Şuayip Yaman       Görünen Köy

Şuayip Yaman Görünen Köy

KADINLARA DAİR...

GÖRÜNEN KÖY...                                       

 

Son zamanlarda ülkemiz medyasında, kadına şiddet, tecavüz, töre cinayetleri gibi haberleri okumadan neredeyse gün geçmiyor.

 

Bir an şapkamızı önümüze alıp bir düşünelim; ne oluyoruz, nereye gidiyoruz?

 

Kendimize bir soralım:

Kadınlar çok mu hak etti de erkekler son çare olarak şiddete başvurdu? Yoksa onları cesaretlendiren bir gelişme mi oluyor bu ülkede?

 

Ülkemizde kadını; kocası, babası, kardeşi ya da bir başka erkek acımasızca dövüyor veya hunharca katlediyor. Kadına şiddet zirve yapmış durumda..

 

Kadın olmak, özellikle de güzel bir kız olmak çok zor bu ülkede..

 

‘Cennet anaların ayakları altındadır’ sözünü yanlış anlayanlar her gün kadınların onurlarını ayaklar altına almaktadır. Sizce de buna dur demenin zamanı gelmedi mi?

“- 6 Yaşında kız çocuğuyla evlenilebilir.
- Kadın çalışırsa bayağılaşır.
- Hamileyken dışarı çıkmak ayıptır.
- Kadınlara ayrı otobüs verilsin.
- Kadının işi çocuk doğurup bakmaktır.

- Makyaj yapan kadının kaportası bozuktur.

- Kızlar okuyunca erkekler evlenecek kız bulamıyor.

- Kadın ve erkek eşitliğine inanmıyorum.

- O kadın kız mıdır, kadın mıdır bilemem.

- Annen de olsa, diz kapağının üstü tahrik eder.

-7 yaşından büyük kız çocuklarını babalar öpmesin.

- Dekolte giyerek tacizciyi tahrik eden kadın da suçludur. Dekolte giyersen tecavüz normaldir.

-Çalışan kadın kocasının emrinde olmayı uygun bulmuyor. Ama patronuna hizmeti haysiyetine uygun buluyor.

- Siz de mini eteği giyip, soyunup laik sistemin ahlaksızlaştırdığı sapıklar tarafından tacize uğrayınca da bas bas bağırmayacaksın.”

 

Türünden zırvalıklara ve kadını toplumsal hayattan soyutlayıp bir kuluçka makinesine ve seks kölesine çevirmeye çalışan zihniyete dur demenin zamanı gelmedi mi?

Geldi. Geldi de geçiyor bile!
 

Ayrıca ;

 

  • Kadına ikinci sınıf insan muamelesi gösteren,,,
  • Kadına saygıyı acizlik olarak gören..
  • Kadınla erkek eşit değildir diyen ..
  • “Kadının kariyeri anneliktir” diyerek, kadını sadece çocuk bakıcısı olarak kabul eden...
  • Kadının fıtratı (yaradılışı) söze başlayarak kadını aşağılayan kafa ve zihniyet olduğu müddetçe kadına şiddeti ve kadın cinayetlerini önleyemezsiniz.

 

Son 10 yılda 2 bine yakın kadın, baba, kardeş, koca tarafından katledilmiş ve neredeyse bunların tamamına komik sayılacak cezalar verilmiştir. Toplum vicdanında yaralar açan bu duruma kayıtsız kalınmıştır.
 

Neden bizim ülkemizde kadınlar hep savunma halinde.. Bunların kazanılmış hakları yok mu?

Vardı. Hem de Atatürk döneminde.. Dünyada ilk defa Türk kadınları Atatürk döneminde

Sosyal haklarına kavuşmuşlardır.

 

Atatürk’ün Kadına Açtığı Aydınlık Dünya Karartılmıştır

 

Ülkemizde kadınlar haklarına Atatürk döneminde kavuşmuştur. Şöyle ki;

 

  • 1921 : Darülfünun'da karma öğretime geçildi.

 

  • 29 Ekim 1923 : Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.

 

  • 3 Mart 1924 : Tevhid-i Tedrisat Kanunu (Öğrenim Birliği) çıkarıldı. Böylece eğitim laikleştirilerek tüm eğitim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlandı. Kız ve erkekler eşit haklarla eğitim görmeye başladı.

 

  • 17 Şubat 1926 : Türk Medeni Kanunu'nu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi.

 

  • 1930 : Belediye yasası çıkarıldı. Yasa ile kadınlara belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.

 

  • 1930: Kadın ve çocukların korunmasına ilişkin ilk düzenleme Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile yapıldı.

 

  • 1930 : Doğum izni düzenlendi.

 

  • 10 Haziran 1933 : Kız çocuklarına mesleki eğitim vermek amacıyla Kız Teknik Öğretim Müdürlüğü kuruldu.

 

  • 26 Ekim 1933 : Köy Kanunu'nda değişiklik yapılarak kadınlara köylerde muhtar olma ve ihtiyar meclisine seçilme hakları verildi.

 

  • 5 Aralık 1934 : Anayasa değişikliği ile kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı. Türkiye bu hakkı kadınlara tanıyan ilk Avrupa ülkesi oldu. Türk kadını bu yeni haklarını hemen kullandı.

 

  • 8 Haziran 1936 : İş Kanunu yürürlüğe girdi. Kadınların çalışma hayatına düzenleme getirildi.

 

  • 1937 : Kadınların yeraltında ağır ve tehlikeli işlerde çalıştırılması 1935 tarihli 45 sayılı ILO Sözleşmesi ile yasaklandı.
     

Atatürk 10 Kasım 1938 de öldü.

 

Atatürk’ün nasihatleri ve vasiyetleri de onun ölümüyle birlikte ‘sumen altı’ olmaya başladı. Kadın hakları da zamanla birer birer yok olmaya başladı. Ve kadının itilip, kakılıp, horlanmaya başladığı bugünlere geldik.

 

Üstelik kadınlara onlarca hak vermesine rağmen hala Atatürk’e acımazsızca hakaret eden kadınlarımız da yok değil hani... Onlar, bırakın Atatürk’e hakaret etmeyi günlerce dua etseler O’nun hakkını ödeyemezler.

 

Şayet bizde yeteri kadar demokrasi olsaydı; Erkekler meydanlara çıkar kadına şiddeti, töre cinayetlerini ve hatta sübyancılığı protesto ederlerdi.

 

Erkekseniz buyurun yapın...

 

Erkeklik eline silahı alıp öz ablasını vurmak mıdır? Erkeklik elindeki bıçakla kız kardeşini, sevgilisini, annesini doğramak mıdır? Savunmasız küçük kızlara tecavüz etmek midir erkeklik, yoksa kadını acımasızca dövmek midir?

 

Yazıklar olsun literatürümüze (edebiyatımıza) kadınları aşağılayan atasözlerini sokanlara.. Şöyle ki;

 

 “Saçı uzun aklı kısa”,

 

“Kadının sırtından sopayı karnından sıpayı eksik etmeyeceksin” diyenlere ve bunun gibi sözlere...

 

Nikâh memuru nikâhı kıyar ve evlilik cüzdanını kadına verir, göz yaşartan duygulu bir tablodur. Dersiniz ki, Meğer ne kadar değerliymiş kadınlarımız. Sanki geminin dümeni kadında, kaptan o ama icraat öyle değil...

 

Evlilikte cicim ayları biter, mutlu tablolar geride kalır. 

 

Dayak yiyen, baba evine sığınan kadına polis ne yapsın, “bir kadının yeri kocasının yanıdır” demiş hukukumuz, ama istersen sana bir kıyak yapayım soyadını kullanabilirsin demiştir.

 

Kâfi gelmez şansın varsa yine de sopayı yer oturursun aşağı, şansın yoksa da ölüp gidersin bu dünyadan...

 

Hazır yeni yeni, koca koca alımlı ve şatafatlı hem de Avrupa’da bile olmayan ‘Adalet Sarayları’na kavuşmuşken, yaşanan bu durum büyük bir tezat teşkil etmiyor mu?

 

Adaletin sarayı olunca adalet yerine gelmiş oluyor mu? Aslında yasa koyucu da şapkasını önüne koyup düşünmeli, “yazık bu mazlum insanlar ilahi adaleti beklemeden dünya gözüyle hakkına kavuşmalı..” Çünkü “Hak” Allah’ın adıdır. Biz her hayırlı işe O’nun adını koyarız. O kadar...

 

           Kadın Hakları (Kadının İnsan Hakları)

 

Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu. 1993 Konferansı’nın kadın haklarının insan hakları olduğunu dünya gündemine taşımak için iyi bir fırsat olduğu düşüncesiyle harekete geçen dünya kadınları, dünyanın dört bir köşesinden kadın kuruluşlarının ve bağımsız kadınların katıldığı büyük bir Kadının İnsan Hakları kampanyasında buluştu. Bu başarılı kampanya sonunda devletler düzeyindeki Dünya İnsan Hakları Konferansı “kadınların ve kız çocuklarının insan haklarının evrensel insan haklarının ayrılmaz, bölünmez ve vazgeçilmez bir parçası” olduğunu kabul etti.

 

O güne kadar, “özel alan” içinde yer aldıkları için devletlerin yetki alanına girmediği varsayılmış insan hakları ihlalleri, devletlerarası resmi konferansların gündemlerine uluslararası kadın hareketi tarafından sokulmuş oldu. 


Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu. 
Kadının insan hakları kavramını Birleşmiş Milletler süreçlerine sokan Haziran 1993 Viyana Dünya İnsan Hakları Konferansı uluslararası kadın hareketi için bir dönüm noktası oldu.

  • Aralık 1993’te özel olarak kadına karşı şiddeti ele alan ilk insan hakları belgesi olan “Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Bildirge” BM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
  • 1994’te BM İnsan Hakları Komisyonu’na kadına yönelik şiddet konusunda özel bir raportör atanması ve kadın haklarının BM İnsan Hakları mekanizmaları içine dahil edilmesi kararlaştırıldı.
  • Süreç, 1994’te Kahire’de yapılan ICPD, 1995’te Pekin’de yapılan Dünya Kadın Konferansı ve 2000’de New York’ta yapılan Pekin+5 BM Özel Oturumuyla devam etti.

Uluslararası kadın hareketi, geleneksel insan hakları yaklaşımındaki özel alan-kamusal alan ayrımını sorgulayarak, on yıllık bir süreç içinde insan haklarının kapsamında temelli bir dönüşüme yol açtı. Aile içi şiddet, toplu tecavüzler, kadının beden bütünlüğüne yönelik hak ihlalleri, cinsel hakların, doğurganlık haklarının ihlali böylelikle BM kararlarında ve uluslararası sözleşmelerde insan hakları olarak yer almaya başladı.

 

Ancak, bu noktada, tutucu ve gerici güçlerin kadının beden bütünlüğüne, cinsel ve doğurganlık haklarına yönelik ihlalleri insan hakları çerçevesi dışında bırakmak için çok aktif bir şekilde çalışmaya devam ettiklerini de belirtmek gerek.
 

*****

Bir araştırma ülkemizdeki kadınların durumunu daha da gün yüzüne çıkartıyor. Şöyle ki;

 

Word Economic Forum (Dünya Ekonomik Forumu) adlı kuruluş ‘Küresel Cinsiyet Aralığı’ adlı çalışmasını yayınladı. Bu çalışma dünyanın 130 ülke kadınının halini şu dört kriter bakımından inceliyor, değerlendiriyor ve sıralandırıyor:

 

  1. İktisadi katılım ve fırsat,
  2. Eğitim fırsatı,
  3. Sağlık ve hayatta kalabilme,
  4. Siyasi yetki ve fırsat.

 

Şimdi de Türkiye’nin bu araştırmadaki durumuna bir bakalım;


Türkiye kadınlara karşı tutumunda en iyi notu ‘sağlık ve hayatta kalabilme’ konusunda almış. Burada 130 ülke içersinde 88.sırayı almışız.

 

Ondan sonra Siyasi yetki ve fırsat kategorisi geliyor, burada 106. sıradayız.

 

Eğitim fırsatı kategorisinde 108. sıradayız.

 

Ama iş ‘iktisadi katılım ve fırsat’ bölümüne gelince iyice çuvallıyoruz. Burada 124. sırayı almışız. Unutmayınız ki b çalışmada; töre cinayetleri, taciz, insest (porno,seks),kadın ve kızlara dayak atılması, onların mal gibi satılması falan yok. 70 yaşındaki adamın tasallutu da yok, evlenme yaşının 14’e indirilmesini isteyen sapıklar ve sivri akıllılar da yok. Onlar da olaydı korkarım 130. sırada olurduk!

 

Bütün kategoriler bir arada hesaplanınca 123. sıradayız. Bizden aşağıda şu ülkeler var: Mısır, Fas, benin (Batı Afrika’dan gariban bir ülke), Pakistan Suudi Arabistan, Çat ve sonuncusu da Yemen.

 

Görüldüğü kadına değer vermeyen memleketlerin dini de İslam. Sadece burada sayılanlar değil, sıralamada sona yaklaştıkça, kadınların kötü durumda olduğu ülkelerin çoğu İslam.

 

Müslüman ülkeler arasında en iyi derecede 41. sıra ile Kırgızistan, Kazakistan 45. Özbekistan 44. ve Azerbaycan ise 61. sırada.

 

Belli ki Sovyet sisteminin sağlam eğitim ve sağlık sistemi hala işe yarıyor.

 

                                   Kadının Yaşam Şartları Ağırlaştı

 

İngiliz İktisatçısı ve Filozofu John Stuart Mill, “Bir uygarlığın seviyesini ölçmek isterseniz, derhal kadının hayat şartlarına bakın.

Unutulmamalıdır ki, insanlık herkesin kendi istediği gibi yaşamasına tahammül gösterdiği zaman, kişileri başkalarına hoş gelecek şekilde yaşamaya zorladığından daha büyük kazanç elde eder.

Özgürlük insanın arzuladığını yapabilmesinden ibarettir.

Medeni bir toplumun herhangi bir üyesi üzerinde kendi iradesine aykırı bir güç kullanılmasını mazur gösterebilecek tek amaç diğerlerine zarar vermenin engellenmesidir. Fiziksel ve ahlaki manada kişinin kendi iyiliği yeterli bir haklı neden değildir.”

 

O halde ülkemizde kadının hayat şartlarına bir bakın, ne konumdadır?

 

Toplumun yapısını güçlendiren, şekillendiren, aile birliğimizin en önemli unsuru olan kadınlarımız birer anne, birer eş, birer kardeştir. Onlar her zaman özverinin, sevginin, merhametin, şefkatin kaynağı olmuştur. İnancımız da, kadınların birer emanet olduğunu emretmektedir...

Yüce Allah kadına da, erkeğe de eşler olarak aralarında karşılıklı bir sevgi, merhamet ve acıma duygusu vermiştir. Evlenmeyi emreden Yüce Allah, evliliğin zorluklarına tahammülü zevk haline getirerek sevgiyi ve merhameti de yaratmış, eşlere böylece hayatı yaşanır hale getirmiştir. İnsan olarak yaratılma, Allah’a karşı sorumlu olma bakımından kadınla erkek arasında fark gözetmeyen İslam kadına annelik, erkeğe de babalık görevi vermiş ve aile düzenini yürümezi için eşlere yüklenen fonksiyonları bizatihi bir  üstünlük sebebi olmadığını, üstünlüğün takvada olduğunu bildirmiştir.

Şu Ayet-i Kerime’de verilen mesaj konumuzu da kapsamına almaktadır;

Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız, ona karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her şeyden) hakkıyla haberdar olandır” (Hucurat Suresi, 49/13).

İnsanın yaratılışı itibariyle eşe ihtiyacı vardır. İnsanın sıcak bir yuvaya, hayatını birlikte geçirileceği bir eşe, sahip olacakları çocuklara fıtrat gereği muhtaç olduğu açık bir gerçektir. Konuya bu açıdan baktığımızda, insanın bir eşe olan ihtiyacının sadece cinsel tatmin ihtiyacının giderilmesinden ibaret olmadığı anlaşılır. Evlilik  bir hayat arkadaşlığıdır. Hayatın sayısız zorlukları, bu birlik sayesinde daha kolay aşılabilir. Eşlerin, zorlukları aşma mücadelesinde birbirlerine maddi ve manevi olarak destek ver yardım verdikleri oranda bu alandaki başarıları da artacaktır.

SONUÇ: Magna Carta Libertatum, Evrensel insan hakları Beyannameleri vb. çalışmalar İnsan hakları konusunda Batı’da yapılmış çalışmalardır.

Batıda yapılan bu çalışmalar, elbette ki dikkate şayan çalışmalardır. Ancak bu alanda miladi 632 yılında Veda Haccı’nda Hz. Muhammed (s.a.v.) Veda Hutbesi’ni söylerken insan hakları hususunda o çağda devrim sayılabilecek haklardan bahsetmiş ve bu haklara riayet etmeyi insanlara emretmiştir:

“Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz… Bu günleriniz nasıl mukaddes ise; canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir. Her türlü tecavüzden korunmuştur… Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönmeyiniz ve birbirinizin boynunu vurmayınız! Kimin yanında bir emanet varsa onu hemen sahibine versin. Biliniz ki, faizin her çeşidi kaldırılmıştır… Ne zulmediniz nede zulme uğrayınız.”

“Ashabım! Kan davaları da tamamen kaldırılmıştır… Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız… Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakları vardır…

“Müminler! Müslüman Müslüman’ın kardeşidir… Bir Müslüman’a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır… Cenab-ı Hak her hak sahibine hakkını vermiştir. Her insanın mirastan hissesini ayırmıştır… Zina eden kimse için mahrumiyet vardır…”

“Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arap olanın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap olana üstünlüğü yoktur… Üstünlük ancak takvadadır… Allah yanında en kıymetli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır… Suçlu kendi suçundan başkası ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu üzerine, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz. Dikkat ediniz! Şu dört şeyi kesinlikle yapmayacaksınız: Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmayacaksınız. Allah’ın haram ve dokunulmaz kıldığı canı, haksız yere öldürmeyeceksiniz. Zina etmeyeceksiniz. Hırsızlık yapmayacaksınız” buyurmuşlardır.

Ülkemizdeki kadınların içler acısı durumuna etkililer ve yetkililer sessiz kalıyor. Adeta bir film ve dizi seyreder gibi duyarsız kalıyorlar.

 

 Eyyy Kadınlar, haklarınızı aramaz, duyarsız ve tepkisiz kalırsanız, Allah esirgesin, bir gün sıra size de gelebilir.

 

Eyyy sağduyusuz erkekler, sonuçta sizi doğuran bir kadın, eşiniz bir kadın, kız kardeşiniz bir kadın, kızınız da bir kadın... Bu yüzden kadınlara saygılı olun.. Sizin haklarınız kadar, onların da hakları var. Hem de insanca ve insan gibi yaşama hakkı.. Allah’ın verdiği canı sadece ve sadece Allah alır. Sizlerde kim oluyorsunuz?

 

Dövülen, sövülen, hakaret edilen ve hatta hunharca katledilen kadınların suçu, erkekleri ! dokuz ay on gün karınlarında taşıyıp, sonrada bin bir meşakkatle dünyaya getirip büyütmek midir?

 

Büyüklerimiz ne demişti, “her şeyin başı eğitim, eğitim, eğitim...”

 

Bu vesile ile tüm kadınların ‘8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlar, sağlık, mutluluk ve başarılar dilerim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazı toplam 30414 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum