RÜZGÂRA KARŞI YÜRÜYEN ADAM

ŞEVKET TANDOĞAN

          Gazeteci Can Dündar ve arkadaşı, anayasa mahkemesi kararıyla, zindandan kurtulmuş kahramanlar edâsıyla tahliye edildiler. Basın özgürlüğü, tutuksuz yargılanma vb. sloganlarla zafer şenlikleri yapılırken, tüm sağ cenah, lâl-ü ebkem olmuş suspus halde şaşkın ve suskundu.

          Cumhurbaşkanı Sayın R.T.Erdoğan, “ANAYASA MAHKEMESİNİN KARARINI DOĞRU BULMUYORUM. SAYGI DUYMUYORUM. BU KARARI TANIMIYORUM, UYMUYORUM” dedi ve nedenlerini açıklayarak, yargılama konusunun basın özgürlüğü değil, ülke aleyhine casusluk faaliyeti, Devlet sırlarını ifşa ihaneti olduğunu bildirdi. Zaten yargılama dosyasındaki suç delilleri gayet açık olup, Cumhuriyet gazetesinde dünyaya ilan edilmiştir.

          Cumhurbaşkanı’nın büyük gürültü koparan ve şok etkisi yapan bu açıklama ile acı gerçeği haykırması, RÜZGÂRA KARŞI YÜRÜYEN ADAM vasfını ortaya koymuştur. Dikkat edilirse rüzgâra karşı “DURAN” demiyorum, “YÜRÜYEN” diyorum. Zira Anayasa mahkemesinin âdil olmayan bu kararı karşısında herkes şaşırıp suskun dururken, Sayın Cumhurbaşkanı üzerine yürümüş, âdeta çiğneyip çöpe atmıştır.

          Olayın iç yüzünü anlamak ve analiz etmek için hukukçu olmaya gerek yoktur. Akl-ı selim sahibi herkes düz mantıkla bakınca, ülke aleyhine casusluk faaliyetini ve Devletin gizli sırlarını ifşa etme eylemini görebilir.

          Sûriye’deki masum halka yardım götüren MİT tırlarını durdurup, görevli personeli yere yatırıp, başına basıp silah dayayıp, arama bahanesi ile silahların resimlerini çekeceksiniz, bu resimleri gazetede yayınlayarak Türkiye’nin teröristlere silah yardımı yaptığını yazacaksınız, Uluslararası mahkemede Türk yetkililerin yargılanması gerektiğini belirteceksiniz. Adına da basın özgürlüğü diyeceksiniz. Hadi oradan. Bu düpedüz casusluk ve vatana ihânettir. Hatta ülke aleyhine yabancı güçlerle işbirliği yapmaktır.

          Ülkemizi boğmaya ve yok etmeye çalışan şer güçlere karşı, ilan edilmemiş çok ciddi bir savaşın sürdüğünü hepimiz biliyoruz. Cepheler, mevziler ve saflar bellidir. Herkes yerini almıştır. Savaş esnasında cephede mevzilerde göğüs göğüse savaşırken bir askerimiz ya da bir vatandaşımız, düşmanla işbirliği yapsa, onlara yardım etse, cephe komutanı onu derhal infaz edebilir. Zira vatana ihânet eden bir hâin casusu korumak mümkün değildir. Cezası idamdır.

          Bu perspektiften baktığımızda Gazeteci Can Dündar olayı, salt bir gazetecilik ve basın özgürlüğü meselesi değildir. MİT tırlarının Adana’da durdurulması ve silahların resimlerinin yayınlanması üzerine, Türkiye’nin Suriye politikası zora girmiş, neticede oradaki masum halk silahsız savunmasız kalmıştır. Bu organize casusluk ve Devlet sırrının ifşası, vatana ihanetin ötesinde zâlimle işbirliği ve düşmanlara yardım etmektir.

          Devletin açık-gizli tüm bilgilerini elinde bulunduran Sayın Cumhurbaşkanı, ferâset ve vukufla, bu işin vahâmetini iyi kavrayarak Devlet refleksini cesâretle ortaya koymuş ve Anayasa Mahkemesi kararını yerden yere vurmuştur. Ağırlaştırılmış müebbed hapisle yargılanan kişileri tahliye etmenin, onların sırtını sıvamak ve ihanete devam edebilirsiniz demek olduğunu vurgulamıştır.

          RÜZGÂRA KARŞI YÜRÜYEN ADAM çığır açınca bütün sağ cenah, sanki uykudan uyanmış, ya da dilleri çözülmüş gibi konuşmaya, yazmaya başladılar. İhanet cephesi de önce homurdandı, sonra da sesini kesti. Artık işin berraklaşmasına ramak kaldı diyebiliriz. Efsânevî lider işte budur. Milletimizin hissiyatına tercüman olarak, Sayın Cumhurbaşkanı’na buradan sesleniyorum: YÜRÜ! YALNIZ ADAM, ALLAH SENİNLE BERABER, MİLLET ARKANDA.