Anadolu’dan Beklenen!

Tarık Sezai Karatepe

“Çiziktirip duruyorsun toprağı, dakikalardır.”

“Ölçüp biçiyorum, n’olacak hali Anadolu’nun…!”

“Haklısın, yoluna yordamına koymalı işi gücü. Bir seferberlik başlatmalı. Sürmeli çabamız, son fert ihya olana dek.”

“Önce bilmeli, biz kaç kişiyiz? Sonra sıvamalı kolları. Düşmeli yollara. Bir çağrıdır insandan insana. Envanteri çıktı mı kolay gerisi!

Ekmeli toprağı, milim bırakmadan. Dikmeli ağacı boydan boya. Denizlere haber salmalı, ‘Yelkenler fora!’ demeli.

Kazanan her fert, bir işçi almalı. Yirmi dört saatte, beş milyon emek, beş milyon iş. Üretimden gelen güçtür, umuda yelken açan. Gülen bir millet olmalı, etrafa neşe saçan!

Ulaşmalı, özgür beyinlerden hür bireylere. ‘Kanun’ değil, ‘hukuk’ demeli. ‘Eşitlik’ değil, ‘adalet’. Büyük meydanlar kurmalı. Tartışmalı, bağırmalı herkes; lisanınca.

Yasaklasaydı lisanı, yaratmazdı Yaradan!

……………..

Kinini gökyüzüne haykırmalı, sevgisini yeryüzüne.

Bastırılmış kişiliklerden, sindirilmiş ilişkilerden medet ummamalı. Dün’ü sorgulamalı, güvenle bakmalı yarın’a.

Kendine saygı duymalı, evvelce. Beğendiğini giymeli, giydiğini her yerde giymeli.

An’ına karışana, ‘Bu an benim. Ben vereceğim hesabını. Dersimi ben seçmeliyim, okulumu ben. Güvenliğimi sağlamalısın sadece, eğer becerirsen(!)’

…………….

Sınırını bilmeli, herkes. Çizmeyi aşmamalı. ‘Ben istedim, oldu!’ diyene,

 ‘Beni sen yaratmadın, hadi ordan! Bu aleme, sana kul olmaya gelmedim. Karışma, üstüne vazife olmayan işlere!

Sen git, Karabağ’ı Kül Eden’e haykır! İçeriye aslansın, dışarıya kedi! Kırdığın ceviz geçti bini, foyan çıktı artık, boyan döküldü meydana.

Durumdan vazife çıkardın, kodeslere tırmandın. Acil’in kapılarında aradın kurtuluşu! Hadi kurtuldun kodesten, kafesten.

Uykuların kaçmaz mı? İskelete çeviren asitten, can çekişen nefesten!

Anlamıyor musun? Seni sevmiyorlar, istemiyorlar seni. Anketlerden(!) murat, şerrinden emin olmaktır, sadece! Bu toprağın sesini dinlemedin. Gittin, dikine dikine.

Ölmeyi emrettin de, seyrettin sonra. Aymazlıkta üstüne yoktu. Akredite yalanın çoktu. İnceledin berbere, manava… varana dek.

İnce eleyip sık dokudun. İnceldiği yerden kopsun.

Canların bir kıymeti mi vardı ki senin katında(!) ‘Cahil cesur olur!’ Kutlu Önder’den bir fermandır, bilene.

Daha bir sarılır oldun cami duvarına. Eceli gelen……!’  

………………

Bürosundan vazgeçmez bürokrasi, ceketinden korkar bürokrat. Boza pişirir ensesinde Anadolu’nun, kendine demokrat. Unutmuştur yeminini hipokrat, ruhsuz şehirler kurar teknokrat!

Hiyerarşik bir efendiliktir, yılışık bir kibarlık…

Ne bir yol gösterir, ne bir yol açar, ne de çekilir yoldan. Sarılır namerde dört bir koldan!

………………

Her fert için bir kurs, bir doktor, bir rehber; uzmanından.

“Ya kaynak!”

“İnsan ve paradır, iki kaynak. Israf etmeden, dökmeden sağa sola. Sekizinci sınıfta aldın mı üniversiteye, dört yıl kazanç sana; kafadan.

Ele geçenle de mesleki eğitim kursları…. Yeraltı / Yerüstü coşmalı bir yandan. Kazılmalı madenler, öz kaynaklar öz’ümüzde kalmadı. Kurtulmalı ecnebiden.

Yarısını salmalı evrene, yetmiş milyon’un. Fethe çıkmalı kuzey’den güney’den. Donanmalı bilgiyle, davranmalı sevgiyle!

Atlas’ın ötesini düşünmeyeni n’eyleyim!

 N’eyleyim Kızılderili’yi toprağına kavuşturmayan ruhu! N’eyleyim Zapata’nın, düşünmeyen onurunu!

Zalime hiddet, haine müddet!

……………….

“Ya Istanbul!”

“Istanbul, saatini kur! Ayarla takvimini Anadolu’ya!”

……………….

“Sanki halktan bekliyorsun, bunları!”

“Tabi ki halktan. Değiştirirse bir millet kendini, değiştirir durumunu Hak. Değiştirmezse bir millet kendini, bela ona müstehak!

İstemedikçe halk, kötülük gelmez mutlak! Herşey Hakk’tan, isteyense halk!

“Bir anda olur mu değişim?”

“Aralanır kapılar selamla! Kalkar, zengin fakir bir anda! Şiveler bizim, ağızlar bizim! Yaradan var etti, dili lehçeyi.

Dokunulmazdır diller, söylemeli gönüller! Sen’i ben’i kaldır aradan! Yetmiş iki milleti, Bir’dir Yaradan!