Fecr, Neşe ve Ümidin Başlangıcıdır

Fecr, Neşe ve Ümidin Başlangıcıdır

Bir sabah namazı programı olmanın ötesinde, Müslümanın vakit algısına yeniden vurgu yapmayı amaçlayan Çubuk Anadolu İmam Hatip Lisesi bu imkânı aramanın peşine düştü…

         Resmî takvimler ne olursa olsun, günümüzü ve saatlerimizi                                              tanzim etmek bizim işimiz deyip eskiler gibi “fecr” ile uyanıp “besmele” ile hayata karışmanın imkânlarını arıyoruz…

Okul müdürü Emrullah KILIÇ’ın teşviki, meslek dersleri öğretmeni Bekir Yıldırım’ın gayretleri, ilçe müftülüğünün ve Lokman ÖZTÜRK hocanın destekleriyle sabah namazında ışıltılı yüzler buluşuyor…

Kılınan namazdan sonra “İnsan,  insanın gölgesinde yetişir” düsturunu şiar edinen ve binlerce talebe yetiştiren “kandillerimiz”in hayatlarından örnekler sunuluyor… Bu bazen İmam Buhari, bazen Celal Hoca oluyor…

Akabinde, her hafta bir gönüllü Müslümanın ikramı olan kahvaltıya birlikte oturuluyor…

Ve sonra hayat “fecr” ile başlayıp” kuşluk” vaktine doğru evriliyor…

Memleketimizde 18. yüzyıldan itibaren başlayan değişimler  "kendisi olmayan" fakat "başkasına da uymayan" yeni insan tipini ortaya çıkarmıştır.

Bu yeni insanın en önemli özelliklerinden biri de yaşamını “24” saatlik zaman dilimine göre ayarlamasıdır. Artık yemeden içmeye tüm alışkanlıklar “saat” düzeninin eseridir... Ve yaşadığımız çağ da bunun esiridir….

Ahmet Hâşim, "Müslüman Saati" adlı denemesinde bu yeni hayatın hercümercini derinden duyarak anlatır : "İstanbul'u yenileştiren ve yerlisini şaşırtan istilâların en gizlisi ve en tesirlisi yabancı saatlerin hayatımıza girişi oldu der”  ve  eskiden kendimize göre günlerimiz ve saatlerimizin varlığını da belirtir. "Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi." Işıkla müsâvi, ışığa ayarlı ve ışık dolu günler... Pratik, basit, yorucu olmayan ve "geceleri dinlenmemiz için yaratılan" bir zaman tasavvuru...

Ahmet Haşim’e göre bu zaman birçok mukaddesi de içinde saklayan bir zamandı. Doğumlar, ölümler, evlilikler, törenler hep bu zamana bağlıydı.

Haşime göre yeni "ölçü" işte bu yüzden  bir zelzele gibi, zaman manzaralarını etrafımızda altüst ederek, eski "gün"ün bütün sedlerini harap etti ve geceyi gündüze katarak saadeti az, meşakkati çok, bulanık renkte bir yeni "gün" meydana getirdi. Bu, müslümanın eski mesut günü değil, sarhoşları, evsizleri, hırsızları ve katilleri çok ve yeraltında mümkün olduğu kadar fazla çalıştırılacak köleleri sayısız olan büyük medeniyetlerin acı ve sonu gelmez günüydü."

Ahmet Hâşim'in, saatlerin hayatımıza müdahalesiyle ilgili örneklerinden en dikkkat çekici olanı "fecir saati" ile ilgili olanıdır. Eskiden rüyasız uykunun sonu ve yıkanma, ibadet etme, neşe ve ümit başlangıcı olan fecir, artık hayatımızda başka bir hale girdi. "Birçoklarımız için fecir, artık gecedir. Ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bozuk çarşaflara dolaşmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz. Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık. Şimdi Müslüman evindeki saat, başka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor. Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz."

Ahmet Haşim bu toprağın sesi olarak şu harika cümlelerle “fecri” tarif eder.

 “Bizim memleketimizde fecir saati, Müslüman için rüyasız bir uykunun sonu ve yıkanma, ibadet, neşe ve ümidin başlangıcıdır. Müslüman yüzü, kuş sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellilerindendir. Kubbe ve minareleri o alaca saatte görmemiş olan gözler, taşa en ilâhî anlamı veren o muhayyirü’l-ukul mimârîyi anlamış değillerdir. Esmer camiler, fecrden itibaren semavî bir altın ve semavî bir çini ile kaplanır ve İslâm ustalarının bitmemiş eserleri o saatte tamamlanır. Bütün mâbetler içinde güneşten ilk ziya alan camidir. Bakır oklu minareler, güneşi en evvel görmek için havalarda yükselir.”

Peki biz, ahir zaman insanları, saatlere ve onun oluşturduğu zaman labirentine teslim olup, saatlerin bizi çekip çevirdiği çerçevede yaşamaya, hürriyetimizi kendi elimizle sınırlamaya hep mahkûm mu kalacağız? Yoksa resmî takvimler ne olursa olsun, günümüzü ve saatlerimizi tanzim etmek bizim işimiz deyip eskiler gibi “fecr”ile uyanıp “besmele” ile hayata karışmanın imkânlarını mı arayacağız?

  merkez-cami-vert.jpg      

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum