

Dünyada milyarlarca Müslüman bulunduğu düşünülerek bu hadis-i şerifte verilen müjdenin ne kadar büyük ve önemli olduğunu anlamaya çalışmak lazım. Dolayısıyla dua ve istiğfarlarımıza tüm Müslümanları dâhil etmemiz, hem kendimiz, hem de Müslümanların tamamı için ilahî rahmet ve mağfiret vesilesidir. Bu gerçek göz ardı edilmemeli, dua ve istiğfara inanan insanların teşmili cihetine gidilmelidir.

Bunun için biz Müslümanlar, din kardeşlerimizi devamlı dualarımıza dâhil ederiz, onların da bize devamlı dua etmelerini dileriz. Kendimiz için yaptığımız dualardan çok, kardeşlerimizin bize yapacakları duaların kabule daha şâyân olacağına inanırız.

Bu gerçeğin bilincinde olan büyüklerimizin birbiriyle karşılaştıklarında dua talep ederek: “Dua buyurun” dediklerini duyarız.

26 Mart 2019 tarihinde İstanbul’da yaptığı bir konuşmada: “Biz duasını hiçbir zaman bizden esirgemeyen milletimize aşığız.” diyen Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın bu inanç ve bilinci dile getirdiğini düşünüyoruz.

Kalbi imanlı ve dili dualı her Müslüman’ın kimseye kötülük dilemeyip he rkesim ve her seviyedeki herkese iyi dilek ve duada bulunmasını diliyoruz.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in Taif’te kendisini taşlayıp, mübarek ayaklarını kanatanlar için beddua etmeyip:

“Allahümmehdi kavmi fe innehum lâ yağlemûn.”

Türkçe Meali:

 “Allah’ım! Kavmimi hidayet et, zira onlar bilmiyorlar.” Diye yaptığı duayı örnek alırız. Günahkârlara dahi beddua etmedense, düzelmeleri için dua ederiz.

İbrahim el-Atruş, mana büyüklerinden Maruf el-Kerhî ile birlikte yaşadıkları bir olayı şöyle anlatır: “Maruf el-Kerhî ile Dicle Nehri üzerinde kayıkla geziyorduk. Bir grup insan, saz çalıp şarkı söyleyerek, içip eğlenerek geçti yanımızdan.

Biz Maruf'a dedik ki: “Şunlara bak Allah'a açıkça isyan içindeler. Onlara beddua edin.” dedik.

Maruf el Kerhî ellerini açtı ve: “Allah'ım! Onları, bu dünyada şen-şakrak kıldığın gibi ahrette de sevindir...” diye niyaz etti.

Biz bunu duyunca hayret içinde sorduk: “Ama nasıl olur? Biz sizden onlar için beddua etmenizi istedik.” Dediler.

Maruf el Kerhî de onlara şu cevabı verdi: “Allah onları ahrette sevindirmeye karar verirse, hepsine tövbe nasip eder, böylece hepsi iyi insan olur.”

Dua, sırf nefsimiz için olmamalıdır. Yalnız kendimiz için dua, bir egoizmdir; yapılan duanın kabulünü engeller. Nefsimizle birlikte başkaları içinde dua ettiğimizde hayırlı bir iş yapmış, makbul bir dua etmiş olacağız.

Hz. Peygamber (s.a.v.), başkaları için duayı, kendimiz için yaptığımız yakarışların Allah'a ulaşmasını gerçekleştiren unsurlar arasında saymıştır.

“Hiç günah işlememiş dillerle dua edin.” buyurmuştur.

“Ey Allah'ın Resulü, hiç günah işlememiş dil olur mu?” Diye sorulunca şu cevabı vermiştir:

“Birbirinize dua ederseniz şart gerçekleşir.” Sizin diliniz benim namıma yalvardığında ben günahsız bir dille dua etmiş olurum. Çünkü benim günahımdan siz sorumlu değilsiniz.”

Din kardeşliğin kıvamında, kardeşliğin çimentosudur.

 

Böyle bir ortamda 9 derece deprem olsa bu kardeşliği çökertemezler.

 

Bu kardeşliği Yüce Rabbim ülkemizin dört bir yanında da ihsan etsin İnşallah...

 

Her kim (kadın ve erkek) Allah her birine bir hasene (iyilik, sevap) yazar. 

 

“Allah’ım tüm mümin kullarını da bağışlasın” dedik mi?  1,5 milyar sevap kazanıyor. Allah bizleri onlardan eylesin...

 

Lisans, yüksek lisans ve doktorasını Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamlayan ve kısa bir süredeki bilim yolculuğuna çok sayıda bilimsel sunumlara, makalelere, kitap ve bilimsel toplantı değerlendirmelerine imza atan halen Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Suat Koca, “Kardeşliğin Kıvamında ve Dostluğun Devamında Dua ve Duyarlılığın Yeri” başlığını duyduğumda bu başlığın çok özenle seçildiğini hissettim.

 

Konuşmama Haşr süresinin 10. ayetini açıklayarak başlayacağım.

 

Rabbimiz bu ayette bize üç hususu öğretiyor:

 

  • Allah’ım önce bizi (beni, anamı, babamı) affet (Çünkü önce kendi kusurlarımız için dua ediyoruz),
  • Sonra akrabalarımı affet,
  • Bizden önce ahrete göçmüş olan müminleri de bağışla,

 

Müslüman’ın Müslüman’a Merhameti...

 

(Hazreti Ömer (ra)’nın başından geçmiş bir hadisedir!)

 

Bir gün Hazreti Ömer (ra)’nın huzuruna bir bedevi (deve çobanı) gelir:

-Ey müminlerin emiri, acizleri medet umduğu kişi! Biliyorsun ki ben çöl adamıyım. Benim devem hastalandı. Çoluk çocuğun iaşesi hep devede kaldı. Bana yeni bir deve lazım. Bana bir deve ver de köyüme gideyim!

 

Bu hikâye Hazreti Ömer’e pek inandırıcı gelmedi:

 

-Sen galiba bedava deve edinmek için böyle konuşuyorsun. Her isteyene deve verecek olsaydık, devletin hazinesi boşalırdı. Senin durumu önce bir inceleyelim, araştıralım. Çünkü ben herkesten sorumluyum.

 

Bu söz bedevinin hoşuna gitmedi, arkasını dönüp gitti. Hazreti Ömer’in (ra) içine bir kuşku düştü. Ya adam doğru söylemişse? Adamı gizli gizli takip etmeye başladı.

 

Hazreti Ömer’den (ra) umduğunu bulamayan bedevi yolda Allah’a yalvardı:

 

-Ey ulu Rabbim! Ömer’e gittim, vaziyetimi anlattım. Bana inanmadı. Böyle yapmakla günah işledi halbuki o deveye hakikaten ihtiyacım vardı. Sen gene de onu affet!

 

Bedeviyi takip eden Hz. Ömer (ra) bu sözleri işitince ağlamaya başladı.Nedametle dua etti:

 

– Allahım, bedevinin duasını kabul et!..

 

Daha sonra bedeviye yetişen Hz. Ömer (ra) Onun eteklerinden öptü, sarmaşıkların söğüt dallarını tel tel sıkması gibi onu kucakladı, alnından öptü de dedi ki:

 

-Merhaba ey iyi huylu, merhametli kul, önce sana inanmamıştım, şimdi sana inandım. İhtiyacın kadar deveyi alabilirsin…

 

İşte Müslüman’ın Müslüman’a merhameti… Merhamet etmeyene merhamet edilir mi?

Ey topraktan yaratılan insan!..

 

Kanadı kırık serçenin yarasını sar ki, senin iman kanadına da merhem koyan olsun… Acizlerin duasına mazhar ol ki, onların inleyişi Arş’ı titretir. Suyu kuruyan ırmağın kuğulara bir faydası yoktur. Sen ırmak gibi akamıyorsan da çeşme gibi gözünün yaşını akıt ki, acizler testilerini doldursunlar…

 

Allah için bir boncuk ver, ona mukabil bir avuç inci al…

 

Ey iki gözünü dünyaya dikmiş, ona gönül bağlamış adam, Allah tarafına meylet ki, dünyalar ardınca sürüklensin…

 

Zira:
 

“Dünya aç gözlülerin paylaşılmaz malıdır, İnsan ondan çok değil, bir miktar almalıdır!..”

 

Müslüman kardeşlerinize karşı iyi davranın. Bir Müslüman diğer bir Müslüman kardeşine karşı kin ve düşmanlık beslememelidir.

 

Kalbimizde bir kötülük yoksa dünya cennet olur.

 

Araf süresinin 143. ayetinde cennetlikten bahsedilir.

 

Araf Süresi 143. Ayet

 

Musa belirlenen vakitte gelip de Rabbi onunla konuşunca dedi ki “Rabbim! Bana kendini göster de seni seyredeyim.” Dedi ki “Beni göremezsin, ama şu dağa bak; eğer yerinde kalabilirse daha sonra beni görürsün.” Rabbi dağa görünür görünmez orasını dümdüz etti. Musa düşüp bayıldı. Kendine gelince dedi ki “Sana içten boyun eğerim, sana yöneldim. Ben müminlerin en önde olanıyım.”

 

Cennetin bir diğer adı da Darü’s Selâm’dır.

 

Zaman zaman sünnet nedir? diye sorarız.

 

Ayağımızı sağdan giymek.

 

Suyu 3 yudumda içmek sünnettir.

 

Birde kalbimizin sünneti vardır.

Enes bin Mâlik’e Nasihatleri...

Resulullah’ın, Enes bin Malik’e nasihatleri: “Ey oğul! Elinden geldiği kadar abdestli ol. Çünkü kim abdestli olarak ölürse ona şehitlik sevabı verilir.”

Resulullah’ın, Enes bin Malik’e nasihatleri: “

 

Ey oğul! Elinden geldiği kadar abdestli ol. Çünkü kim abdestli olarak ölürse ona şehitlik sevabı verilir.” “

 

Ey oğul! Kimse hakkında kötülük beslemeden sabahlamaya ve akşamlamağa çalış. Bunu başarırsan, hesabın çok kolay olur.” “

 

Müslümanlardan büyüklere hürmet, küçüklerine merhamet et.”

 

Hz. Katâde, Hz. Enes’e, Resulullah’ın en çok yaptıkları duanın ne olduğunu sorunca, “Allahümme Rabbenâ âtina fiddünyâ haseneten ve fil âhıreti haseneten ve kınâ azâbennâr”” duâsını çok okuduklarını bildirdi.

 

Katâde, Hz. Enes’in dua edeceği zaman, bununla dua ettiğini veya duasına, bu duayı da ilâve ettiğini nakleder.

 

Hz. Enes buyurur ki: Bir gün bir Arabî, Resûl-i Ekrem’e gelip, “

 

”Yâ Resûlallah! Kıyamet ne zaman kopacak? Diye sormuştu.

 

Bu sırada ikamet okunduğu için, Resulullah cevap vermeden namaza durmuşlardı. Namazdan sonra, kıyameti soranın nerede olduğunu sordular.

 

Arabî, “Benim Yâ Resûlallah” dedi.

 

Resul-i Ekrem ona kıyamet için ne hazırladığını sordu.

 

Arabî, fazla bir hazırlığı olmadığını, ancak Allahü Teala ve Resulünü sevdiğini, söyleyince,

 

Resulullah, “Kişi sevdikleri ile beraberdir” cevabını verdi.

 

 Eshab-ı kiram bu mübarek hadisi işitince çok sevinmişler, buna sevindikleri kadar başka bir şeye sevinmemişlerdir.” “

 

Üç şey ölünün peşinden kabre kadar gider.

 

  • Çoluk çocuğu,
  • Malı
  • Ve ameli.

 

Bunlardan, ailesi ve malı döner. Onunla sadece ameli kalır.”

 

Peygamber efendimizin zevcelerinin birine üç kişi gelip, Peygamber efendimizin ibadetini sordular. Ne kadar yaptığını öğrendikleri zaman, kendi yaptıklarını az gördüler.

 

“Peygamberin yanında biz neyiz ki? Onun geçmiş ve gelecek bütün günahları” bağışlanmıştır” dediler.

 

Bunlardan birisi, “Devamlı bütün gece namaz kılacağım” dedi.

 

Diğeri, “Ömrüm boyunca oruç tutacağım hiç oruçsuz olmayacağım” dedi.

 

Üçüncüsü ise, “Kadınlardan uzak kalacağım, hiç evlenmeyeceğim” dedi.

 

Bu sırada Peygamber efendimiz teşrif buyurdular: “

 

“Şöyle şöyle diyenler, sizler misiniz?

 

Bakınız! Allahü Teâlâ’ya yemin ederim ki, Allahü Teâlâ’dan en çok korkanınız ve ona karşı gelmekten en fazla sakınanınız benim. Buna rağmen, bazen oruç tutuyorum, bazen tutmuyorum. Namaz kılıyorum, uyuyorum. Kadınlarla evleniyorum. Kim, benim sünnetimden yüz çevirirse, o kimse benden değildir.” Buyurdular.”

 

Bir Müslüman, kalbinde hiç kimseye karşı; Küfür, haset, nefret düşmanlık düşünmezse bu bir sünnettir. Bunlar kardeşlik ve dostluk için bir sünnettir.

 

Din nedir?

 

Din nasihattir. Din içtenlik ve samimiyettir.

 

Din, Allah tarafından konulmuş bir kanundur. İnsanlara, yaratılış gayesini ve varoluş hikmetini bildirir. Yüce Rablerine karşı ne şekilde ibadette bulunacaklarını öğretir. İyi ve faydalı şeyler yapmaya sev keder, zararlı işlerden de alıkoyar.

Din, insan aklının kendi kendine sorup durduğu, "Ben kimim, nereden gelip, nereye gidiyorum?" suallerinin tatmin edici yegâne cevap kaynağıdır.

Din, imkânların tükendiği, ümitlerin söndüğü yerde başlayan imkân yolu ve ümit ışığı, ilâçların dindiremediği acıların ilâcı, yıkık gönüllerin sığınağıdır.

Din; adalet, iyilik, fedakârlık, doğruluk, fazilet gibi duyguların hayat membaı, insan vicdanındaki inanma ihtiyacının tam karşılığıdır.

İnsanlar, dinleri peygamberlerden öğrenmişlerdir.

Peygamberler, vahiy yoluyla Allah'tan aldıkları dinî hükümleri, aldıkları şekliyle insanlara bildirmişlerdir. Bu bakımdan, dinlerin hakikî sahibi, Allah Teâlâ'dır. Peygamberler ise dinin hükümlerini insanlara bildiren birer elçi durumundadırlar.

İnsan Hayatında Dinin Yeri Nedir?

Din inancı, insanla beraber doğmuştur. Çünkü insanlık tarihinin hiçbir döneminde din duygusundan mahrum bir millete rastlanamamaktadır. Nerede insan varsa, orada bir nevi iman, ibadet ve din duygusu görülmüştür.

Bundan anlaşılıyor ki, din, insanlığın yaratılışından getirdiği fıtrî ve zarurî ihtiyacıdır. İnsanoğlu var oldukça, din de var olacaktır.

Allah-u Teâlâ'ya en yakın insan olan Peygamber Efendimiz, şüphesiz O'na nasıl yalvarılması gerektiğini, O'ndan nasıl istenilmesini gerektiğini bilen en bilgili kişidir.

Hadislerle aktarılan duaları inceleyenler, Fahr-i Kainat Efendimizin (s.a.a.) dua ederken, Cenabı Hakk'ın güzel isimlerini ve sıfatlarını zikrettiğini, O'nu takdis, tesbih, tahmid, tehlil ettiğini görürüler. Allah'a kavuşmayı, dünya ve âhiret saadeti isteyenlerin ise, O'nu örnek alarak, O'nun dili ile Cenâb-ı Hakk'a yalvarmaları en doğru dua şeklidir.

Cenâb-ı Hakk onun için; "And olsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir" (Ahzab 21) buyurdu. O'nun dualarını içeren hadisleri Allah'a yakınlık isteyenlere, Resulullah'a (s.a.a.)uyan zikir ehline örnek olması için aktarıyoruz:

Dünya ve ahiret saadeti için ettiği dualar:

Enes'den (r.a.); "Peygamber'in (s.a.â.) en çok ettiği dua şudur: Allahümme âtina fid-dünyâ haseneten ve fil-âhireti haseneten ve kınâ azâbe'n-nâr.

Allah'ım! Bize dünyada iyilik ver, ahrette de iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!.

Müslüman aldatmaz, kötülük yapmaz. Rabbinden yardım ister.

 

Allah'ım, Bana işimde sebat, doğru yolda kararlılık ver. Nimetine şükür ve sana güzel kulluk etmeyi nasip eyle. Tatlı ve güzel dil ver. Bana Senin bildiğin tüm iyilikleri vermeni ve bildiğin tüm kötülüklerden beni korumanı dilerim.

 

Allah'ım! ... Allah'ım, Seni zikreden, Sana şükredenitaat edenSana boyun eğen, yalvaran bir kul eyle. Kalbime iyilik ver...”

 

İlçemizin Güneyi’nde kurulan Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsrafil Babacan;

 

Lisans eğitimine Karadeniz Teknik Üniversitesi (KATÜ), Yüksek Lisans eğitimini Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde tamamladı.

 

Akademik yolculuğuna Karadeniz teknik Üniversitesinde Araştırma Grevlisi olarak başladı. Giresun Üniversitesi’nde Yardımcı Doçent olarak devam etti. 2011 yılından beri de Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nde Doçent ve Profesör olarak hizmetlerine devam etmektedir.

 

Prof. Dr. İsrafil Babacan’ın;

 

  • Klasik Türk Şiiri’nin Sonbaharı,
  • Tezkire-i Mecâlis-i Şu’ara-yı Rum Garibi Tezkiresi,
  • Yunus Emre Güldeste adlı 4 kitabı vardır.

 

Ayrıca ulusal veya uluslar arası çok sayıda makaleleri, ansiklopedilerde katkıları, dergilerde yazıları bulunmaktadır.

 

Prof. Dr. İsrafil Babacan yaptığı konuşmada; Sayın katılımcılar bu hayatın meşgaleleri arasında burada bulunduğunuz için hepinize teşekkür ediyorum.

 

Hiçbir edebiyatta Türk Edebiyatında olduğu gibi “Naat” ve “Münacat” yoktur.

 

Duaya Kargış ve İlence de denir.

 

Dua, Toplum olarak yapılması nedeniyle önemli bir konuma sahiptir.

 

Mevlit Türkçedir.

 

Adam Hacca gitmiş;

 

  • Namaz Türkçe,
  • Ezan Türkçe,
  • Dua Türkçe

 

Arapçayı öylesine içine sindirmiş ki bütün ibadetler Türkçe gibi gelmiş.

 

Dede Korkut Hikâyelerinde “Kadınlar Dört Türlüdür”

  • Birisi solduran toptur.
  • Birisi dolduran toptur.
  • Birisi evin dayağıdır.
  • Birisi ne kadar dersen bayağıdır.

 

Bu bir duadır.

 

Yunus Emre duası “Hak çalabım, Hak çalabım.”

 

Hak Çalabım Hak Çalabım

 

Hak Çalabım Hak Çalabım
Sencileyin yok Çalabım
Günahlıyım yarlığagıl
Ey rahmeti çok Çalabım

 

Bey eydürem kim Ey Gani
Nedir bu derdin dermanı
Zinhar esirgeme beni
Aşk odına yak Çalabım.

 

Gel kogıl beni yanayım
Baştan başa usanayım
Ol sevdiğin Muhammed'e
Olayım çırak Çalabım.

 

Ne yoksul u baylardasın
Ne köşk ü saraylardasın
Girdin müminler gönlüne
Eyledin durak Çalabım.

 

Kullar senin sen kulların
Günahları çok bunların
Uçmağına al bunları
Binsinler burak Çalabım.

 

Ne ilmim var ne taatım
Ne gücüm var ne kuvvetim
Meğer senin inayetin
Kıla yüzüm ak Çalabım

 

Yarlığagıl sen Yunus'u
Bu günahlı kullar ile
Eğer yargılamaz isen
Key kati firak Çalabım.

 

Tekke ve tarikatlarda da ilahi dualar vardır:

 

EY ALLAH’IM BENİ SENDEN AYIRMA

 

Ey Allah’ım beni senden ayırma
Beni senin didarından ayırma

Seni sevmek benim dinim imanım
İlahi din ü imandan ayırma

Sararuben soldum döndüm hazana
İlahi hazanı daldan ayırma

Şeyhim baldır ben anın peteğiyem
İlahi peteği baldan ayırma

Şeyhim güldür ben anın yaprağıyem
İlahi yaprağı gülden ayırma

Ben ol dost bahçesinin bülbülüyem
İlahi bülbülü gülden ayırma

Balığın canını suda dediler
İlahi balığı sudan ayırma

Eşrefoğlu senin kemter kulundur
İlahi kulu sultandan ayırma.

Divan Edebiyatı’nda Münacat tarzında dua örnekleri;

 

Fuzuli’nin Leyle ve Mecnun Hikâyesi’nde ailesi Mecnun (Kays)’a ailesi biraz dua et de deliliğin geçsin” der.

 

MECNUN’UN DUASI... 

 

İslami edebiyatta önemli bir yeri olan Leyla ve Mecnun hikâyesi, bir efsane değildir ve Yaşanmış bir olayı anlatır.

Bu olayın kısaca özeti şöyledir:

Arabistan'ın Necid bölgesinde, Beni Amir kabilesinden Kays İbnü'l-Mülavvah ile komşusu Leyla'nın, küçük yaştaki Aşkları duyulunca, ailesi Leyla'yı Kays'tan uzak tutar ve görüşmesini engeller. Kays'ın aşk ızdırabı iyice artınca, babası, Leyla'yı ailesinden ister fakat Leyla'nın babası kızının dillere düşürüldüğü bahanesiyle bu Evliliğe izin vermez. Leyla da istemeden bir başkasıyla evlendirilir.

Bu durumda Kays çılgına dönerek tenhalara çekilir. Bundan sonra "Mecnun" diye anılır.

Babası aşk derdinden kurtulmasına dua için,

hac vakti Mecnun'u Kabe'ye götürür. O ise, orada aşkının artması için dua eder.

Sonra çöllerde garip bir vaziyette, yabani hayvanlar arasında, aşk ve ıstırap iniltileriyle yaşamaya başlar.

Bir zaman sonra, Taşlık bir VADİDE hayata veda eder. (688 m).

Çok kısa bir süre içinde Leyla da üzüntüsünden vefat eder.

Mecnun'un maceraları, ilk devir Arapça kaynaklarda Dağınık olarak anlatılır. Bu konuda en geniş bilgi, Ebu'l-Ferec'in "el-Eğani" kitabinda görülür.

Tarihçi Sem'ani ise; "el-Ensab"ında Cüneyd-i Bağdadi'nin; "Mecnun evliyaullahtandır." dediğini kaydeder.

Leyla ve Mecnun hikayesi ilk defa derli-toplu olarak, yeni renk ve desenlerle Farsça mesnevi tarzında Nizami Gencevi tarafından yazılmış, sonra Abdurrahman Cami de benzerini yazmıştır.

Türkçe olarak, önce Ali Şir Nevai tarafından şiirleştirilen Leyla ve Mecnun, nihayet Şair Fuzuli'nin zarif kalemiyle şaheser olmuştur.

MECNUN'UN DUASI

"Leyla'nın Mecnunu" diye meşhur olan Kays, aynı zamanda güçlü ve duygulu şiirleriyle tanınır.

Bilindiği gibi komşu kızı Leyla ve Mecnun, çocukluk yaşlarında koyun çobanlığı yaptıkları sırada safiyetle birbirlerine gönül vermişlerdi.

Fakat büyüdükleri zaman, Leyla'nın babasının kaba muhalefetiyle bu gençler engellenmiş ve bir daha buluşamayıp hasret içinde yaşamışlardı.

İşte Mecnun bazı beyitlerinde, o çocukluk Günlerinin hasretini şöyle dile getirir:

"Gönül verdim Leyla'ya alnında sarkık saçlar,

Yoktu yaşıtlarının göğsünde kabartılar.

İkimiz çocuk iken güderdik kuzuları,

Keşke büyümeseydik bugün biz ve Kuzular! "

Aşk derdinden kurtulması için babası Mecnun'u Kabe'ye götürür, orada dua etmesini ister.

Mecnun ise Kabe örtüsüne yapışarak-Fuzuli’nin ifadesiyle-şöyle bir dua eder:

"Ya Rab belay-yı aşk ile kıl aşina beni,

Bir dem BELA-yı aşkdan etme cuda beni! "

Nihayet ŞİDDETLİ Aşkla çöllere düşüp hayvanlar arasında yaşayan Mecnun, Çektiği hasret ve ızdırabın sonunda, genç yaşında bir VADİDE vefat eder.

Başta gençler olmak üzere onu seven herkes ağlayarak, cenazesine koşar. Leyla'nın babası da, Mecnun'un son halini görünce, "Bilseydim böyle olacağını, Leyla'yı ondan ayırmazdım" diyerek ağlar.

Çilekeş Mecnun'un Cansız bedenini çevirince bir bez parçasında şu yazıyı bulurlar:

"Ey, rıza göstermeyen ihtiyar halimize

Bedbaht ol hayatında olmayasın bahtiyar.

Beni mutsuz ettiğin ve terkettiğin gibi,

Bedbaht ol! Şaşkınım ben şaşkınlarla bir ayar. "

 

Üç kıtada at koşturan Kanuni’den bir şiir:

 

Zikri Bismillahirrahmanhirrahim

 

Zikr-i Bismillâhirrahmanirrahîm
Âşikâra gizliye sensin âlim

Derdmendem derdime eyle devâ
Ki kamu hastalara sensin hakîm

Hamdü li’llâh kim Muhammed ümmeti
Eyledin bu bendeleri yâ Kerîm

Son nefeste sakla imânım benim
Bulmaya yol, ana, şeytân-ı racîm

Mustafâ’nın hürmetine yâ ilâh
Sen müyesser eyle cennât-ı naîm

Rûz-ı mahşerde Muhibbî bendeni
Irma anı rahmetinden yâ rahîm

 

Dua geleneği Cumhuriyetten sonra da devam etti.

 

 ELMALILI HAMDİ YAZIR DUASI

 

İlahi! Hamdini sözüme sertac ettik,

Zikrini kalbime mi'rac ettik,

Kitabını kendimize minhac ettik.

Biz yoktuk sen var ettin,

Varlığından haberdar ettin,

Aşkınla gönlümüzü bikarar ettin.

İnayetine sığındık, kapına geldik,

Hidayetine sığındık lütfuna geldik,

Kulluk edemedik afvına geldik.

Şaşırtma bizi doğruyu söylet neşeni duyur, hakikatı öğret.

Sen duyurmazsan biz duyamayız, sen sevdirmezsen biz sevemeyiz,

Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini,

Yar et bize hep erdirdiklerini.

Sevdin habibini, kainata sevdirdin; Sevdin de hilat-i risaleti giydirdin

Makam-ı İbrahim'den makam-ı Mahmuda erdirdin.

Server-i asfiya kıldın. Hatem-i enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kıldın.

Salat-ü selam, tahiyyat-ü ikram, her türlü ihtiram ona,

Onun Al-ü Ashab-u etbaına ya Rab!"

 

ARİF ASYA’NIN BAYRAK ŞİİRİ

 

Biz kısık sesleriz minareleriz

Ya çağır şu bel yapanlarını

Mahyasız minareleri

Müslümansız bırakma

 

Pehlivansız bırakma

Allahsız bırakma Allahım

Ramazansız bırakma Allahım.

 

Dua çeşitleri

 

Fiziki Dua

Kalbi Dua

 

Dua Çeşitleri

1.İstidat(kabiliyet) Lisanıyla Yapılan Dua

Bütün bitki ve hayvanların kendilerine göre bir istidadı, kabiliyeti ve potansiyeli vardır. Bu kabiliyetlerin ortaya çıkması için yaptıkları duaya istidat lisanıyla yapılan dua denir.

 Mesela her bir şeftali çekirdeğinde ağaç olup meyve verme kabiliyeti vardır. Bu kabiliyetin ortaya çıkıp ağaç olması için o çekirdek istidat lisanıyla der. “Ya Rab! Ben şeftali ağacı olup dallar, yapraklar, çiçekler ve meyveler vererek senin birçok ismine ayna olmak istiyorum.”  Allah da onun bu istidat diliyle yapmış olduğu duasını kabul edip ihtiyacı olan suyu, havayı, güneşi ve toprağı gönderip onu bir şeftali ağacı yapar.

2.İhtiyacı Fıtri(yaratılıştan gelen ihtiyaçlar) Lisanıyla Yapılan Dua

Bütün canlıların hayatlarının devamı için zaruri olan ve kendi güçleri ile elde edemedikleri ihtiyaçlarını uygun vakitte vermesi için Cenab-ı Hakk’a yaptıkları dualarıdır.

Örneğin bir arı, hayatının devamı için çiçek, su ve hava gibi şeylere muhtaçtır. Onun susaması ve acıkması gibi fıtri ihtiyaçları bir dua hükmüne geçer. Bütün dualara cevap veren Allah, onun bu ihtiyaçlarını en güzel bir şekilde karşılar.

3. Izdırar(Çaresizlik) Lisanıyla Yapılan Dua

Zorda kalmış çaresiz kimselerin yapmış olduğu duadır. Buna darda kalan hayvanların duası da dahildir.

Mesela Çanakkale savaşı sırasında çaresiz kalan Seyyid onbaşı, ızdırar lisanıyla Allah’a dua etmiş. Allah’ın da duasını kabul etmesi neticesinde 276 kiloluk top mermisini kaldırmıştır.

Bu üç tür dua bir engel olmazsa daima makbuldür.

4. İnsanların Yaptığı Dua

Bu da iki kısımdır.

a. Hal ve fiil dili ile yapılan dua

Bu dua kişinin kendisine düşen vazifeyi yaparak çalışması ve tedbir almasıdır. Sonucu sebeplerden değil, Allah’tan beklemesidir.

Meselâ çiftçinin tarlayı sürmesi fiilî bir duadır. Tarlayı süren insan, Allah’ın rahmet hazinelerinin kapısını çalmış olur. İhtiyacı olan buğdayı bu yolla Allah’tan ister.

Hem mesela; derslerinde başarılı olmak isteyen bir öğrenci yıl boyunca derslerine özenle çalışır.  O öğrenci ders çalışmasıyla manen der. “Ya Rab! Ben derslerime çalışıyorum. Sen de bana başarı ihsan et.” Cenab- ı Hak’ta onun bu samimane yaptığı duasını kabul eder ve ona başarı ihsan eder.

Bu fiili dua Allah’ın hikmeti gereği büyük çoğunlukla makbuldür.

b. Kalb ve dil ile yapılan dua

İnsanın eli yetişmediği ve kendi gücüyle elde edemediği arzularını Allah’tan istemesidir.

Mesela insanın kalbinde daimi yaşama arzusu vardır. Bu arzusu için Allah’a yalvarır ve der “Ya Rab! Öldükten sonra beni ve sevdiklerimi tekrar dirilt ve bize ebedi bir hayat ihsan et!” Bu dua insanın en şiddetli duası ve arzusudur. En küçük bir canlının duasına dahi cevap veren Allah, elbette ki en çok kıymet verdiği ve sevdiği mahlûku olan insanın bu duasını da kabul eder. Onun için ahreti ve cenneti hazırlar.

Kalp ve dil ile yapılan bu duanın en önemli yönü, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur: Dua eden kişi anlar ki birisi var, onun kalbinden geçenleri işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, acizliğine merhamet eder ve ihtiyaçlarına yardım eder.

Bu izahlardan sonra şunu da unutmamak gerektir ki; dua, bir ibadettir.  Bundan dolayı dua, insanı Allah’a yaklaştırır ve kıymetini artırır. Nitekim Cenab-ı Hak ayet-i kerimede “Duanız olmazsa ne ehemmiyetiniz var.”[4] Buyurmaktadır.

Sonuç olarakAllah’ın varlığını ve birliğini kabul edip iman eden insan, her zaman O’na dua etmeye muhtaçtır.

Her insan sıkıştığında Dua eder.

 

Cahit Sıtkı Tarancı Şiiri:

 

GÜN EKSİLMESİN PENCEREMDEN

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

 

Rabbim dostluğumuzu ve kardeşliğimizi daim kılsın. Rabbim hiçbirimizi duasız ve dostsuz bırakmasın ... 

 

 Allah’ım dostluğumuz ve kardeşliğimiz bozulmasın.”

 

Belediye Başkan Yardımcısı Harun Olmuş, “Paneli düzenleyen ÇUDEF Başkanı ve yönetimine teşekkür ediyorum.

 

Böyle önemli bir programda katılımın daha yüksek olması gerekirdi.

 

Emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

 

İlçe Müftüsü Tahsin Yazgan, “Konusu dua olunca dua etmek gerekir.” Diyerek “Rabbema Atina” duasını okudu.

 

“Rabbenâ âtinâ fid'dünyâ haseneten
ve fil'âhireti haseneten ve gınâ azâbennâr.
Birahmetike yâ Erhamerrahimîn”.

ANLAMI


“Allah'ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette
de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru. Ey Rabb'im,
merhamet edenlerin merhamet edicisi, bize rahmetinle
muamele eyle.”

 

ÇUDEF Genel Başkanı Fuat Tuyan tarafından Çubuk Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Hatice Erkan’a içinde bir miktar paranın bulunduğu kapalı bir zarf takdim edildi.

 

Eğitim Gönüllüleri Derneği Başkanı Hatice Erkan yaptığı teşekkür konuşmasında, “Derneğimiz ev hanımları ile kurduğumuz tamamen “gönüllülük esasına” dayalı bir Dernektir. Öğrencilerimize burs veriyoruz.

 

Yardım edeceğimiz çok insan var. Ama biz öğrencileri seçtik. Biz bu hayır işlerinin bitmesini istemiyoruz.

 

Gelen müracaatları istemeyerek de olsa geri çeviriyoruz.

 

Her şey ilimle, eğitimle yükselir.

 

Allah razı olsun bugünkü panelde değerli hocalarımız bizleri aydınlattılar.

 

Belediyemizden de yardım ve destek bekliyoruz.

 

YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, Hayrın en değerlisi öğrenciye verilen destektir.

 

Hanımların olmadığı yerde hayır yoktur.

 

HEDİYELERİN TAKDİMİ:

 

Dr. İbrahim Ateş, son yayınlanan “Mikrofondan Müminlere -5-, Yaşayış (şiir) ve Toplumda Barış” kitaplarını ÇUDEF eski Genel Başkanı Recep Taş ile yeni ÇUDEF Genel Başkanı Başkanı Fuat Tuyan’a  takdim etti.  

 

Çubuk Dernekler Federasyonu Başkanı Fuat Tuyan’da Moderatör Dr. İbrahim ATEŞ ile Panelistler Dr. Suat KOCA ve Prof. Dr. İsrafil BABACAN’a Çubuk Agat Taşından yapılmış Tesbih hediye etti.

dsc_0144_1-vert.jpg

 

 

 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.