KAZA VE KADER NEDİR? (1)

Abdurrahim Somuncu (Emekli Müftü)

 

Kader nedir?  Cevab.  Allah (cc) geçmişten geleceğe ait, her ne varsa bunların hepsini ilmi ezilisi ile bilip,  takdir etmesidir. Allah’ın ezeli ilmiyle bilmesi, yapacağımız işte bizim irademize engel teşkil etmemektedir. Kul iradesiyle yaptığı işten sorumludur. Kul ne yapayım Allah ezelde bilip böyle takdir etmiştir, diyemez. Kuran’ı kerim fussılet süresi ayet 46 da “Kim iyi bir iş yaparsa lehine, kimde kötülük yaparsa aleyhinedir” buyrulmaktadır. Bu ayetten de anlıyoruz ki, insanlara düşen kendi iradesiyle hayır ve şerri, iyilik ve kötü lük’e ait ne varsa, hür iradesi ve tercihi ile meydana gelmektedir. Soru; Kaderle, kaza arasında ne gibi fark vardır? Cevab; Kader; Allahın ezelden ebede, kadar olacak olayların, tamamını, zaman ve mekânını, niteliklerini, ezeli ilmiyle bilip sınırlamasını yapar ve takdir eder. Kaza; ise yüce rabbimizin ezelde irade ettiği ve takdir ettiği, şeylerin vukuu bulacağı, zamanın meydana gelmesi ve yaratmasıdır. Diğer bir ifade ile Kazanın ortaya çıkmasının örneği: kulun dünyaya gelmesi Allahın takdiriyledir, kulun ölümü olayı ise ezelde takdir edilen ölümün, kişinin ölüm anıdır. Kaza demek; halk dilinde konuşulan trafik kazası veya bir yerden düşme kazası anlamını taşımamaktadır. Kulun kazaya rıza göstermesi de inancın ve imanının gereğidir. Allahın ezeldeki ilmiyle, takdirini şöyle bir örnekle, anlata biliriz. Ayın tutulması olayını ilim adamları bir sene önceden, ilmi verilere göre tespit ediyorlar ve takvimler dede ayın ne zaman tutulacağı yazılıyor, ayın nezaman tutulacağını, bunu o bilgin, yazdığı içinmi ay tutuluyor. Yoksa ayın ve dünyanın devam eden, sürat farkından, yapılan hesap sonucu ay,  tutuluyor. Bu örnekte olduğu gibi, Allah’ın ezeldeki ilmi ve bilgisi yapacağımız işlere bizi zorlamıyor. Kaza ve kadere inanmak, imanın şartlarından, olmazsa olmazlarındandır. Kader Ve Kazaya İnanmak, Allahın Ezeli Olan İlim Ve Kudretine, Tekvin Sıfatının teallukatına, İman etmektir. İslam dininde kader ve kazaya inanmak demek; hayır, şer, acı, tatlı, canlı ve cansız… Her ne varsa, hepsi Allahın, ezeli ilminin ihatasında (ezeli ilminin kapsamında)  bulunduğuna inanmaktır. Yine her şey; yüce yaratıcının dilemesiyle, Kudret ve takdir etmesi ve yaratmasıyla olduğuna, Allahtan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak ve iman etmektir. Burada kulun iradesinin yeri nedir?.Kul,  emr edileni yapmak ve yasak edilenden de uzak durmak mükellefiyetindedir.Kul, Allah (cc) tarafından ezelde kendisi için ne,takdir edildiğini bilemez. Kul kendisine düşeni yapmak zorunluluğundadır. Örnek; Tarlasına buğdayını ekecek olan kimse, tarlasının taşını ayıklar, iki ve ya üçdefa sürer, tohumunu atar, ektiğinden mahsul alırsa, Yaratıcıya şükreder. Ektiğinden mahsul alamazsa isyan etmez, hakkımda hayırlısı bu imiş der ve kadere teslim olur, işte kadere iman etmek budur. Kula düşen görev iradesini iyiye ve hayra kullanmaktır. Kul için kaderin ne olduğu bilinmemektedir. Kulun iradesi dışında bir şey vukuunda ise, kadere rıza göstermektir. Başka bir örnek verecek olursak; bir mühendis 40 dairelik apartmanın plan ve pr0jesini çizerken kâğıt üzerine çıkartmazdan önce, düşüncesinde, zihninde tasarlar, hatta bir musluğun o dairenin neresine konulacağını da düşünür ve daha sonrada kâğıt üzerine çıkarır, bunun gibi kaderde; bütün hayvanların, nebatatın, canlı ve cansız varlıkların, hareketlerini, atomların, elektronların, elektro-mağnetik dalgalarını, fiziki olaylarını kimyasını… her şey, ezelde, Allah Tealanın ilminde, bulunduğuna inanmak ve her şeyin Allahın, takdiriyle olduğuna iman etmektir. Kulların, yaptıgı iyi işlerinin ahırette mükâfatını görecekleri, kötü işlerininde, cezasını Çekecekleri, bir günün geleceğine inanılması gerekmektedir.

Her şey, ezelden ebede kadar, Allah’ın ezeli ilminde olduğuna, inanmak ve iman etmektir, buda imanın şartlarından birisidir. Yani olmazsa olmazlarındandır.

Allahın bilgisinin ezeli manada olmasının, kulun, irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı ve baskıcı bir etkisi yoktur. Çünkü Allah(c.c) kulunu hür iradesiyle baş başa bırakmıştır. Naziat suresi: 37.38.39.40.41 ayetlerinde “ Azana ve dünya hayatını ahırete tercih edene, şüphesiz cehennem tek barınaktır. Rabbinin makamından korkan ve nefsini kötü arzulardan uzaklaştıran için ise şüphesiz cennet yegâne barınaktır.” Buyrulmaktadır. Bu ayetlerden anlaşıldığına göre, Kul, kendi kaderini kendisi, iradesiyle çizmektedir. Kul kendisi hakkında, Allahın ezeli ilminde, neler olduğunu bilmez. Kul ezelde Allahın ilminde yazılı olduğundan dolayı da bir işi yapıyor da değildir. Kul ezelde kendisi hakkında neler yazılıdır veya neler yazılı değildir düşünmesine ve telaş etmesinede ihtiyaç yoktur.Allah (c.c) kulunun hür iradesiyle, gelecekte neler yapıp,neler yapmayacağını bilmektedir.

Allahın, gelecektekini bilmesi ve takdir etmesi, kulun yapacağı işleri etkilemez. Allah (cc) ezeli ilmiyle kulunun ne yapacağını bildiği için, takdirini o yönde tespit ve takdir etmiş, sınırlamıştır.. Takdirde yazılı olduğu için o, işi yapmış ve yapmak zorunda kalmış da değildir, çünkü takdirde kendisi için neler yazıldığını da bilemez. Kul her işi kendi iradesiyle yapar ve sorumluluğunu da kendisi taşır. Trene binen kişi, ineceği istasyonu kendisi bilir ve iner. Asansöre binende, hangi katta inecek ise o,katın numarasına basar.

Bazı olaylar, kulun iradesi dışında cereyan eder, Kalbin atışı, midenin refleks hareketleri gibi.

Bir hadis’i şerifle konumuzu bitirelim. “Kadere inanan kederden emin olur” Allah’a emanet olunuz.

 

Abdurrahim SOMUNCU

Emekli Müftü

abdurrahimsomuncu@gmail.com