SİYASET, ADİL DÜZEN İÇİN YAPILIR

NEVZAT LALELİ

 

Nereye gidiyoruz yazı serisi                                                 

Daha önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bizim kültürümüzde “İnsanları sevk ve idare etmenin adına siyaset, diğer mesleklerden üstün (İmam-ı Gazali-İhyay-ı Ulumiddin Cilt 1 sayfa 40) bu sanatın sahibine ise siyasetçi denmektedir. Topluluk olarak yaşamaya mecbur olan insanların adaletle idare edilmeleri, üretimin teşvik edilmesi, içeriden veya dışarıdan gelebilecek tehditlerden o toplumu korunabilmesi için siyaset şarttır. Kim ki siyaset dışıdır veya siyaset yapılmasını kerih (kötü) görür, o iki davarı bile güdemeyen kötü bir çoban demektir. Peygamberimiz, nübüvvetinin yanı sıra iman edenlerden biatlerini da almış bir devlet başkanıdır ve siyaset yapmıştır. Hulefayı Raşidin (dört halife) siyaset yapmışlar, koskoca bir İslam devletini sevk ve idare etmişlerdir.

Elbette nefislerin ilahlaştırıldığı, insanları benim koyduğum kanunlar mutlu eder dendiği Batı ülkelerinde insanları sevk ve idare etmenin adına politika denmiş ve insanları idare ediveren (!) yani maslahatgüzar, “dün dündür, bu gün bu gündür…” diyen insanlar yönetici olmuşlardır.

Sonuçta her ikisi de insanların idaresini hedef alır ama ilki, Adil bir düzenin kurulmasını temin eder, toplumu madden ve manen güçlü bir toplum haline getirmeye çalışır, insanları mutlu eder. İkincisi ise halkın mutluluğunu düşünmez. Onun için kendi mutluluğu, yakınlarının ve işbirliği yaptığı insanların mutluluğu önemlidir. Öyle kanunlar çıkartırlar ki (vergi kanunları, teşvik kanunları, bedelli askerlik kanunları gibi) sadece elit tabakayı korur ama halkı ezerler.

Demokrasi, Batılı politikacılarının eski Yunandan aldıkları bir idare şeklidir. Güya çoğunluğun kararına uyma olarak tarif edilir. Çoğunluk verdiği oyuyla kimi seçtiyse o, yönetime gelir. Ama medya halkı günlerce hatta aylarca, insanları bir fikre, bir şahsa veya bir guruba kanalize ettiğinden, çoğunluk farkına varmadan medyanın istediği adamlara oy verir ve böylece medya sahiplerinin istediği adamlar işin başına gelir ve onların dediği olur.

DEMOKRASİ KÜFÜRSE İDAREYE UYMAK NEDİR

Adil düzende demokrasi adında bir ayrı siyasi düzen yoktur. Çünkü bizzat kendisi insan hak ve hürriyetleri ile fikir ve vicdan hürriyetinin teminatıdır. Dolası ile uydurma siyasi sistemlere de ihtiyacı bulunmaz.

Değişik yerlerde karşımıza çıkan bazı adamlar (özellikle You tube) “İslam da oy verme usulü yoktur. Oy verme işlemi küfürdür. Kur’an da iyi Müslüman olmak emredilmiş ama devlet kurma emri verilmemiştir. Sen iyi Müslüman ol, Allah senin devletini kurar” denilmektedirler. Bu adamın söyledikleri ilk bakışta doğru gibi gözükmektedir. Ancak bu sözleri biraz tahlil ettiğimizde ve işlerini demokrasi ile yürüten ülkelere dikkatle baktığımızda olayı şekli başkadır.

Birincisi, Müslümanlık sadece “insanın, iyi bir Müslüman olunmasına…” bağlanmakta ve Allah’ın Kur’an-ı Kerimde ve özellikle de Medine döneminde indirdiği “Ahkâm ayetlerini” yok sayılmaktadırlar. Ahkâm ayetleri, devletin idaresinde dikkat edilmesi gereken ölçülerdir. Mesela zekâtın devlet tarafından toplanıp, devlet tarafından dağılması, faizin, içki, kumar ve zinanın yasaklaması gibi… Bunları yapanlara uygulanacak cezalar da belirtmiştir.

İkincisi, zamane Müslüman’ı olarak bizler, hasbelkader demokratik bir idare sisteminde yaratılmışız. Siyasete bigâne kalmak bu yanlış politikanın devamını sağlamaktır. Bir kenarda kalınarak bu sömürücü Kapitalist düşeni değiştiremezler. Sadece onun kölesi olurlar.

Üçüncüsü, Al-i İmran suresi 103. Ayette; “Hepiniz Allah’ın ipine sık sıkı sarılın. Ayrılıp tefrikaya düşmeyin” buyrulmaktadır. Allah’ın ipine sarılmak,  tek vücut olmak ancak Adil düzeni kuracağını ilan eden bir Emir’in, emri altında toplanmakla mümkündür. Emir sayısı arttıkça o kadar gurup çıkacağından birlik bozulacak, tefrika çıkacak ve güç elden gidecektir.

Enfal suresi 39. Ayette ise “Yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya ve din tamamen Allahın oluncaya (Adil düzen kuruluncaya) kadar cihad edin…” buyrulmaktadır. Allah aşkın, büyük ve organize olmuş ordularıyla, nükleer silahlarıyla ve şeytani planlarıyla üzerimize gelen Batılı ülkeleri siz nasıl def etmeyi düşünüyorsunuz? Müslümanların da organize olması, onların sahip oldukları silahlara ve insanları sulh yolunu gösterici planlara sahip olunması gerekmez mi? Bunun için Cenab-ı hak Enfal suresi 60. Ayette “Allah’ın bildiği sizin de bildiğiniz, Allah’ın bildiği ama sizin bilmediğiniz düşmanlarınız için besili atlar hazırlayın…” buyurmuyor mu?

Nisa suresi 59. Ayette “Allah’a, Resulüne ve sizden olan Emirlere itaat edin…” buyrulmuyor mu? Bütün bu ayetleri nasıl yok sayarız? Bütün bunları yapabilmek için Adil düzenin kurulması için bütün gücümüzle çalışmamız gerekmez mi?

MÜSLAMANLARI HALİ PÜR MELALİ

Dördüncüsü, zamanımızda İslam âlemi batılı işgal güçleri tarafından ezilmekte, can, mal ve ırzlar heder edilmektedir. Filistin, Arakan, Suriye, Irak, Afganistan,  Keşmir, Doğu Türkistan, Libya, Azerbaycan, Yemen ve daha bilmediğimiz nice ülkeler Batılı canavarların işgali altında ezilmektedir.  Bir Müslüman olarak bu cinayet ve tecavüzlere nasıl bigâne kalırız. Tek başımıza veya tek bir devlet olarak bir şey yapamayacağımıza göre, en azından Müslüman ülkeler ile İslam Birliğini kurarark caydırıcı güç olmamız gerekmez mi? Bunun için siyaset yapılması elzem değil midir?

Beşincisi, oy verme işlemi küfür değildir. Belki manasının aynı kalmış ama şekli değişmiş bir biattır. Oy veren bir insan fiilen; “Ey falan parti veya filan şahıs… Ben sana oy veriyorum ve seni seçiyorum. İdareye gelirsen senin emirlerine ve kanunlarına itaat edeceğim” demektedir. Burada seçmen tamamen kendi irade-i cüz’iyesi ile hareket etmekte ve istediği partiye oy vermektedir. Oy verenin karşısına adları değişik de olsa iki gurup parti çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Hak’ka bağlı partidir ki iktidara geldiğimde “Adil düzeni kuracağım” diye baştan ilan etmektedir.  Diğerleri “Biz Batıya bağlıyız, Avrupa Birliğine gireceğiz. İktidara geldiğimizde faizci bir politika izleyeceğiz. Vergileri halkın sırtından alacağız. Bizim dönemimizde içki, kumar, zina serbest olacak…” diyen partilerdir. Karşına “hak ve batıl iki gurup çıkarılmakta ve buyur istediğini seç” denilmektedir.

Demokrasi, sandıklar açılınca karşımıza çıkmakta ve “Ben bakarım. Hangi parti ve gurup daha çok oy almışsa onu iktidar yaparım” demektedir. Eğer mevcut sistem, “sandık da hangi parti Adil düzeni kuracaksa o partiyi iktidar yaparım” deseydi, o hakka bağlı bir seçim sistemi olacaktı.

Altıncısı, siyaset ve sandıktan kaçanlar ve oy vermeyenler, bu halleriyle idarenin kurulmasına engel olamazlar. Bu anlayışın dışında kalanların verdiği oylarla idare teşkil edilir ve yapılan idari çalışmalar herkesi kuşatır.

Oy vermek küfür diyen kardeşim, sen bu ülkede yaşamıyor musun? Sen evlenip ev bark, çoluk çocuk sahibi olmuyor musun? Rızık kazanmak için çalışmıyor, para kazanmıyor musun?  Bir yerde işçi, bir yerde memur olmuyor musun? Karnını doyurmak için fırından ekmek, manavdan sebze almıyor musun? Ticaret de, hukuk da, askerlikte çıkartılmış bütün kanunlara itaat etmiyor musun?