ŞEYH ŞÂMİL’İN HAYATI

ŞEVKET TANDOĞAN

Kalbi imanla dolu KÂMİL İNSAN; huzurlu, güçlü, dürüst, samîmî, cesur ve takvâ sahibidir. Hem de yiğit ve kahramandır. İmansızlarda bu meziyetlerin çoğu yoktur.

İman gücüne örnek olarak, Kafkas kartalı büyük dâvâ adamı, merhum ŞEYH ŞÂMİL’İ anmak isterim. Böyle bir 17 Şubat günü, 1871 yılında hakka yürüyen bu kahraman mücahid, azmin ve imanın gücünü bütün dünyaya ispatlamıştı; Dağistan bölgesinde Çarlık Rusyası’nın düzenli ordularına karşı, bir grup arkadaşıyla yıllarca kahramanca savaşmıştı. Bugünlerde Suriye’de Halep, Türkmen dağı ve diğer bölgelerde Moskof bombaları altında savaşan mücahid kardeşlerimizi düşünerek, Şeyh Şamil’i anmak istedim.
ŞEYH ŞÂMİL, sarsılmaz iman sahibi bir mümin ve Üstadı Şeyh Cemalettin Efendi kanalıyla Nakşibendî çeşmesinden feyiz almış güçlü bir maneviyat ve tasavvuf adamıydı. Moskof mezâlimine karşı çıkmış, Kafkaslarda istiklal, iman ve hürriyet mücadelesi başlatmıştı. Kafkas Kartalı diye tarihe geçen bu kahraman Ruslarla göğüs göğüse savaşmıştı.
Sol eliyle kullandığı kılıcıyla savaşan İmam Şamil, 1797 de Dağıstan’da doğmuş, Kafkas Müslümanlarının lideri ve kumandanı olarak 25 yıl süreyle, bir avuç inanmış adamıyla birlikte gösterdiği başarı ve kahramanlık, dillere destan olmuş, Rus ordusunu perişan etmiştir.
Asker ve teçhizat yetersizliği sonucu, teslim olmak mecburiyetinde kalınca, Çar 2.Aleksandr, yiğitliğini takdir ederek, kendisine iyi davranmış, kılıcını iade etmişti. Hatta bir misafir gibi sarayında ağırlamış, mükellef bir sofra hazırlatmıştı. ŞEYH ŞÂMİL’in iştahlı yemek yediğini gören Rus Çarı’nın “Kumandan! Bu iştahla beni de yiyeceksin, korkarım.” demesi üzerine, hiç çekinmeden “Elhamdü-lillah biz Müslümanız. Domuz eti yemeyiz” diyen bu kahraman,10 yıllık esaretten sonra hacca gitmek üzere, 1869 yılında İstanbul’a gelince, halk kendisini büyük sevgi ve tezâhüratla karşılamıştır.
İstanbul’da Halîfe Sultan Abdülaziz’i ziyaret ederek uzun süre sohbet ettikten sonra, hac farîzasını eda etme arzusunu bildirmesi üzerine, Osmanlı Sultanı Abdülaziz Han, onu huzur ve refah içinde Hicaz’a göndermiştir. İstanbul’dan Mekke-i Mükerreme’ye giden Şeyh Şamili görebilmek için binlerce hacı, ikamet ettiği yere hücum edince, Kâbe-i Muazzama’nın damına çıkarılıp halkı selamlamıştır.
KÂMİL İNSAN, Kafkas kartalı, mücahit, âlim ve fazıl Şeyh Şamil; 1871 de Medine-i Münevvere’de, Resûlüllah Efendimizin ravzasını ve mübarek hücresini gördüğünde, kırık kalple edeple, gözyaşları içinde şöyle yalvarmıştı: “Yâ Rabbî,eğer niyetim hâlis,yapmaya çalıştığım cihadım ve amellerim dergâh-ı izzetinde makbul olacak vasıfta sâfî ve Resûlünün râzı olacağı halde ise, beni Peygamberinin komşuluğundan ayırma. Onun mübarek hareminde ruhumu kabzeyle. Onun mübarek yüzünü bana göster. Ümmeti zümresinde haşreyle ve şefaatinden mahrum eyleme”
Şeyh Ahmed el Medenî er Rufâî’nin anlattığına göre: “ŞEYH ŞAMİL, aynı gece yarısından sonra, hücre-i saadette, Cenab-ı Haktan, Resûlüllah’ın mübarek sûretini görmeyi niyaz ve tazarru etti. Resûlüllah Efendimizin ruhaniyetleri ona zâhir oldu ve ellerini öpmeye başladı. Fasih Arapça ile konuştu. O anda Ravza-i Mutahhare aydınlandı. Bu iltifattan gönlü gâyet hoş oldu. İkametgâhına ailesinin yanına döndüğünde vücudu titriyor, kalbi çarpıyor, gözyaşları yanaklarına akıyordu”
İMAM ŞÂMİL, Medine’de bundan sonra Resûlüllah’ın muhabbeti ile başka bir şey düşünmez oldu. Ona olan aşk ve şevkinden hastalığı arttı, zayıfladı ve o sene kurban bayramı gecesi vefat ederek, 1871 yılı 17 Şubat günü Hakkın rahmetine kavuştu. Binlerce insan cenazesine iştirak etmiş, Cennetü-l bakî mezarlığına defnedilmiştir. Nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun.
ŞEYH ŞÂMİL ve arkadaşlarının mücadelesinden ibret alarak, bugün dinini ve vatanını seven herkes, moskof zulmünün ve diğer şer ittifakının karşısında, birlik-beraberlik içinde korkmadan saf tutmalıdır.
Ol bir iman cevheri ki, ilahî ne büyüktür! 
İmansız paslı yürek sinede bir yüktür.