Olduğun Gibi Görünmek

Bizim geleneğimizde insan olmanın en temel prensiplerinden birisi söylediği sözün arkasında durmak, yani her zaman ve mekanda aynı şeyleri söyleyebilmektir. Bu, aynı zamanda cesaretin ve mertliğin de gereğidir. Evrensel medeniyet mesajlarının en güzellerini veren Hz.Mevlânâ da zaten “Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol” diyerek bu konudaki en temel prensibi vermiyor mu?

 

Eskiden insanlar kendi aralarında konuşurlarken, iki yüzlü insanlardan bahsederler ve bu insanların ne kadar kötü olabildiklerini görüp hayrete düştüklerini anlatırlardı birbirlerine yana yakıla. Şimdi görmüyorsunuz değil mi bu iki yüzlülerden dert yananları. Yok göremezsiniz, çünkü artık çok yüzlülük moda. İnsanlar o kadar farklı roller üstlenmiş ve bu rolleri o kadar çok benimsemişler ki kim olduğunu bir türlü anlayamadığınız bir sürü insanla karşılaşıyorsunuz gün içinde. Meyhaneye gidip para savuran adam, çocuğunun kalemi için 25 kuruşu vermiyor. Evladının bir dediğini iki etmeyen fedakar anne, kendi annesinin çektiği eziyetleri görmezden geliyor. Gün boyu patronunun, amirinin her türlü hakaretine güler yüzle, anlayışla sabreden baba, eve gelip canından çok sevdiği biricik yavrusunu yüksek sesli konuştu diye azarlayabiliyor. Örnek çok. Bu toplumsal çok yüzlülük insanları dengesiz, tutarsız yapıyor. Kimse birbirine güvenmiyor. Sevgiyi öğrenmeden büyüyor çocuklar. Gelecek nesiller bizden daha kolay tüketecek yarınları. Onlar bakıcılarla büyüyor, sevgi görmeden, kural bilmeden. Farklı tepkiler arasında bocalayan ve artık ne kadar hediye aldığıyla kendisine gösterilen sevgiyi ölçen yeni bir nesil geliyor.

 

 

Yeryüzündeki varlıkların en mükemmeli insandır. Göklerini yerin ve dağların yüklenmekten kaçındığı ilahi emaneti, kabullenen insan, bir aile ve toplum içinde yaşama özelliğiyle yaratılmıştır. Yeryüzünü imar etmek, Allah"ın nimetlerinden istifade etmek, başkalarıyla tanışmak, kaynaşmak, neslin devamını sağlamak, tebliğ vazifesini yapmak, ihtiyaçlarımızı karşılamak toplu halde yaşamaya bağlıdır. Kur"an"da: “Ey insanlar sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi birbirinizle tanışasınız diye milletlere, kabilelere ayırdık” (Hucurat S. 13) buyrulur. Dinimizin birçok emir ve yasağı insanların birbirlerine karşı sorumluluklarını hatırlatır. Ferdi ve içtimai hayatın huzur, sükunu buna bağlıdır. Peygamberimiz (S) de : “ Benim ümmetimin müflisi o kimsedir ki, kıyamet gününde namazı, orucu, zekatıyla gelir, fakat şuna sövmüş, şunu dövmüş, şuna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş. Bundan dolayı onun hasenatından zikredilen kimselerin her birine verilir. Üzerinde olan haklar ödenmeden iyilik ve hayırları tükenirse, hak sahiplerinin günahları o kimseye yükletilir. Sonra o kimse Cehenneme atılır” buyurur.

 

Bu itibarla, bilerek veya bilmeyerek başkalarının hakkını üzerine geçirenler, o hakkı ödemek, helalaşmak suretiyle kendini kurtarmaya çalışmalıdır. Aksi halde müflis durumuna düşeceklerdir. Müslüman"ın kul haklarına son derece titizlik göstermesi Allah korkusundan ve vicdani sorumluluktan kaynaklanır. Dünyadaki pek çok kötülüğün, ahretteki pek çok perişanlığın sebebi de budur. Bir adam peygamberimize : “Ya Rasulellah Müslümanların hangisi daha hayırlıdır?” diye sorunca: Ona: “Elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu, zarar görmediği kimsedir” cevabını vermiştir.