Erbakan'ın feraseti ve Erdoğan

Baykal kazanırken CHP kaybetti

1994 mahallî idareler seçiminde, ismi en son açıklanan aday -sadece RP'de değil bütün partiler arasında- Recep Tayyip Erdoğan idi. Necmettin Erbakan'ın, bugünün başbakanını 1994'te partisinden İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığına aday gösterirken çok tereddüt yaşadığı ve zor karar verdiği belliydi.
Yaşadığı tereddüde bakarak Erbakan'ın ferasetini iki önemli noktada takdir etmek gerekir. Birincisi, RP'nin Tayyip Erdoğan dışında bir isimle İstanbul'u kazanma şansı yoktu; Erbakan'ın kararı isabetliydi. Şayet RP başka bir ismi aday gösterseydi İstanbul'u alamayacaktı. İstanbul'u alamamış bir RP'nin 1995 seçimlerinde aldığı oyu kazanması imkânsız olacaktı. İkincisi yaşadığı tereddüdün sebebine dair: Geleceğin liderine, yani rakibine kendi kararı ile yol vermiş olacaktı. Erbakan, hem yaşadığı tereddütte hem de verdiği kararda haklı çıktı. Hem partisinin önünü açtı hem de bugünün liderini tarih sahnesine çıkartmış oldu. Türkiye'nin geride bıraktığı son 15 yılda, bu kararın giderek artan ağırlığını, yani Recep Tayyip Erdoğan fenomenini kim inkâr edebilir?

Tarih'te bireylerin rolü tartışmalıdır. Farklı birçok kanaldan gelen dinamikler bir noktada kesişir. Bazen talih, yeteneği olanları tam da bu kesişme noktasında tarih sahnesine çıkartır. 1990'ların ilk yarısında şekillenen, ikinci yarısını tüketen dinamikler bugün bizim karşımıza çok farklı bir Türkiye manzarası çıkartabilirdi. Darbecilik tükendi. Siyasî partiler tükendi. Ekonomi tükendi. Taze bir güç, bu yıkıntıların arasından ayağa kalkıp doğruldu. Karşımıza çıkan, AK Parti ve onun lideri oldu.

Erbakan'ın sahip olduğu ferasetin bir benzeri Deniz Baykal'da yok. 1994 yılında Erbakan'ın karşısında duran açmazın bir benzeri Baykal'ın önüne çıktı. Baykal, İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin'i İstanbul'a aday göstermek konusunda tereddüt yaşadı. Farkını kısa zamanda fark ettiren ve tıpkı 1990'ların başında Tayyip Erdoğan'ın teşkilatçılığının ve yenilikçiliğinin bir benzerini sergileyen bu politikacı, CHP için çok ciddi bir şans olabilirdi. Benim hayıflandığım şey, bu şansın sadece İstanbul için değil bütün Türkiye için ileride bir fırsata dönüşmesi ihtimaliydi. Gürsel Tekin, 1994'ün Tayyip Erdoğan'ını hatırlatan dinamizmi ve refleksleriyle CHP'yi dönüştürebilecek bir isimdi.

CHP, sahip olduğu potansiyeli hayata geçirmemek için keçi gibi direnen bir parti. Demokrasinin en temel kuralı: Muhalefet geleceğin iktidarıdır. CHP, bu iddiayı duruşu ile sistematik olarak reddetti. Demokrasilerde siyasî partiler, serbest piyasa düzenine benzeyen bir sistem içinde hareket ederler. Her parti, optimum oy dengesini yakalamaya çalışır. Kendisini halkın taleplerine göre biçimlendirir; herkesin cebinde var olan tek değeri yani oyu, bu alışveriş karşılığında talep eder.

CHP'nin normal bir muhalefet partisi olarak iktidar adayı haline gelmesinin sade ve basit bir kuralı var. Bugüne kadar yaptığı şeylerin tersini yapmak. CHP'den çıkan farklı seslerin bu kadar canlı karşılık görmesinin sebebi de bu. CHP'yi bir anda canlandıran çarşaf açılımının ve halka yaklaşan örgütsel girişimlerin mimarı olan Gürsel Tekin, bu yüzden çok ilgi gördü. Ama Baykal, CHP için devrimci bir sembole dönüşen bu ismin önünü kapattı. Aslında CHP'nin önünü kapatmış oldu.

Yıllardır, iktidar partisi ile başa baş yarışabilen, iddialı bir CHP'nin Türkiye'de yolunda gitmeyen birçok şeyin çaresi olduğunu savunuyorum. Hemen önümüzdeki seçimde iktidara gelme ihtimali bulunan bir CHP'nin politika yaptığı Türkiye'de ne darbe endişesine; ne Ergenekon gibi sapmalara rastlanır. Devlet ile vatandaş arasında adalet üreten bir hukuku yerleştirecek demokrasi sadece iktidar ayağı ile yol alamaz.

CHP, Baykal'ın İstanbul kararı ile bu umudu bir başka bahara bıraktı. Baykal'ın artık potansiyel bir rakibi yok. Gürsel Tekin'i aday yapmayarak, Kemal Kılıçdaroğlu'nu da aday yaparak devre dışı bırakmış oldu. Sonuçta Baykal kazandı, CHP ise kaybetti.

Kılıçdaroğlu, birçok meziyeti olan bir isim. Ama bu meziyetleri arasında İstanbul'a uyanı yok. Var olan popülaritesi, AK Parti'nin seçimi kendi lehinde magazinleştirmesine hizmet edecek. Niye mi? Çünkü İstanbul seçmeni Ankara'dan atanan bir müdür değil, bir belediye başkanı seçecek.