Senin özlediğin, Anadolu barışı!

Tarık Sezai Karatepe

Senin özlediğin, Anadolu barışı!

 

Şehirler dıştan fethedildi.

Istanbul; hisarlardan kuşatmayla, karadan kızaklarla ‘bizim’ oldu. Emin Belde’ydi artık Istanbul, Eminönü’ydü…

Kudüs; Mısır’dan, Suriye’den bir aşk için göğe açılan ellerle, insanlığın huzur adasıydı. Asırlık esaret, son bulmuştu nihayet.

Saraybosna; “Katolik hıncından, Ortodoks kılıcından bizi kurtaracak yok mu?” nidasına kulak tıkamayan bir akıncı otağıydı.

Kıbrıs; yol kesen haramilerin değil, esenlik limanının bekçilerinindi. Barış Adası’ydı, Hala Sultan’ın Yurdu.

Grozni; “Slavız, ama hristiyan değiliz!” şuuruna teslimdi. Kafkasya’nın kalesiydi, Erzurum’un tapusu… Her şeyini satan Kremlin, satın alınamayacak bir şey olduğunu anladı, Dağıstan’da. Verilmeyecek kaleydi, namus ve iman.

Zaferin temelinde Anadolu vardı. İmbik imbik süzülen, katre katre dökülen bir aşktı, Anadolu. Edirne’den yola çıkan, Zaho’da soluklanır. Caharkale, hacıları Urfa’ya uğurlardı.

Osmanoğlu gazaya, komutan-padişahla çıkar, şehadeti bölüşürlerdi. Çubuk Ovası’nda, Roma yolunda, Kosova’da, Mohaç’ta.

Ruhların buluşması buna denirdi, işte. Fatih’e cami yapardı, yıkmayı düşünmezdi. Eri eratı önden salıp, geride ‘balyoz ‘indirmezdi halkın tepesine. On beş günlük piyadeyi, akşam haberlerine meze yapmazdı, ecdad.

“O zaman ajans mı var mıydı?” demeyin. Bugünkünden hızlı yayılırdı haberler. Doğru, güvenilir, sadık ulaklardı, süvariler.

 ‘Ya şehit, ya gazi!’ olmaya beraber giderlerdi. Barışın ve savaşın bir anlamı vardı. Düşman üstüne topyekun yürürlerdi. Allah’ın torpilli kulu yoktu. Torpil, cesaretin sonunda gelen cennetti.

Anaların ağıtlarında, “Bir hiç uğruna gitti, yavrum! Gitti de gelmedi, buna ne çare!” değil, bir daha kavuşamamanın hüznü vardı.

Şehit aylığı sus payı değil, şehadet beratı övünç kaynağıydı. Allah yolundaydı, Kutsal’ın emrindeydi, ‘ölüler’ asla denmezdi. Biz ‘anlayamazdık’.

Bugün içteyiz ve şehirlerdeyiz…

Dün millettik. Bugün, 41 partinin parti parti ayırdığı bir halkız. Sanki mecburen yaşıyoruz, buralarda. Sene 24’te kopan tesbihimiz, bir imameye muhtaç.

Bu yüzden ki fetih durdu. Bölünme histerisiyle gününü zehir eden ucube bir topluluğuz, artık. Çözüm mü? Yüce Yaradan’ın yarattığıyla arasına girmemek! Dilde hür, fikirde hür, kardeşçesine. Çoğaldıkça sevinen, ayrılığı düşünmeyen…

…………………………….

Bugün, 100 bin evladını ‘bir bilinmeze’ kurban vermiş bir halkın çocuğusun. Buna rağmen ne yazık ki ışık görünmüyor. Tünel hala karanlık. Kaos sürecek gibi. Çünkü her yanda, kana susamışlar korosu.

Taraflar birbirinin zenginini kolluyor. Dağ başlarında ölmüyor onlar. Legal illegali, illegal legali görüyor(!) Entegre bir kazanç kapısı, terör.

Bürokrasi pek rahat. Müdürler diktası bunun adı. Danışıklı dövüş, daniskası. Keyfi kaçmasın yeter!

Biri, “Kaçakçı zannettik(!) Yoksa kaçırır mıydık elimizden?” zırvasına tevil bile aramıyor. Demek, muteber kaçakçılar varmış Gediktepe’de, saat 24’te(!)

Diğeri, göstere göstere ‘lades’ diyor; Aktütün’de, Dağlıca’da, Sarıyayla’da, Halkalı’da…

Dağlara taşlara vursan başını, yolunu bulamazsın. Başın kanar, travma geçirirsin, tansiyonuna bir şey olur, sinüsitin azar.

Kılavuzun kurt olur, kuş olur, at olur, karga olur. İşte ondandır pislikten çıkmadığı, burnunun. Dilinin ucuna gelir gelir de söyleyemezsin. Korkaksındır, azıcık da ödlek.

Denemediğin -izm, hayran kalmadığın -ist kalmamıştır. Ümitsizsindir. Akıl devletine padişah olmak istersin. Aklın götürür belaya, ilk önce.

Gel, seninle empati yapalım. Bir an için karşı taraftan ol. Bak bakalım, ne görüyorsun? Çözülmüş bir sorunu, hakkını almış bir ferdi mi var?

Rum kadar olamadılar, baksana. Diyojen’in çocukları, “Devlet tesettüre karışmaz. Biz köklü medeniyetiz!” dediler, gözünün içine baka baka. Bir sövmedikleri kaldı, sana. Pardon, sövmüşler.

Oysa Ada’nın kuzeyinde elif be’yi yasaklamış, Denktaş’ın torunları. Kanına dokunmadı mı? Sokollu’yu nerden bulalım, bu yüzyılda? Hayrettin Paşa hangi limanda?

……………………………

Asgari ücretlilerin arttığı, çok zengin-çok fakir aralığında bir ülke burası. Yoksa ben mi yanıldım? Savaş ağaları mı vardı acaba? Dur, ben söyleyeyim:

Eli kardeş kanına bulaşmamış, halkı terörize etmemiş;  sağ-sol, Alevi-Sünni kamplara ayırmamış;  ırkçılığın Türk’ten gelenine de, Kürt’ten gelenine de boyun eğmemiş bir lider var mı acaba?

İşte aklına geldi. Zekisin besbelli. Teşhisi yaptık. Ya tedavisi! İzlemeye devam et! Pek yakında!