Çanakkale ağlar!...

Çanakkale ağlar!...

" Ben size taarruzu değil,ölmeyi emrediyorum.Sizler ölünceye dek geçecek süre içerisinde yerinizi yeni kuvvetler alacaktır ! "

" Ben size taarruzu değil,ölmeyi emrediyorum.Sizler ölünceye dek geçecek süre içerisinde yerinizi yeni kuvvetler alacaktır ! "

   Evet işte aynen böyleydi, kazanılacak yalnızca 3 DAKİKA için canlarını feda etmeleri isteniliyordu. Kimlerden mi? Mesela, yiğitlerin ikisi Galatasaray"laydı, biri Vefa"lıydı, diğer üçü Tıp fakültesi son sınıftaydı,hele biri anasının tek kuzusuydu.Ya işte böyle... Pekii ya sizden istenseydi bu? Siz şuan böyle bir emre itaat etmez miydiniz? Bu soruya kalbinizle cevap verdiğinizde duyduğunuz ses size neyi hissettiriyor? Ardınızda bırakamayacağınız çoluk-çocuğunuz, zenginliğiniz, makamınız, şöhretiniz mi aklınıza takılı kalıyor? Oysa ONLAR...  Sizlerin özgürlüğünü, sizlerin rahatını, sizlerin evlatlarını, sizlerin geleceğini düşünmemişler miydi? Bazen umutsuzluğa düştüğünüzde boşuna öldükleri nimi zannediyorsunuz? EMİNMİSİNİZ ?...

   Beşinci Osmanlı Ordusu Kumandanı Mareşal Liman von Sanders, şöyle diyordu Türk askerini anlatırken: “Bir asker için mutluluk denen bir şey varsa, Türk'lerle omuz omuza savaşmaktır diyebilirim. Fakir insanlardı; buğday kırığından yapılmış çorba en önemli yemekleriydi; sağlıksız su içerlerdi; çamur barınaklarda yatarlardı; fakat en modern silah ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlardı… bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvi bir vatan sevgisi vardır. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir millet ferdi daha görmedim” diyordu. Çünkü onlar biliyorlardı ki Şehadet en güzel mertebeydi ve Rabbimizin kutlu fermanı okumuşlardı: “Allah yolunda öldürülmüş olanlar için, ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler… " (El Bakara Suresi, 154) bu fermanla çıkmışlardı bu yola tabiî ki gülümseyerek gidecekler, “Git! Minareler ezansız, camiler Kur'ansız kalacaksa sen de git” denilerek uğurlanmışlardı sıcak yuvalarından, arkada gözü yaşlı analarını bırakarak.

   Müttefik Orduları Başkomutanı General Jean Hamilton ise şunları söylüyordu onların içindeki Allah aşkını anlatmak için “… Evet, insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bugün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri koruyan Cenab-ı Allah'larından ayırmak için başka ne yapılabilir…”

   Aşağıda paylaşacağım yazı Sacit Arvasi'ye ait ,bu yazıyı okuduktan sonra, o kutlu ecdadımıza bir Fatiha göndermenizi istiyorum.

  

      Zaman; cephelere savrulduğumuz zamanlar... Yemen, Kafkasya, Galiçya şimdi de Çanakkale... Ve her evden bir yiğit... Her evden bu kaçıncı yiğit… Körpe yavrular koklanır, saçlarından bir tutam kesilir, hatıra için sarılır, mendiller ağlar. Nice genç kızın muradı Çanakkale'nin yollarına dizilir, kaç nişanlının elleri veda eder, kaçının kınası ağlar.

      Çanakkale içinde vurdular beni
    Ölmeden mezara koydular beni
    Ağıtlar yakılır, türküler ağlar
.

   Ve yurdun dört bir yanından şehit namzetleri dökülür Çanakkale'ye. Düşmanın alnına değecek yalın bir pala, göğsüne inecek birer süngü gibi dizilirler siperlere. Artık geride ev bark, çoluk çocuk; ne ana, ne de yâr... Hepsinin hayali, dökerek oluk oluk kanlarını, ya şehit olmak ya da gazi; ama ille de karış karış toprağına yazarak, "Çanakkale geçilmez, Çanakkale geçilmez!"
   Ve bir sabah Ege farklı bir tonda döver Gelibolu'yu, deniz hazin hazin kıyılara vurur, dalgalar ağlar.

   Ve kahramanlar geçer Çanakkale'nin topraklarından. İlk çıkarmanın Ertuğrul koyuna yapılacağı sezilir, Ezineli Yahya Çavuş gürler: "Vatanımın toprakları namusum kadar kutsaldır. Düşman bu topraklara ayak basmamalıdır." der ve altmış üç neferle akşama kadar üç bin düşman öldürülür, kahramanlar parmaklarını ısırır, Zal oğlu Rüstem ağlar.
Mehtap deresinden, bir orduya bedel bir Teğmen Mehmet Selim geçer. Sabah namazıyla beraber takımını bir süngü savaşına kaldırır. Talihsiz bir kurşun benzin bidonlarına isabet eder, aynı anda Selim Teğmen tutuşur. Fakat kararmaz cesedi ışıl ışıldır, güneş ağlar. Daha kimler, daha kimler... Birer birer değil, yiğitler bölük bölük, alay alay şehit düşer. Sisli bir nisan sabahı 57. Alay komutanı araziye yayılmış beyazlıklar görür ve takım komutanına bu beyazların ne olduğunu sorar. Takım komutanı, sabahleyin düşmana hücum emrini almış 57. Alay'ın, Rablerinin huzuruna temiz çıkmak için çamaşırlarını yıkadıklarını söyler; bu beyazlıklar, onların ak niyetleridir, der. Ertesi gün bütün alay, Hakk'a pervaz eder, kuşlar ağlar.

   3. Tabur'da bir kınalı er, tabur komutanı Sabri Beyin dikkatini çeker. Kınanın sebebini sorar, Yozgatlı Murat mahcup olur, boynunu büker. Hemen annesine yazar; "Kardeşlerimin başına kına yakma mahcup oldum, zabit efendi sorduğunda." der, cevabını bekler. Ana cevap verir: "Ey oğlum, gözümün nuru Murat'ım! Zabit efendiye selam söyle, biz kurbanlık koçları kınalar öyle kurban ederiz. Sen dört kardeşin arasında kurbansın. Sen İsmail'sin. Sen orada şehit olacaksın İnşaallah. Kurbanlık koçlar nasıl kınalanırsa, ben de onun için senin saçını kınalayıp gönderdim." Kınalı Murat, mektubu almadan kurban olur, bıçaklar ağlar.
Bir savaştır ki, Çanakkale içindeki her şey ağlar. Şehit olan sevinçten, gazi olan teessürden ağlar. İmkân zalim elde olduğuna, mavzer Mehmed'imin elinde patlamadığına ağlar. Düşmanın habis ayağıyla kirletildim der, Seddü'l-bahir ağlar; boğdum hepsini birer birer der, Boğaz ağlar. Hepsinin üstüne: "Çanakkale geçilmez! Hani Çanakkale geçilmezdi." der, toprağıyla dövünür, Çanakkale ağlar.

Ağla Çanakkale! Yıllarca döktüğün hicranlı yaşlara bedel bir daha ağla Çanakkale. Karaya oturmuş gemiye gözyaşlarıyla yeniden rota tutturanlara ağla. Bir anlamsız tutkunun izinde diyar diyar dolaşan ruhların yeniden formunu yakalamasına ağla. Bir ideal uğruna Anadolu'ya gelip ölenlere mukabil, Anadolu'dan dünyanın dört bir tarafına giden ve ancak bir ideal uğruna yaşayan gençlerine ağla. Ağla sevinç gözyaşlarıyla ve kanatlan! Müjdeler götür toprağından Hakk'a uçanlara. Kanınız boşa akmadı de! Bir nesil filizleniyor, kanınızı akıttığınız yerlerde de. Dilin sussun, hatıraların konuşsun Çanakkale!
Savaşlardaki kızıl hatıralarını okşayıp sevinç gözyaşları dökerken şehitler, sen de onlarla beraber bulut bulut ol. Yağmur yağmur in filizlenen altın neslin üzerine. Koca Seyit'in kudreti ol, Mülazım Mehmet Selim'in cesareti; Yahya Çavuş'un yüreği, Kınalı Murat'ın teslimiyeti... Yürü damarlarına, şahlansın her biri, aksın kıtalara, coğrafyalarda baştan başa bahar, sarsın her yeri.

Şimdi bir kez daha ağla. Feryatların duyulmamış cinsten olsun. Muradı senin için yaşamak ve sende ölmek olanlarla, arana okyanusların girmesine ağla. Şimdi bir kez daha ağla Çanakkale! Ama aczden değil, yalnızca bir Mekke mahzuniyetiyle olsun. Ağla bir ulu divanda, ki gözyaşların Asa-yı Musa gibi yarsın okyanusları, yol olsun. Ve dönsün gurbet mahkumları, vatanın gerçek evlâtları. Dönsün! Şehitler aşkına bir kez daha ağla, feryadın tutuştursun bütün denizleri, okyanuslar buhar olsun. Gerçek sahiplerinle arandaki engeller kahrolsun, duman olsun, yok olsun. 
 

 

Hülya UĞUR

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum