İSRÂF

ŞEVKET TANDOĞAN

 

            İsrâf, her hangi bir şeyde aşırıya kaçmak suretiyle, varlığı ölçüsüzce tüketmek ve savurmak demektir. İsrafın karşılığı iktisattır. Müreffeh ve muteber bir hayat için; dâimâ orta yollu hareket etmeyi bilmek, yiyip içmede, giyip kuşanmada, tüm imkân ve enerjimizi harcamada tutumlu olmak zorundayız.

            İsraf haramdır. İsrafın her türlüsü doğru değildir, zararlıdır. Hatta ibadette dahî ifrata kaçmak suretiyle ölçüsüz davranmak men edilmiştir. Abdest alırken çeşmeyi fazla açarak aşırı su kullanmak bile israf sayılmıştır.

             Cenâb-ı Hak (c.c.) gerçek mü’minleri anlatırken: “Ve onlar ki, harcadıkları zaman ne israf ne de darlık gösterirler. Bunun arasında mutedil bir yol tutarlar.” (Furkan-67) buyurmuş, Hz.Peygamberimiz de:”Kim iktisat ederse Allah onu zengin yapar, kim de saçar savurursa Allah onu fakir kılar.” Buyurmuştur.

            Bugün sahibi olduğumuz nimetler, imkân ve varlıklar hepsi Yüce Allah’ın bahşettiği birer emanettir. Onları korumak, iyi değerlendirmek ve yerli yerinde usûlünce kullanmak zorundayız. Bu nimetler hayatta faydalandığımız ve lezzet aldığımız her şeydir. Sağlık ve âfiyet, hatta içilen bir yudum tatlı ve soğuk su ve bir nefes bunun içindedir. Bütün bunlardan sorumluyuz ve bir gün gelecek hepsinden sorgulanacağız.

            Hicret sonrası günlerden bir gün Hz.Ömer:”Hangi nimetlerden sorulacağız yâ Resûlallah? Halbuki yurtlarımızdan ve mallarımızdan çıkarıldık.” Demişti. Resûlullah da:”Sizleri sıcaktan ve soğuktan koruyan evler, ağaçlar, çadırların gölgeleri ve sıcak günde su.”buyurmuştur.

            Elbette ki, nimetlere saygıyla ve besmeleyle yaklaşan, onu çarçur etmeden istifade ederek sonunda şükreden ve hamd eden kimseler; hiçbir şekilde sorgulanmadıkları gibi, şükürleri gereği sosyal faaliyetleri sebebiyle iki cihanda mesut ve mûteber olurlar.

            İktisadın önemi ve israfın zararları konusunda ciltler dolusu yazmak mümkündür. Bilim adamları, ekonomistler israfın felâkete sürükleyeceğini ve aşırı harcamaya dayalı tüketimin iflasa götüreceğini bangır bangır bağırmaktadırlar. Esasen akl-ı selim sahibi herkes, israfın bir bataklık olduğunu görür, bilir.

            Ancak sofraya düşen ekmek kırıntılarını, tabakta kalan fasulye ve pirinç tanelerini, elektrik, su ve gazın lüzumsuz kullanılmasını, gayet güzel tüplü televizyon varken onu atıp plazma alınmasını ve artanların çöpe atılmasını israf saymayanlar var.

            Gelecek için tasarruf kaygısı taşımadan gelirinden fazlasını bile harcamaya bakan ve sorumsuzca tüketen müsrifler, gününü gün etmeye çalışan hazırcılar, başkasının sırtından geçinmeye uğraşan asalaklar var.

            Dahası işini umursamıyor, yapması gerekeni yapmıyor, sorumluluklarını rafa kaldırmış, hep istiyorum amma acaba hak ediyor muyum? diye düşünmeyen vasıfsız münâsebetsizler var.

            Hal böyle olunca, ortaya çıkan mukadder manzara şudur: Bir tarafta boğazına kadar kredi borcu batağına saplanmış debelenen ve çırpındıkça batan bir toplum ile karşı karşıyayız. Diğer bir tarafta da lüks ve konfor içinde, bir eli yağda bir eli balda israf nedir düşünmeden aile fertlerine ya da sevgilisine lüks otomobil ve villa hediye eden sosyal sorumluluklardan yoksun haramzâdeler mevcut.

            Zira eğitim sistemi, reklâm ve pazarlama metodları ve göz alıcı vitrin süslemeleri ile sadece isteyen insanlar yetiştiriliyor, özendiriliyor, kışkırtılıyor, sonuçta israf ve tüketim çarkı alabildiğine körükleniyor. Artık israf moda, iktisat cimrilik olarak algılanmaktadır.

            SONUÇ OLARAK: Kazanmak ve hak etmeye çalışmak sûretiyle edinilen tüm nimetleri israf etmeden, iktisatla kullanmak Millet olmanın ve şerefli kalmanın vazgeçilmez şartıdır. İsraf önlenirse pek çok sosyal yarayı da sarabiliriz. Eğer bu israf ekonomisi sürüp giderse bunalım, kargaşa ve bataklar sonunda iflâs mukadderdir.