NEFİS MUHASEBESİ

ŞEVKET TANDOĞAN

          Geçenhayatımızı ve geleceğimizi düşünerek kendi kendimizi murakabe edip, nefis muhasebesi yapmalıyız. Zira bir gün hesaba çekileceğine inanan akıllı kişi,o büyük gün gelip çatmadan durumunu değerlendirerek, sık sık muhasebesini yapar, tedbirini alır.

          Öncelikle ebedî hayatımızın teminatı ve her iki hayatın temeli olan imanımızı güçlü bir şekilde korumaya ve son nefese kadar (son nefes de dâhil) imanla yaşamaya çok özen göstermelidir. Çünkü itibar sonadır. Yani imanını son nefese kadar koruyamayan, son demlerde bir saniyelik küfre düşen kimsenin, bir ömür boyu yaptığı ibadet ve hayırlar heba olur, azaba uğrar.

          Öbür taraftan hayatı gafletle ve günah içinde geçmiş bir kişi, son demlerde iman edip, Allah’a yönelse ve bu imanla ebediyete göçse, ebedî saadete kavuşur. Daha önce işlediği küfür ve günahlar silinir, kendisine zarar vermez. Bu durum Allah’ın kullarına bir lütfu ve keremidir.

          İşte bu nedenle her kes, imanını muhafaza için gayet uyanık bulunmalı, kendisini ebedî saadetten mahrum bırakabilecek tehlikeli söz ve hareketlerden uzak durmalıdır. Hiç kimse ilmine, dindarlığına ve muhtelif mensubiyetlerine güvenip kendini garantide görmemelidir. Nefis ve şeytanın nereden nasıl hulûl edeceği bilinmez.

Şayet sınırlar zorlanır, aşılır ve imana aykırı bir söz ve hareket vuku bulursa, ya da imanın merkezi olan kalp kararıp katılaşırsa, derhal tecdid-i iman ile tevbe ve istiğfar ederek imanını yenilemelidir.

Hayat ve sıhhatin hiçbir garantisi yoktur. Bütün canlılar her an sağlığını yitirip, hayatını kaybedebilir. Genç-yaşlı demeden Azrâil (a.s.) kapımızı çalabilir. Mukadder olan vakit saat geldiğinde, en ileri sağlık merkezinde ve çok iyi korunaklı mekânlarda bulunsak da her nefis çaresiz ölümü tadacaktır. Önemli olan, ölümü vuslat kabul ederek gönül huzuru içinde Mevlâ’ya kavuşmaktır.

Akl-ı selim sahibi şuurlu kişi, hayatı boyunca hak ve hukuka saygılı davranır, böylece iki cihanda huzur ve saadete erişir. En başta, yoktan var eden, hayat veren, sayısız nimetlerle donatan yüce Allah’a şükür ile, Allah’ın hak ve vecibelerine riayet eder. Bunlar namaz, oruç, hac ve zekâtgibi temel görevler olduğu gibi, günlük hayatımızdaki diğer ilâhî kanunlar ve sınırlardır.

          İnsanların ve tüm canlıların hakları da saygı gösterilmesi gereken çok önemli konudur. Kimsenin bir fiske bile hakkı üzerimize geçmemelidir.Başkasının malı, canı, namus ve haysiyeti kutsaldır. Hukuka tecavüz haramdır. Birisinin hakkını çalmak, gasp etmek, borç alıp ödememek, işkence yapmak, dövmek, yaralamak, zorla çalıştırmak, küfretmek, alay etmek, iftira ve gıybet etmek kul hakkıdır vebali çok büyüktür.

          Üzerinde kul hakkı bulunan kişinin cenaze namazı kılınmaz. Kul hakkıyla Allah’ın huzuruna gidilmez. Hayattayken mutlaka ödenmeli, ödenmemiş ve helallik alınmamış ise, ölünce mirasçıları tarafından ödenmelidir. Kişi mutlaka bu konuda malının üçte biri üzerinden vasiyette bulunmalıdır.

          Sırrı-hilâfet ve sırrı-emanet uhdesine tevdi edilmiş bulunan insan; bütün sorumluluklarının üstesinden gelebilmek için, Allah’a sığınmalı ve ondan yardım istemelidir.Bunun için de kâinata rahmet olarak gönderilmiş iki cihan serveri ve onun kutlu vârislerinin yolunu takip etmelidir.