Sevgili Çubuklu dostlar, geçen hafta içerisinde nefes alma zorluğu nedeniyle üst solunum yolu bölgesinde küçük bir ameliyat geçirdim.
Bu nedenle haftalık buluşmamıza bir hafta ara vermeyi düşünüyorduk
ancak ameliyat meşakkatinin biraz azalması nedeniyle
bir önceki yazımızın devamı mahiyetinde kanaatlerimizi paylaşmaya devam ediyoruz. Bu arada aramıza katılan Sayın Hocamız Mümtaz'er TÜRKÖNE Beye Çubukhaber sitesine hoşgeldiniz diyorum.
TSKnın Kuzey Irakta başlattığı harekatın
kısa sürmesinin adeta bir sorun yumağına dönüştürülmesi,
Millet olarak sorun üretmede ne kadar mahir olduğumuzu
gösterdiği gibi güya bu sözde sorun geçen hafta içerisinde
siyasi, askeri geleneğimizde bugüne kadar pek karşılaşmadığımız
bazı ilklerin de yaşanmasına vesile oldu.
Muhtıra tarihimize de muhalefet partilerine yönelik,
özellikle de muhtırasever bir partiye karşı e-muhtıra verilmesi vakası eklenmiş oldu.
Ancak onca yapılan tartışma sonunda nereye ulaşıldı, kim ne kazandı,
Sonuç kocaman bir hiiiç.
Gereksiz tartışmalara TSKnın da dahil edilmiş olması TSKnın başarılı operasyonunu gölgelemekten öteye gitmedi.
Yaşanan süreçte tartışılmayan, konuşulmayan tek şey vardı.
Yıllardır bu toplumun çiğerinde devam etmekte olan bu yangının kendisi, sorunun özüne inilemeyişi
bu yangına karşı askeri yöntemler dışında yapılması gerekenler
veya yapılamayanlar
veya şimdiye kadar yapılan yanlışlar
İktidarıyla muhalefetiyle sorunun çözümüne yönelik yeni açılımlar
Kanımca ASKER harekatı kısa tutmakla,
sınırlı bir hedef koymakla en doğru olanı yapmıştır.
Bu harekatla TSK işte budur istediği takdirde en ağır koşullarda istenilen hedefi vurabilir mesajını dosta/düşmana vermiş,
asker dışı unsurlara bu sorunun çözümünün
sadece askeri yöntemlerle olamayacağını
deklare eder bir tarzda kışlasına dönmüş,
topu çözümün asıl mercii sivil yönetime atmıştır.
Ancak muhalefet partilerinin harekâtın kısa tutulmasına vermiş oldukları aşırı tepkiden onlara göre çözümün askeri yöntemlerle olacağı hususunda ısrarlı olduklarını göstermiştir.Bir el usta bir şekilde sorunun özüne inilmesini gölgelemiştir.
Ancak ortada söndürülmesi gerekli bir yangın vardır.
Ta Malazgirtten bu tarafa Anadoluyu müştereken yurt edinen,
Çanakkalede birlikte destan yazan,
Kurtuluş savaşını omuz omuza birlikte veren
birbirinden kız almış, kız vermiş,
biyolojik kökenleri adeta birbirine karışmış, akraba olmuş
bu nedenle en buhranlı dönemlerde dahi
hiçbir zaman birbirinden ayrılmayı aklına dahi getirmeyen,
devletin bu iki önemli unsuru bir takım mihraklar tarafından
karşı karşıya getirilmiş, getirilmek istenilmektedir.
Bu millet 30-40 yıldır, evlatlarını, maddi ve manevi varlıklarını,
bölgesindeki nice fırsatlarını bu yangın yüzünden heba etmektedir.
Buna dur demenin vakti çoktan gelmiştir ve geçmektedir.
Gereksiz suni tartışmalar yerine
atılması gereken adımlar atılmalıdır ki;
artık halkımız, Çanakkalenin, rövanşını almaya çalışanlarla irsiyet bağı olan; Batının başkentlerinde beslenerek,
örgütlendirilen ve her türlü maddi destek verilen
bu toprakların değer yargılarına düşman
Marksist-komünist bir devlet kurma hayali peşinde
gününü gün eden MAŞAlara
mahkum edilmemelidir.
Devlet şehit kanlarıyla boyanmış bu kutsal vatanın
doğusuna da batısına da aynı kararlılıkla sahip çıkmalı,
en yakın geçmişinde yaşadığı Çanakkale Ruhunu tekrar dirilterek
tüm halkını müşfikçe kucaklamalı, planları bozulan mihraklar da
hayal kırıklığına uğratılmalıdır.