Fıkhi Sorulara Cevaplar-4

Fıkhi Sorulara Cevaplar-4

Prof.Dr.Halit Ünal,Fıkhi Sorulara cevaplar-4

Dinde Zorlama var mıdır? Yüce Allah insanı akıl ve irade sahibi olarak yaratmış, iyi yi ve kötü yü bildirerek onlara seçme özgürlüğü tanımıştır. Bu özgürlük sebebiyledir ki insan ödüllendirilmeyi (cenneti) veya cezalandırılmayı (cehennemi) hak eder. Yani kendi özgür iradesiyle iyilik (salih amel) işleyen, Allah"ın va"di olarak O"nun lütfuyla, Cennete girer. Kendi hür iradesini kullanarak kötülük yapan da yine Allah"ın belirlediği cezayı çekmek üzere Cehennem"e girer. Allah"ın koyduğu âdil düzen budur.



İnsan doğuştan suçsuz/günahsızdır. Yani Müslüman ( Allah"ı tanımaya, O"na inanmaya yetenekli) olarak doğar. O halde bir çocuğa İslâmî terbiyeyi vermek, İslâm"ın esaslarını öğretmek çok kolaydır. Çünkü fıtratının/yaratılışının gereği yapılmış olur. Hiçbir zorlama söz konusu olmaz. İslâm"a göre, temiz bir fıtratla doğan bir çocuğa İslâm dışındaki bir inancı telkin etmek, fıtratına aykırı olduğu için, çok zordur ve çok çaba gerektirir.



Din(İslam) in tanımı şöyledir: Din akıl sahibi insanları kendi hür seçimleriyle dünya ve ahirette mutluluğa ulaştıran yolları gösteren ilâhî bir nizamdır. Görüldüğü gibi dini seçmekte, uygulamakta insanlar serbesttir. Fakat bu onları Hak Dini arayıp bulma sorumluluğundan kurtarmaz. İnsanlar kendilerine akıl verildiği, Peygamber ve Kitap gönderildiği için Allah huzurunda niçin bu Hak Dine uymadıklarından hesaba çekileceklerdir. Allah insanlara irade serbestliği tanımıştır fakat “küfre (inkâra) razı olmadığını da Kur"an"da bildirmiştir.( Zümer 7)



İnsanların dini öğrenme ve araştırma hakları vardır. Bu haklar kısıtlanamaz ve engellenemez. Dini öğrendikten ve dine inandıktan sonra onun hükümlerini uygulamak ta temel insan haklarındandır. Bu haklar da kısıtlanamaz.

Şimdi İslam"da zorlama olup olmadığı sorusuna gelelim. Bu sorunun iki boyutu vardır:

I-. Müslüman olmayan bir kimse Müslüman olmaya zorlanır mı?

II-. Müslüman olan bir kimse İslâmiyetin hükümlerini uygulamaya zorlanır mı?



I - Müslüman olmayan bir kimseye İslâm"ın esasları anlatılır, tebliğ edilir fakat Müslüman olmaya zorlanmaz . Aksi halde onun hür iradesine müdahalede bulunulmuş olur. Bu müdahaleyi ise Yüce Allah istememektedir. Bunun delillerini şöyle sıralayabiliriz:

1 “ Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allah"a inanırsa, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.”(Bakara 256)

2. “Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri.”(Kehf 29)

3. (Resûlüm) Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi elbette iman ederlerdi. O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?” (Yunus 99)



“Peygamberin inanmayanlar üzerinde baskı kuran bir kimse olmadığı”, “O"nun görevinin sadece tebliğ olduğu” yine Kur"an-ı Kerimde bildirilmektedir.



II – Müslüman olan bir kimseye İslâmiyetin hükümleri öğretilir, bunları uygulama imkânı verilir ve müsait ortam hazırlanır.

1.Müslümanların görevlerinden birisi de emr-i ma"ruf ve nehy-i münkerdir. (İyiliği ve hakkı öğretmek, kötülükten vazgeçirmeye çalışmak). İslâm"ı öğretmek ve hükümlerini uygulamaya alıştırmak küçükten başlar. Namazla ilgili bir İslâmî tavsiye yedi yaşına girince çocukları namaz kılmaya alıştırmamızdır. Din ve ahlâk eğitimi çocuk erginlik çağına ulaşıncaya (15 yaşına kadar) tamamlanmış olmalıdır. Bu dönemde ailenin ve okulun çocuk üzerinde zorlama ve baskı uygulama gibi bir hakkı yoktur. Çocuğa din, güzellikle, ödüllendirerek ve ikna ederek. başka bir ifadeyle nefret ettirerek değil sevdirerek, korkutarak değil müjdeleyerek öğretilir. Böyle olursa çocuk kalbiyle ve gönlüyle o dine bağlanır, din dışı ahlâk dışı cereyanlara kendisini kaptırmaz.

2. Müslüman olan bir kimsenin namaz kılmamak ve oruç tutmamak gibi sırf Allah hakkını ilgilendiren konulardaki günah ve kusurları toplumda kötü örneklik oluşturmadığı ve başkalarının dînî hayatlarına bir engel ve saygısızlık oluşturmadığı sürece dünyada kovuşturmaya tabi tutulmaz. Bu konuda sadece dînî irşad ehliyetine sahip olan kişi ve makamlar emr-i maruf ve nehy-i münker görevi çerçevesinde uyarıda bulunurlar.

Namaz ve oruç gibi bir dînî hükmün farz olduğunu inkâr ederek bunu insanlar arasında propoganda etmek din aleyhine işlenmiş bir suçtur ve bunun cezası vardır.



Zekât gibi toplumu ilgilendiren bir konuda, mükellefin kendi rızasıyla vermemesi halinde, devletin ondan zorla bunu alma hakkı vardır.

3. İçki, zina, mala cana tecavüz, rüşvet, faiz, çocuk, kadın istismarı vb. topluma karşı işlenmiş suçlarda ve toplum düzenini bozucu eylemlerde devletin cezalandırma, önleyici tedbir alma, zararı tazmin ettirme görevidir. Bu, suçları cezalandırma kapsamında olduğu için, eyleme uygun ceza ne ise o verilir.

4. İslâm Toplumunda aile ve akraba dayanışmasına büyük önem verildiğinden, kötülükler, ihtilaflar, büyük ve sözü etkili olan kişiler ve hakemler yardımıyla mahkemeye gitmeden önlenebilir. Burada da zorlamanın yeri ve yararı yoktur.

Özetle şahsen sorumlu olan, akıllı ve ergin yani mükellef olan bir müslümanın topluma karşı işlediği suçlar toplum düzenini sağlamaktan sorumlu makamlar tarafından cezalandırılarak terbiye edilir. Burada tabii olarak kanun zoru yani zorlama vardır ve bu meşrudur yani bir görevdir .

Sadece kendisinin bildiği ve Allah"a karşı yapmakla mükellef olduğu halde yapmadığı amelleri için ise akıllı ve ergin bir müslümanın tevbeden ve nefsini ıslahtan ya da zebanîlerin zoruyla elîm Cehennem azabına atılmaktan başka bir seçeneği yoktur.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.