MUHARREM AYI VE ÂŞÛRÂ

ŞEVKET TANDOĞAN

 

Hicrî 1433.yılın ilk ayı muharrem-i şerif, 26.11.2011 cumartesi günü başlamıştır. Önümüzdeki 5.12.2011 pazartesi günü de inşallah mübarek ÂŞÛRÂ gününe erişmiş olacağız.

Hicrî yeni yılın; sağlık, huzur, barış, bereket ve bolluk içinde geçmesini dilerim. Tabii ki, bilmemiz ve yapmamız gereken hususlar vardır.

Tevbe süresi 36.ayette bildirildiği üzere: Yıl içindeki 12 aydan 4 tanesi hürmetlidir. Yâni öbür aylardan daha fazla hürmet edilmesi gerekir.

İçinde bulunduğumuz muharrem ayı bunlardan birisidir. Hz.Peygamberimiz “Ramazan orucundan sonra, oruçların en faziletlisi muharrem ayında tutulan oruçtur.” Buyurmuştur.

Özellikle ÂŞÛRÂ günü insanlık tarihinde dönem noktası olarak çok önemli olaylara sahne olmuş mühim bir gündür. Hatta her zaman ele geçmez bir fırsat olarak; Hz.Peygamberimiz “Kim Âşûrâ günü aile fertlerine cömert davranıp, bol erzak alırsa, Hz.Allah yılın tamamında ona rızık genişliği verir.” Buyurmuştur. Bu husus tecrübelerle sabittir.

Onca imkân ve nimetler içinde bulunduğu halde, yaratana âsi davranarak iç huzuru yitiren, dolayısıyla sürekli darlık ve sıkıntıdan yakınanlara bu günler mükemmel bir fırsattır. Haydi... Tevbe edin. İbadet edin. Oruç tutun. Allah’a yönelerek AŞURA günü evinize alışveriş edin. Bakın yıl içinde darlık görecekmisiniz?

Sağlam rivayetlere göre; Âşûrâ günü vuku bulan bazı önemli olaylar şunlardır:

1- Göklerin ve yerin yaratılması,

2- Hz.Âdem’in tevbesinin kabûlü ve Hz.Havva ile buluşması,

3- Hz.Nuh’un tufan sonrası gemisinin karaya yerleşmesi,

4- Hz.Musa’nın, Firavun’un şerrinden kurtularak,Firavun’un helaki,

5- Hz.İbrahim’in Nemrut’un ateşinden kurtulması,

6- Hz.Eyyûb’un hastalıktan şifa bulması,

7- Hz.Yûnus’un balığın karnından karaya çıkması,

8- Hz.Süleyman’a mülk ve saltanat verilmesi,

Yukarıda belirtilen olaylar: Peygamberlik rütbesine erişmiş Allah dostlarının; büyük zorluk, tehlike ve belâlarla imtihan edildikten sonraki kurtuluş ve zaferleridir. Hz.Peygamberimiz de bütün bunlardan daha büyük bir imtihan vermiştir. O belâ ise; Ehli-beytinden 170 kişinin şehid olacağını bilmesi ve onların şehadetini kabul etmesidir.

Kaderin bir sırrı olarak, belki de onların makam-ı mahmud’da, yanında olabilmeleri için, ÂŞÛRÂ günü Kerbelâ’da torunu Hz.Hüseyin ve yakınlarından bir çoğunun şehid olmalarına Hz.Peygamberimiz razı olmuştu.

Nitekim Hz.Hüseyin Kûfe’ye hareket edeceği zaman, rüyasında kardeşi Hz.Hasan’ı gördü. Hz.Hasan –“Ey biraderim! Sen Kûfe’lilerin ecdadımıza ne yaptıklarını bilmiyormusun? Sanki bayrama gidiyor gibi en güzel elbiselerini giymişsin.” deyince, Hz.Hüseyin –“Ben şehit olmaya gidiyorum. Bundan büyük bayram olurmu?” demiştir.

İslam tarihinde çok acı ve kara bir leke olan bu kardeş kavgası; Irak hudutları içindeki Kerbelâ kentinde, Ehli-beyt ile halife ve bazı eshap arasında içtihat farklılığı yüzünden vuku bulmuştur. Halife Yezid Hz.Hüseyin’in şehadetini Şam’da öğrenince gözyaşlarına boğulmuş, Irak valisi Ubeydullah ibni-Ziyad’ı lanetleyerek, Hz.Hüseyin’e rahmet dilemiş ve imam Zeynel Âbidin ile yakınlarını uzun süre sarayında ağırlamıştır.

İmam-ıGazâlî’nin beyanına göre; Hz.Hüseyin’in katline Halife Yezid’in ne emri ne de rızası vardır.

Kerbelâ hadisesi hakkında muhtelif tarihî kaynakların farklı izah ve yorumlarını görüyoruz. Taraflardan birini küfür ve zalimlikle itham ederek lanet okuyanlar bile vardır. Ancak olayın detaylarından çok, sonucuna baktığımızda; fitne ve tahrikler yüzünden, Müslümanların tefrikaya düşerek bölündüklerini görüyoruz. Bunun acısını ve zararlarını hâlâ yaşıyoruz.

Ehli-sünnet vel-cemaat akidesine sahip bizler; Eshab-ı Kiramın hiç birisi hakkında kötü söz söylemeyiz. Onları yargılamak yerine, hürmetle anmak suretiyle, işi Allah’ın hükmüne bırakırız. Hz.Peygamberimizin vefat günü kılı bile kıpırdamayan bazı kişilerin, Aşura günü yas tutmaları dikkat çekicidir. Bu yaslar yarayı derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. Artık nüans farklarını bir tarafa bırakarak, ortak noktalarda buluşup, yakınlaşmak gerekmektedir.

Muharrem ayındaki önemli olaylara, son günlerin konusu DERSİM YÜZLEŞMESİNİ de eklemeliyiz. Naçiz kanaatime göre; yakın tarihimizdeki bir devrin zulüm ve zulümâtının ortaya dökülüp, tabuların yıkılarak aydınlatılması çok önemlidir. Sayın Başbakan’ın arşiv belgelerine dayanarak yaptığı veciz konuşma, üstü örtülü bir yalan tarihin yaldızlarının dökülmeye başlamasıdır.

Atom denilen nükleer enerjinin tesir süresi yaklaşık 50 yıldır. Aynen bunun gibi, Decacilenin küfür ve tahribatı da bu kadardır. Süre dolmuş, zamanı gelmiştir.

Hicrî yılınızı ve âşûrânızı tebrik eder,hayırlara vesile olmasını dilerim.

HÜDÂYA EMANET OLUNUZ.