Ümmet'e Mektup...

Hülya Uğur

    Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır, sözü sahih Hadis midir bilmiyorum ama güzel bir söz. Son bir haftadır ülkemizde yaşananları biliyoruz. İşlerimin yoğunluğundan dolayı sessiz kaldım. Ama bu söz aklıma gelince susmamam gerektiğinin anladım. Kur’an da lanetlenmiş bir kavim olan ve daha geçmişi olmayan bir devlet bize kafa tuttu. Bir haftadır çok şeyler söylendi. Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyledi Sayın Başbakanımız. Hiçbir şey eskisi gibi olmaz mı, bilmiyorum ama artık bu ümmetin tek yürek olması gerekiyor. Şarktaki Müslüman’ın ayağına diken batınca, Garbdakinin yüreği sızlamıyorsa o zaman dönüp bir nefis muhasebesi yapmamız gerekmiyor mu?  

      Bu olaydan sonra enteresan açıklamalar da yapıldı. Benim en çok üzüldüğüm, kalbimi inciten açıklama ise bir cemaat liderinden geldi. “Otoriteyi tanımadılar.” Ortada tanınacak bir otorite var mıydı? Ümmetin tek lideri Kebe’ye putları yıkmaya giderken kimseden izin almadı. Yoluna dikenler döşenirken otoriteyi düşünmedi.

     İlgimi çeken başka bir açıklama ise, gazilerimizi ziyarete gelen inanmış Yahudilerden oldu. Artık Siyonistlere dur denilmesi gerektiğini bu zulme karşı çıkılması gerektiğini açıklamalarıydı. Bu olay bazı gerçekleri gün yüzüne çıkarmıştı aslında.

     Daha söylenecek çok söz var. Ama aşağıda paylaştığım Şehit Şeyh Ahmet Yasin’in ümmete yazdığı mektubu okuyunca benim fazla bir şey söylememe gerek yok dedim…

  

 

 

"Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!

Allah'ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!

Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!

Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!

Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!

Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!

Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler!

Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak?
Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!

 Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?

Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı?

Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;"Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü'min kullarına yardım et!" diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?

Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak:"Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!

Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız!

Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz.

Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!

Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın!


Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz, Allah'ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!


Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!


Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları! Allah'ım! Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum... Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?

Allah'ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.

Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı...


Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini Sana şikâyet ediyoruz..."


Eylül 2003 / ŞEHİD Şeyh Yasin