“Ahlaksız!”

Tarık Sezai Karatepe

“Ahlaksız!”

 

Ahlaksız ‘tek’ değildir. Ahlaksızlar vardır, yanı başında.

“Yaptığın meşru, ne varmış bunda. Biz de yapıyoruz, ara sıra!” derler. Bağırır çağırırlar. Çok çıkar sesleri. Çok ve pek.

Dinleyelim:

“Sen benim namus bekçim misin kardeşim? Ne yapar yaparım! Hem sonra, ahlak devleti değiliz ki; laik devletiz şunun şurasında!

Bak tepemin tasını attırma, süründürürüm yüksek yargıda(!)

Çok istiyorsan eğer, yürrrü Arabistan’a, yahut İran’a! Bizde komün hayatı var. Adımız farklı sadece. Anadolu’ya uyarlanmışından.

Ortak yaşam içindir, mücadelemiz. Her şeyimiz ortak. Boşuna avucunuzu yalamayın. ‘Gözden düşürdük!’ sanmayın. Bölük pörçük yandaşlarımız, bizde toplandı bir haftadır.

Reytingimiz arttı. Anketler tavan yaptı. Siz bizi, olduğumuzdan farklı görüyordunuz, sadece. Kapalıydı gözleriniz. Bir garip hümanisttiniz.

Ama benzemeyiz, biz size. Sizin unuttuğunuz ayeti hatırlatayım isterseniz: Leküm diniküm veliye din.

Biz içeriz, seller gibi. Biz tozarız, yeller gibi. Biz uzarız, yollar gibi. Dünya, bu dünyadır. Sonumuz toprak! İçtiğimiz berrak olmasa da…

Aziz Nesin üstadın(!) dediği gibi: ‘Zorla cennete mi sokacaklar, bu Müslümanlar bizleri!’

İfşa edilmesin yaptığımız, ‘özel hayatın gizliliği’ne uyulsun. Yoksa olayın(!) kendisine karşı değiliz. Ortaya çıkmasınadır, şiddetimiz.

Alan razı, satan razı. Karısının sabrı genişse, kocasının midesi kaldırıyorsa, kelepçe de taktırmamışsa size ne! Eski köye yeni adet getirmek size mi düştü?

Sol ayrı, sağ ayrı; din apayrı. Biz mi öğreteceğiz dini size?

Nerden türediniz yine? Partinizi kapattık defalarca. Vekil’inize Meclis’i zindan ettik; uslanmadınız. Yeter artık, düşün yakamızdan!

Anadolu’ya kulak verelim, şimdi de:

“Düşeceğiz yakanızdan düşmesine de…! Dinsizin hakkından imansız gelse, eyvallah! Diyeceğimiz yok sizlere. İsterseniz, binlik salonlarda yapın yapacağınızı. Şarap kurnasında yıkanın. Tütüne boğun, birbirinizi.

Yiyin yiyin, kusun üstünüze. Hiç önemli değil. Karışmayın yeter ki bize. Zekatı inkar edip, fitre zekat zarfı toplatmayın, hırsızca.

Sabah akşam et götürüp mükellef sofralarda, uluorta bağırmayın bir anda:

‘Kurban ne vahşi bir eylem(!) Kanlar akıyor, cağıl cağıl!’ demeyin! Senede dört gün, ‘garip gurabanın’ boğazından geçene göz dikmeyin!

Deri polisi tutmayın, sokak başlarında arsızca. Alaska kürkü yeter size. Bari inkarda tutarlı olun, ihlasa yanaşmasanız da.

26 yıldır, ‘Düşman üret ki kutsallığın artsın!’ toplum mühendisliğiyle yerli lordlara kurban ettiğiniz alnı ak, yüzü açık, ay ışığı delikanlıların temiz kanından çekin ellerinizi yeter ki!

İnanın, yüzünüzü görmeyiz bir daha. Adınızı anmayız. Gelin hakkınızı verelim, hakkımızı verin. Kışlaklarınız olsun, yaylaklarınız da...

O zaman adını korsunuz:

‘Aslan gibi komünistiz. Ne o öyle. Sosyalistti, yeni sol’du, halkçılıktı! Nerden çıktı aslı varken!’ dersiniz.

Yaradan’ın insana çizdiği sınırı aştınız aşmasına da…. Bizim çocuklarımız terbiyeyi anadan babadan almak istiyor, senden değil. Kılık kıyafet yönetmeliği, Adem Resul’le, Havva Ana’dan beri var. Siz istemeseniz de!

Kürt’ü sevmezsiniz, biz severiz. Malazgirt’ten beri varız, acıda sevinçte gardaşız. Arap’tan hoşlanmazsınız, biz bağrımıza basarız. Libya’da Ömer Muhtar’dır pirimiz, Cezayir’de Emir Abdulkadir.

120 şafak sonra bu ülkenin Alevileri, Çingeneleri, Romanları, halinden memnun olmayan emekçileri size sırt dönecek. İyisi mi bu manzaraya kapayın, gözünüzü.

Arka bahçe gördünüz Alevi’yi. Oy deposuydu, başka değil. Çingene gönül eğlencesi, Roman ülkenin mozaiği(!)

Asır var ki sokağına asfalt, çeşmesine suyu çok gördünüz. Mozaik lafta! Çankaya size yetti de arttı bile!

Ellerinizi kollarımızdan çekin, omzunuz kırılmadan!