GELENEKSEL KÜLTÜREL DEĞERLERİMİZ

SEVİM AYDOS

 

Kültür sözcüğü kısaca “toplumların yaşam biçimi” olarak tanımlanabilir. Milli kültür ya da geleneksel kültür ise toplumların öz kimliğini oluşturan, toplumun üyelerini birleştiren, o toplumu diğer toplumlardan farklı kılan değerler bütünüdür.

Modernleşmeyle birlikte ortaya çıkan “küreselleşme” sonucunda egemen kültürler tüm dünyayı etkisi altına almış; dünya tek tipleşme tehlikesiyle yüz yüze gelmiş ve toplumların geleneksel kültür öğeleri büyük oranda kaybolmaya yüz tutmuştur. Birleşmiş Milletler Bilim, Eğitim ve Kültür Örgütü olan UNESCO bu durumu yerel kültürler açısından tehlike olarak görmüş önlem olarak çeşitli girişimler başlatmış, taraf olan ülkeler bir dizi sözleşmeye imza koymuşlardır. UNESCO, insanlığın seçkin evrensel değeri olarak kabul edilen dünya çapındaki kültürel ve doğal mirasın tanımlanması, korunması ve gelecek nesillere aktarılmasını amaçlamaktadır. UNESCO’nun kültürel değerlere farkındalık oluşturmak ve koruma amaçlı  önerileri arasında yaygın ve örgün eğitim kurumlarının programlarına alınması, basın ve yayın organlarının konuya yer vermesi ve müzeler kurulması gibi önlemler bulunmaktadır.

İletişim imkânlarının gelişmesi sonucunda küreselleşmenin kaçınılmaz olduğu günümüzde UNESCO’nun öngördüğü gibi yerel kültürel değerlerin öncelikle ortaya çıkarılarak araştırılması, kayıt altına alınması, tanıtılması,  korunması ve güncellenerek işlevsel hale getirilmesi gerekmektedir.  Yerel kültürel değerlerin önce ulusala,  sonra da evrensele yayılması dünyada kültürel çeşitlilik yaratacak, aynı zamanda ülkelere ekonomik getiriler sağlayacaktır.

Geleneksel kültür deyince akla; halkın asırlar boyu deneyimler sonucunda kazandığı, nesilden nesile aktarılarak insanların ortak belleğinde yer etmiş kültürel değerler gelmelidir. Bu değerler arasında gelenek-görenekler, dil, inançlar, geleneksel el sanatları ve meslekler, halk edebiyatı, giyim-kuşam, sözlü ve sözsüz anlatımlar, tören ve şenlikler, halk mutfağı, halk tiyatrosu, halk müziği, halk oyunları, çocuk oyunları, halk mimarisi ile birlikte daha pek çok alanı sayabiliriz.

Son yıllarda dünyada iletişim imkânlarının artması kültürler arası geçişi ve kabulü kolaylaştırmış fakat bu durum ekonomik gücü büyük olan ülkelerin lehine sonuçlanmıştır. Siyasal ve ekonomik olarak güçlü olan devletler gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelere ürettikleri ürünleri pazarlamakla kalmamış aynı zamanda kendi kültür ve yaşam biçimlerini de aşılayarak ürünlerini daha çok satma yoluna gitmişlerdir. Sonuçta geri kalmış ülke insanları özentiyle kendi kültürlerini reddederek egemen güçlerin dayattığı kitle kültürünü benimsemiştir.

Mustafa Kemal Atatürk bir konuşmasında “ Efendiler! Yetişecek çocuklarınıza ve gençlerinize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun en evvel ve her şeyden evvel Türkiye'nin istikbaline, kendi benliğine, millî an’a nelerine (geleneklerine) düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”* diyerek geleneksel değerlerin ülke geleceğindeki önemine dikkat çekmiştir.  Atatürk ayrıca 20 Mart 1920’de Konya Türk Ocağı’nda gençlere hitabında ise “Milletimizin tarihini, ruhunu, geleneklerini, gerçek sağlam, dürüst bir görüşle görmeliyiz. Şu gerçeği de açıkça söyleyeyim ki, hâlâ ve hâlâ aydınlarımızın gençlerle arasında uyum sağlanmış değildir. Memleketi kurtarmak için bu iki zihniyet arasında uyum meydana getirmek gerekmektedir. Dünyanın bize saygı göstermesini istiyorsak, önce bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu saygıyı, duygu düşünce ve uygulamayla bütün davranış ve hareketlerimizle gösterelim. Bilelim ki, millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avı olurlar.” ** şeklinde görüş bildirerek sanki bu günleri öngörmüştür.

Günümüzde ülkemizde ve dünyada geleneksel kültür öğelerine ve yerel değerlere ilgi artmış, geleneksel yaşam biçimleri ile bu yaşam biçimlerinin somut ve somut olmayan değerleri önem kazanmaya başlamıştır. Eğlence, yemek, turizm, mimari, müzik gibi alanlarda halk kültürü ürünleri daha çok tercih edilir hale gelmiştir. Özellikle kültür turizmi gelişmiş, insanlar gezmek için farklı kültürlerin yaşam tarzlarını merak ederek, geleneksel değerlerini korumuş ve ön plana çıkarmış yerleşim merkezlerini tercih etmeye başlamışlardır. Söz konusu bölgeler, halk mutfağını, halk oyunlarını, el sanatlarını ve geleneksel meslekler gibi değerlerini de turizme kazandırarak turist sayısını artırmışlardır.

Bir bölgenin kültürel değerlerin tanıtılmasının en önemli yollarından biri de festivallerdir. Zengin bir halk kültürüne sahip olan Çubuk önceleri halk kültürünü yeterince tanıtamamış fakat dokuz yıldır ilçede düzenlenen “Turşu ve Kültür Festivali” aracılığıyla bazı değerlerini tanıtma fırsatı yakalamıştır. Festivalde ağırlıklı olarak geleneksel mutfak ön plana çıkmakla birlikte bazı el sanatları ve diğer yerel ürünler sergilenmekte ve pazarlanmaktadır. Yalnızca turşu bile ilçeye büyük miktarda gelir getirmekte ve ilçenin tanınmasına katkıda bulunmaktadır. Turşunun yanı sıra diğer bazı yöresel mutfak ürünleri de festivalde pazarlanarak pek çok ailenin geçimine katkı sağlamaktadır. Ayrıca ilçeye bağlı bazı beldelerde küçük çaplı da olsa yerel ürünlerle ilgili şenlikler düzenlenmekte (vişne, domates, höşmerim, kavun, gözleme gibi) ve yerel ürünler sergilenmektedir.

Bugün ülkemizde pek çok ilçe yalnızca geleneksel mimarileriyle ön plana çıkarak, adeta turizm merkezleri haline gelmiştir. Beypazarı, Göynük(Bolu), Safranbolu, Amasya, Cumalıkızık gibi yerleşim yerleri bunlardan birkaçıdır. İlçemizde bulunan geleneksel yapılar ise çeşitli nedenlerle restore edilememiş, ne yazık ki pek çoğu yıkılmak üzeredir. Bu yapılardan Bekir Ağalar Konağı ise Belediye ve Özel idare’nin işbirliğiyle “Kent Müzesi” yapılmak üzere yeniden inşa edilerek bu alanda çok güzel bir adım atılmıştır. Müzede Çubuk’un tarihî ve yerel özellikleriyle birlikte geleneksel maddi kültür öğelerine de yer verilecektir.

Dünyada en iyi örnekleri Balkan ve İskandinav ülkelerinde bulunan “Folklor Açık Hava Müzeleri”nde hızla sanayileşen ülkelerde, kaybolup gitmekte olan halk kültürü ürünleri, mimarî unsurlarıyla beraber sergilenmektedirler. Bu müzelerde kimi zaman bir köy olduğu gibi, kimi zaman da değişik köylerden alınan örnek yapılar, içindeki araç- gereç ve eşyalarla birlikte, belirli bir alana taşınmakta ve köy yaşamı canlandırılarak halka açık olarak sergilenmektedir. Kurulma maliyeti hayli yüksek olan fakat ülke ve bölge ekonomilerine büyük katkı sağlayan bu müzelerden ilçemizde yapılabilecek pek çok müsait alan ve malzeme bulunmaktadır.

Sonuç olarak şunlar söylenebilir: Geleneksel kültürün korunması ve yaşatılması için öncelikle bilimsel olarak tespit edilerek kayda alınması ve daha sonra çeşitli alanlarda kullanılır hale getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda Ankara’da bulunan bazı üniversitelerin ilgili bölümlerinden yardım alınarak arşiv oluşturulması mümkündür. Zengin bir halk kültürüne ve geleneksel yaşam pratiğine sahip ilçemizin yerel kültürel değerlerinin gelecek nesillere aktarılması ve işlevsel hale getirilmesi için yerel idarelere, sivil toplum kuruluşlarına ve yöre halkına önemli görevler düşmektedir. Bu konuda ilçe yöneticileri ve halkımızın sağduyulu olduğuna, herkesin elinden geleni yapacağına inancım sonsuzdur.

 

*Atatürk’ün 1 Mart 1922 TBMM açış konuşmasından.(TBMM.gov.tr)

**İrfan Ünver NASRATTINOĞLU “Atatürk ve Türk Folkloru” yazısından alınmıştır(http://ekitap.kulturturizm.gov.tr)