Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyiniz.

         “Ey iman edenler Yahudi ve Hıristiyanları Dost Edinmeyiniz!”

 

İslam Hukukunun uluslararası ilişkilerde temel kabul ettiği bazı ayetler vardır. Düşmana misliyle mukabeleyi(mütekabiliyet), muahede (anlaşma) ve musalaha(sulh/barış) öngören ayetler bunlardandır. (Tevbe 1-20)

 

İslam Hukukçuları bu ve benzeri ayetlere dayanarak uluslararası ilişkilerde uygulanmak üzere birçok teori geliştirmişler, yöneticiler de bunları yasalaştırarak (ferman, irade, buyruk haline getirerek) uygulamışlardır.

 

Bilindiği gibi Kur'an insanları inanç açısından üç gruba ayırmaktadır: Mü'min, Kafir, Münafık.  Birçok ayette tarif ve tasvir edilen bu gruplar Bakara1-20. ayetlerde toplu olarak ve bir bütünlük içerisinde, inançları, davranışları ve psikolojileriyle açıklanmıştır:

Mü'min Allah'ın birliğine ve ahiretin varlığına kesin olarak  inanır, namaz kılar, zekat verir. Dünyadaki davranışlarını buna göre düzenler.

Kafir, Allah'a ve ahiretin varlığına inanmaz , O'na ortak koşar,. Bu bakımdan "salih amel", "Allah rızası" ve "Cehennem azabı" gibi kavramların O'nun inanç dünyasında yeri yoktur..

 Münafık ise, Allah'a ve ahiret gününe inandığını iddia ettiği halde gerçekte iman etmez, Kur'an'ın ifadesiyle müfsid (bozguncu) olduğu halde muslih (ıslah edici) olduğunu söyler, "Allah'ı kandırdığını zanneder" , "kendisini kandırdığının" farkında değildir. (Bakara 8-11) İslam Toplumuna zarar vermesi bakımından münafık,kafirden daha tehlikelidir.

 

Kur'an, biz müslümanlar için bağlayıcı ve rehber bir kitaptır. Dolayısıyla uluslararası ilşkilerde münasebetlerimizi onun ortaya koyduğu şu ilkeler çerçevesinde oluşturmamız gerekir:

 

1.“Mü"minler ancak kardeştir.” (Hucurat 10) ve birbirlerinin dostudur: “Mü"min erkekler ve mü"min kadınlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır. İyiliği enmreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekat verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Çünkü Allah azizdir, hikmet sahibidir.” (Tevbe 71)

 

2. Küfür tek millettir ve kafirler ancak birbirlerinin dostudur: "Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan sayılır. Allah ise, zulüm edenleri doğru yola çıkarmaz." (Maide 51)

 

3. Müslümanlar kendi düşmanlarını ve Allah"ın düşmanlarını dost edinemezler: “ Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar etmişken, onlara sevgi gösteriyorsunuz. Halbuki onlar R abbiniz olan Allah"a inandığınızdan dolayı, Peygamber"i ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer siz benim yolumda savaşmak ve rızamı kazanmak için çıkmışsanız, onlara nasıl sevgi göaterirsiniz? Oysa ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.”

4. Müslümanlar kafirlerin düşmanlıklarını önlemek ve onları caydırmak için kuvvet hazırlamak zorundadırlar:

“Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, çünkü onunla Allah"ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah"ın bildiği (düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız.” (Enfal 60)

 

Biz Müslümanlar bu ayetlerin hükümleri doğrultusunda kendimize çeki-düzen vermek zorundayız. Diyelim ki ırkçı emperyalist güçlerin hakim olduğu bugünkü dünya düzeninde bu Kur"an hükümlerini ileri sürerek bir talepte bulunamayız.

 

Fakat İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi adıyla insan haklarını korumayı taahhüt eden; kadın, çocuk, hasta ve yaşlıların korunmasını öngören uluslar arası anlaşmalar var. Savaş suçlarını müeyyideye bağlayan uluslar arası hukuk var.

 

İsrail Filistin"de dünyanın gözü önünde vahşet icra ederken bu anlaşmalar niçin işletilmez?

 

Çünkü dökülen kan Müslüman kanıdır.

 

“Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdır.” (Maide 51)