KARANLIK ELLER KARIŞTIRYOR

NEVZAT LALELİ

                          

            Nereye gidiyoruz yazı serisi                                                      

            Eline geçirdiği “insan, para ve medya gücü…” sayesinde her haksızlığı yapabilen, buna rağmen “zeytinyağı gibi üste çıkmasını da beceren” Yahudi, Katolik ve Ortodoksların faize karşı olduklarını görünce, “yattığı yerde para kazanma… veya başkaları çalışacak ben yiyeceğim” diye ifade edebileceğimiz, faiz düzeni Kapitalizmi kurmak istiyordu.

Adam Scmith, Durkaym, Darvin, Fruit gibi Yahudilerle, insanlardaki din ve ahlak anlayışını bozmaya, ahlakı yozlaştırmaya çalışırken, bir taraftan da faize taraftar olan Protestanlık adında bir mezhep kurdular.

            Bu yapının onların işine yetmediğini anlayan Yahudiler, bu sefer de Hıristiyanları kendi gayeleri için çalıştırabilecekleri Evangelist mezhebini de kurdular. Bu gün Kiliseleri, okulları, medyası, Papazları olan Evangelist mezhebi, ABD’de 90 milyon insana ulaşmış bulunmaktadır.

Evangelistler, kendileri Hıristiyan oldukları halde Kiliselerinde yaptıkları ayinlerinde bir ellerinde ABD bayrağı, diğer ellerinde ise İsrail bayrağı bulunmakta ve “Canımız İsrail için feda olsun” demektedirler. ABD’ye Başkan olacakların, muhakkak Evangelist olmaları sağlanmakta, nitekim bunlar Başkan seçilir seçilmez ilk beyanatlarında, “Benim ilk görevim, İsrail’in güvenliğidir” diyerek, İsrail’e olan bağlılığını ilan etmektedirler. (Bak; Hıristiyan savaşcılar)

            Diğer taraftan Rusya’da Sosyalizm fikriyle Komünizm’i kuran Karl Maks, Lenin ve Troçki ya Yahudi veya masondurlar.

Görüleceği gibi Yahudi, hep başa oynamakta ve baştakileri ele geçirince, kalan halkı sanki bir koyun sürüsü gibi gütmektedir. “Kurt dumanlı havayı sever” esasına göre hareket eden Yahudi, bir taraftan da Kapitalizm ve Komünizm olarak dünyayı iki büyük bloğa ayırmış, insanlığın birbiri ile çarpışmasını, hem de tarafları tahrik ederek sağlarken bunlar keyifle olanları seyretmektedirler. Böylece kendi çalışma ortamlarını oluşturmaktadırlar.

Tabii bunların diğer ülkelere yansımaları (medya eli ile) sağcılık ve solculuk olarak çıkmaktadır.  Bizim 1946 dan bu yana yaptığımız gibi aynı ülke insanları birbirlerini, “sağcı mısın, solcu musun?” diyerek hırpalamışlar, iktidara sağcı da gelse solcu da gelse söz, arka plandaki bu güçlerin olmuştur.

            PKK KURULUYOR

            Başta ABD olduğu halde bütün dünya’da kendileri ile çalışabilecek “İşbirlikçileri” ile ülke idarelerini ele geçiren Yahudiler, bir taraftan 1948 de Filistin de İsrail’i kurmak için çalışırlarken, diğer taraftan o devletin sınırlarını geliştirmeye baktılar. Hedefleri “Arz-ı Mev’ut – Vadedilmiş topraklar” olan Yahudiler, Nil ile Fırat arasında bulunan bütün ülkelerde, Irak da, Suriye de ve ülkemiz Türkiye de birçok gizli ve açık oyunlar oynadılar.

Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusunu da içine alan İsrail’in gelecekteki haritalarını çizip ilan ettiler. Ama bunu iki kademede yapmayı da uygun buldular. Önce Türkiye'nin Güney ve Güneydoğusunda yaşayan ve yıllardır ihmal ve ihanet politikaları ile gayri memnun bir topluluk haline getirilen Kürtlere bir devlet kurdurmak, sonra da kendi başına ayakta kalamayan bu yeni devleti de yutarak orada Büyük İsrail devletini kurmak istediler.

            Önce uydurma bahanelerle ve Türkiye’nin üzerinden (tezkere meclisten geçmeyince Dış işleri Bakanı Abdullah Gül imzalı bir genelge ile 8 hava limanımız 7 deniz limanımız ABD’nin emrine verilmişti) Irak’ı ve daha sonra da Suriye’yi parçaladılar, yaktılar, yıktılar ve insanların bir kısmını öldürerek, bir kısmını ülkelerinden kaçırtarak yok ettiler. Şimdi önlerinde, her ne kadar idarecileri ile anlaşabiliyorlarsa da tek engel, Türkiye vardı.

1974 yılında Abdullah Öcalan tarafından kurulan PKK'nın ideolojisi, Marksizm-Leninizm üzerine kuruludur. PKK'nın (Kürtçe: Partiya Karkerên Kurdistanê) başlangıçtaki amacı; Kürdistan diye tanımlanan, Kürtlerin de yaşadığı, Türkiye'nin doğu ve güneydoğusu, Irak'ın kuzeyi, Suriye'nin kuzeydoğusu ve İran'ın kuzeybatısındaki bölgede, bağımsız sosyalist bir Kürt devleti kurmaktı.

27.Mayıs.1960 Darbesi'nin ardından kabul edilen 1961 Anayasası'nın yarattığı özgürlük ortamı, “Doğu Meselesi”ni üzerinde en çok konuşulan konulardan biri haline getirdi. Özgürlükçü ortamda gelişen sol akımlar, o güne kadar meşru siyasi zeminde örgütlenme şansı bulamayan gayri memnun ve ayrılıkçı Kürtler için bir fırsattı.

1967’den sonra bölgede başlayan gösteriler, Kürtlük bilincinin geliştiğinin göstergesi oldu. İşte bu dönemde TİP önderliğinde Diyarbakır, Silvan, Batman, Tunceli, Siverek, Ağrı, Erzurum ve Ankara’da düzenlenen mitingler, hem Kürtlerin Cumhuriyet sonrası kitlesel olarak gerçekleştirdikleri ilk demokratik hak arama eylemi olmuştur, hem de Kürt Sorunu'nun o dönemki sol ve sosyalist hareket içerisinde yer bulmasının yolunu açmıştır. 

12 Mart 1971 muhtırasının ardından yaşanan baskı dönemi de sol hareketin gelişimini engellemeye yetmedi. PKK’nın temellerinin atılması da bu döneme rastlar. 1974 yılında Ankara’da kurulan Demokrat Yüksek Öğrenim Derneği'nin kurucuları arasında yer alan Abdullah Öcalan’a, daha sonra Kürdistan İşçi Partisi yani PKK'yı kurdurulacak ve onun başına geçmesi sağlanacaktı.