beyaz sayfaya destek...

Güzel Çubuk"un güzel insanları…

Ve de.. güzel okuyucu dostlarım..

Bazı öğrencilerimin ifade ettiği gibi yazımız bir "zarf  " bazı dostlarımızın ta Kırklareli"nden yazdığı gibi sıcak ve samimi cümleler, bazı dostlarımızın ki bunlar isimlerini yazarak yapıcı ve uyarıcı tenkitlerini ifade ederek bendenizi yüreklendirdiler..

Biz ÇubukHaber"de  yazılarımıza başlarken Ankara"nın soğuklarından sıcak gelişmeleri kulis üslubumuzla iletmeye çalışacağımızı arada bir ise Ankara dışından verdiğimiz kişisel gelişim eğitim notlarımızdan aktarımlar yapacağımızı üstüne basa basa ifade ettik. Ancak bazıları ısrarla bizim rahatlığımızdan rahatsız olmuş olacaklar ki isimlerini dahi yazmaktan çekinerek bel altına vurma gayreti içine girdiler.

Biz şuna inanıyoruz kader de ne varsa önüne gelir. Bazen istemediğin halde altın tepsi ile bazı şeyler sunulabilir. Bu kaderdir. Senin elinde olan bir şey değildir. Bize düşen kulluk bilinciyle hareket ederek, rabbimizin bize bahşettiği ömrü onun yolunda geçirebilme gayreti içerisinde olabilmektir. Gerisi mi.. boşverin..haydi vira bismillah…

Başarısız insanlar hep mazeret üretirler. Mazeretler, insanın sorumluluktan kaçması demektir. Mazeret üretmeyin, maharet üretiniz. Düşünmüyoruz. Düşünenlere de değer vermiyoruz, düşünce adamlarımıza da. Bugün hoşumuza gideni, omuzlara kaldırdığımız, alkışladığımız, “imparator” dediğimiz insanlar üç gün sonra, bir hafta sonra yerin dibine sokulabiliyor bu ülkede.

 

Konuyu aydınlatabilmek amacıyla işte size güzel bir hikaye…

 

Bir gün bir aslan, bir kurt ve bir tilki birlikte avlanmak üzere sözleşerek dağlarda dolaşmaya başlamışlar. Birbirlerine yardım edecek, böylece bol bol av hayvanı yakalayacaklarmış. Gerçi bu iş aslanın ağrına gidiyormuş, onlarla avlanmaktan utanıyormuş lakin sabrediyormuş. Üçü birden dolaşarak uzun süre avlanmışlar. Dolaşarak bir su başına gelmişler. Yorgunluktan oturmuşlar. Aslan; “Ey kurt! Bu avladığımız hayvanları adaletli bir şekilde paylaştır. Adaleti yeniden ihya et.” demiş. Kurt kalkmış, kendinden son derece emin adımlarla yürümüş. Yaban öküzünü alarak aslanın önüne bırakmış, “Aslan hazretleri!” demiş, “Siz bizim efendimizsiniz. Yaban öküzü ise büyük ve iri. Onun için yaban öküzü sizin hakkınız. Keçi orta boyda ve orta irilikte. Onun için o da bana düşer. Onu da ben alıyorum. En küçüğümüz tilki olduğuna göre, tavşan da onun hakkıdır.” Bu paylaştırma karşısında aslan kızarak kükremiş, “Ey kurt! Ben iyice anlatamadım, bir daha asla söyle bakalım, ne dedin? Ey kendini bilmez! Yaklaş bakalım!” demiş ve bir pençe vurarak kurdu parçalamış. Tilkiye dönmüş. “Ey tilki, bu avları sen adaletli bir şekilde paylaştır.” demiş. Tilki önce aslanın önünde secde ettikten sonra, “Bu semiz öküz siz efendimizin kuşluk yemeği, bunu kuşluk vakti yersiniz. Keçi, siz büyük kralımızın öğle yemeği için güzel bir yahni olur, onu da öğle vakti yersiniz. Tavşana gelince, o da akşam yemeğiniz olur, onu da akşam afiyetle yersiniz.” Demiş. Aslan sevinerek haykırmış: “Ey tilki, çok adil davrandın, pay etme işini çok güzel bir şekilde hallettin. Söyle bakalım, böylesine güzel pay etmeyi kimden öğrendin?” Tilki fark ettirmeden, her ihtimale karşı birkaç adım uzaklaştıktan sonra kurnaz kurnaz gülümseyerek cevap vermiş: “Yerde yatan kurdun başına gelenlerden.” demiş.

Elbette hatalarımız, kusurlarımız olacak.

Bu yazı toplam 621 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar