İRAN ŞÎA FİTNESİ

ŞEVKET TANDOĞAN

 

          Asırlardır bir fay hattı gibi, İslam birliğine engel teşkil eden şîî-Râfızî İslam mensupları, ehl-i sünnet Müslümanlara hep nefret ve husûmet beslemişlerdir. Geçmişte olduğu gibi bugün de bütün çatışmalarda bu fitnenin rolü, özellikle İran şîasının parmağı vardır. Suriye’de Şîî-Nusayrî yandaşı zâlim Beşar Esed, sırf bu mezheb taassubu yüzünden, İran ve Rusya’nın desteğiyle yüzbinlerce masum Müslüman’ın kanına girmiş, yurtlarından yuvalarından etmiştir. Zulüm acımazsızca sürmektedir.

          Bu konuyu daha iyi analiz edebilmek için, geçmişe dönüp tarihe bakmakta yarar vardır. İslâm’a sokulan bu fitneyi en iyi anlayan ve hayatını İslâm birliğine adayan YAVUZ SULTAN SELÎM HAN şöyle diyordu: “Bu seferlerimiz, bu sıkıntılarımız ve bu perişanlıklarımız, hep gönülleri birleştirmek, İslâm birliğini temin etmek içindir”

          Milletimde ihtilâf-u tefrika endişesi

          Gûşe-i kabrimde hatta bî-karar eyler beni

          İttihadken savlet-i âdâyı def’a çâremiz

          İttihad etmezse millet, dağdâr eyler beni.

          Dokuzuncu Osmanlı sultanı ve Fatih’in torunu Yavuz’un bu şiiri, derdi ve devayı çok veciz bir üslupla açıklar. Yavuz Selim 1470 yılında Amasya’da dünyaya geldiğinde, dedesi Fatih Sultan ile babası İkinci Bayezid Han, Yavuz’un iyi yetişmesi için özen göstermiş, küçük yaşta İstanbul’a getirilerek, dînî ve fennî ilimleri tahsil ettiği gibi, ata binmek, güreşmek, ok atmak, kılıç kullanmak ve benzeri harp sanatlarını da öğrenmiş çevik ve zeki biriydi. Ayrıca Sünbül Sinan Efendinin tasavvuf sohbetlerinden feyz almıştı.

          YAVUZ SULTAN SELÎM HAN, Trabzon sancağında görevli şehzade iken, Ehl-i sünnet düşmanı İran Safevî Hükümdarı Şah İsmail; fitne ateşini körüklüyor, Anadolu’ya yaydığı adamları kanalıyla ayrılıkçı isyanlar çıkarıyordu. Şah kulu, Baba tekeli ve Nur halîfe isyanları; Osmanlı Devletini yıkarak, sünnîleri imha edip Anadolu’yu hâkimiyet altına almayı amaçlayan, binlerce masum Müslüman’ın öldüğü trajik olaylardır.

          Şîî-Râfızî fitnesinin vahâmetini çok iyi kavrayan Şehzade Selim, Devlet-i Aliyye’nin en mühim işinin, bu çıbanbaşını temizlemek olduğu düşüncesiyle, babası Sultan Bayezid Han’ın huzuruna çıkıp elini öptü, durumu anlattı. Zaten yaşı ilerlemiş babası “Oğlum, sana saltanat için saadet diliyorum, iyi şartlarda vazifeye başlaman için dua ediyorum…” diyerek tahtını ona bıraktı.

          Yavuz Sultan Selim, 24.4.1512 günü yapılan bîat merasiminde tüm devlet adamlarına hitaben; “Şark ve garpta îla-yı kelimetullah için çalışacağım. Zâlimlere evlâdım bile olsa merhamet etmeyeceğim. Zamanımda boş oturmak ve ahâliye zulmetmek mümkün olmaz. İşte benim hâlim budur. Seferden korkmaz ve haddi aşmazsanız bana bîat ediniz” demiş, kolları sıvamış, 8 yıllık saltanat dönemine 80 yıllık başarılı hizmetleri ve zaferleri sığdırmıştır.

          Yavuz Sultan Selim, ilk olarak 1514 yılında Çaldıran’da Şah İsmail’i büyük bir bozguna uğratarak, Şîî tehlikesini bertaraf etti. Râfızînin bozuk itikatlarını Osmanlı ülkesinden uzaklaştırdı. Fitne unsurlarına gereken ders ve cezaları verdi.

          Yavuz, 1515 yılında Dulkadiroğlu Beyliğini zapt ettikten sonra, 1516 yılında Mısır seferine çıktı. Mercidabık’ta Memlûk ordusunu mağlup ederek, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Filistin’i Osmanlı ülkesine kattı. Gündüz 40-50 derece sıcak ve uzun Sînâ çölünü (Resûl-ü Ekrem’in öncülüğünde) 1517 de geçerek Mısır’a giren Yavuz Sultan Selim, Ridaniye’de bir Memlük ordusunu daha mağlup ederek Mısır’ı fethetti.

          Artık Hicaz bölgesi tümüyle Osmanlı hâkimiyetindeydi. Mekke ve Medine Osmanlı himâyesine alındı. İslâm hilâfetini devralan Yavuz Sultan Selim Han ve ondan sonraki Osmanlı Padişahları, Haremeyn’in himaye ve hizmeti şerefine erdikleri için, HALÎFE-İ RÛY-İ ZEMİN (Yeryüzünün İslam Halifesi) ve HÂDİMÜ-L HAREMEYN (Mekke ve Medine’nin hizmetkârı) unvanına sahip oldular. Böylece İslâm birliği sağlandı ve Osmanlı döneminde bölücü Şîa fitnesi asırlarca başkaldıramadı.

          Son yıllarda maalesef bu fitne ateşi yine yayılmaya ve başsız kalmış İslâm dünyasının dirliğini tehdit etmeye başlamıştır. Nitekim Irak, Suriye, Libya, Afganistan, Pakistan ve diğer Müslüman ülkelerde İran devletinin ciddî desteği ile ŞÎA FİTNESİ tehlikeli çatışma ve savaşlara girişmiştir.