Yahya Kemal Okumaz mısın?

İstanbul, çağlar boyunca meydana getirdiği kültürel atmosferi sayesinde şairlerin ve sanatçıların dikkatini çekmiştir.

Şairlere ilham kaynağı olarak şiirlere konu olan İstanbul, tüm edebiyatçıların gözdesi olmuştur. Bugüne dek edebiyatımızın en güzel örneklerinin İstanbul Türkçe"si ile kaleme alındığını da unutmayarak İstanbul"u sadece edebiyatçıların değil, İstanbul"la ilgilenen ve sanatçı ruhu taşıyan herkesin ilgilisini çektiğini de belirtmek gerek.

Türk edebiyatında İstanbul"u konu edinmiş çok sanatçımız mevcuttur. Divan edebiyatımızda; özellikle de Nedim"in şiirlerinde “İstanbul”u bulup, o dönemin sosyal hayatını şiirlerle duyumsama imkânımız vardır. Her şair gördüklerinin arka planını sanatsal kaygılarla mısralarına taşırken, gönlündeki duygu yoğunluğunu da şiirine yansıtmıştır. Yani bir anlamda şair gördüklerini iç dünyasıyla harmanlayarak düşüncelerini dışa vurmuştur. Bu ister bir şehir, ister bir toplum, ister bir mimari yapı, ister dağlar, isterseniz gökyüzü ve bulutlar olsun fark etmez. Şair dış dünyadaki gözlemlerini kâğıda dökerken, duygusunun esiridir.

İşte İstanbul"la birlikte anılan iki ünlü isim: Yahya Kemal Beyatlı ve Orhan Veli Kanık.

Aynı dönemde yaşamalarına karşın, sanat anlayışları, dünya görüşleri ayrı olan bu iki ünlü ismin İstanbul"la ilgili yazdıkları şiirler de farklı bakış açılarının izlerini görmemiz doğaldır.

Yahya Kemal, 1884-1958 yılları arasında yaşamış, Türkiye tarihinin dil ve sanat hatıralarını, kültür mirasını duygu ve düşüncesiyle birleştirerek milli bir söyleyiş kazandıran şahsiyet.

Orhan Veli, 1914-1950 yılları arasında yaşamış, eski edebiyatımızı özellikle aruzu çok iyi kullanarak, duygudan çok akıla hitabeden, alaycı üslupla sıradan insanların gündelik yaşantısından bahseden, konuşma dilini şiire aktaran şahsiyet.

İki şairin eserlerinde ve düşüncelerinde doğdukları ve yaşadıkları çevrenin kültürel dokusunu taşıdıklarını gözlemliyoruz.

Çocukluğu Üsküp"te geçen Yahya Kemal Arapça ve Farsça bilmektedir.1902"de İstanbul"a gelmiştir.18 yaşında Paris"e giden şair daima ufuklar ötesini istemiştir. Destan şairi Yahya Kemal aynı zamanda vatan şairi olarak da ünlenmiştir.

O, bütün Türk vatanında en çok İstanbul"u sevdiğini ve şiirlerinde de bir vatan beldesi olarak, en çok İstanbul"u terennüm ettiğini açıklıkla belirtir.

Yahya Kemal, İstanbul"u bütün Türkiye"nin açıklanıp anlatıldığı bir şehir olarak görüp, sever.

Şair, Avrupa"da hayli üzgün olduğu ve vatana derin özlem duyduğu bir gün, “Bedri"ye Mısralar” adıyla dile getirdiği bir şiirde bütün bir vatan sevgisi anlamına

Gelmek"çün ikinci bir hayata,

Bir gün dönüş olsa ahiretten:

Her ruh açılıp da kâinata,

Keyfince semada tutsa mesken;

Talih bana dönse, zaikane,

Bir yıldızı verse malikâne;

Bigâne kalır o iltifata,

İstanbul"a dönmek isterim ben.

Mısralarıyla İstanbul sevgisini dile getirmektedir.

Orhan Veli"nin İstanbul sevgisi Yahya Kemal"in sevgisiyle örtüşmez. Çünkü Orhan Veli içinde yaşadığı İstanbul"dan hiçbir zaman ayrılmamıştır.

Bir başka ifade ile Orhan Veli, “O deryalar ki derya içinde deryanın kıymetini bilmezler” manasını üzerinde taşıyan bir şahsiyettir. O, İstanbul"da yaşadığından dışarıdan bakılan bir İstanbul"u görmemektedir. Bu da gayet normaldir. İçinde yaşadığı şehrin güzelliklerini görememektedir. Orhan Veli İstanbul"un tarihi, kültürel ve manevi dokusunu değil, çağının insanlarını gözlemler. Somut İstanbul"u anlatır. İskeleyi, balıkçıları, kahvehaneleri, sokakları, gemileri resmeder. Günlük yaşantıdan bahseder. Derinlik ve arka planı yoktur.

İlk şiirlerinde Ahmet Haşim, Necip Fazıl ve Cahit Sıtkı"nın izleri bulunan şairin dili akıcı ve sadedir. Sıradan insanların gündelik hayatından bahsederken, şiirde bütün edebi sanatları atar yerine yalın ve bir miktar hiciv taşıyan bir söyleyiş getirir.

Orhan Veli “Galata Köprüsü” şiirinde

Dikilir Köprü üzerine,

Keyifle seyrederim hepinizi,

Kiminiz kürek çeker sıya sıya;

Kiminiz midye çıkarır dubalardan;

Kiminiz dümen tutar mavnalarda;

Kiminiz çımacıdır halat başında;

Kiminiz kuştur, uçar, şairane;

Kiminiz balıktır, pırıl pırıl,

Kiminiz vapur, kiminiz şamandra;

Kiminiz bulut, havalarda;

Kiminiz çatanadır, kırdığı gibi bacayı,

Şıp diye geçer Köprü"nün altından;

Kiminiz düdüktür, öter;

Kiminiz dumandır, tüter;

Ama hepiniz, hepiniz...

Hepiniz geçim derdinde;

Bir ben miyim keyif ehli, içinizde?

Bakmayın, gün olur, ben de

Bir şiir söylerim belki sizlere dair;

Elime üç beş kuruş geçer;

Karnım doyar benim de.

Mısralarıyla Galata Köprüsü"nde gördüklerini resmeder. Görüldüğü gibi şiir cümlesinden çok, yalın, sade ve nesire dönük bir anlatımdır. Öte yandan seçtiği konu da Yahya Kemal"in İstanbul"una hiç benzememektedir.

Yahya Kemal"in “Hayal Şehir” şiirinde;

Git bu mevsimde, gurub vakti, Cihangir"den bak!

Bir zaman kendini karşındakini rüyaya bırak!

Başkadır çünkü bu akşam bütün akşamlardan;

Güneşin vehmi saraylar yaratır camlardan;

İlah isteyip eğlence hayalhanesine,

Çevirir camları birden peri kâşanesine.

Som ateşten bu saraylarla bütün karşıyaka

Benzer üç bin sene evvelki mutantan şarka

Mestolup içtiği altın şarabın zevkinden.

Elde bir kırmızı kâseyle ufuktan çekilen,

Nice yüzbin senedir şarkın ışık mimarı

Böyle mamur eder ettikçe hayal Üsküdar"ı.

O ilahın bütün ilhamı fakat anidir;

Bu ateşten yaratılmış yapılar fanidir;

Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı.

Az sürer gerçi fakir Üsküdar"ın saltanatı;

Esef etmez güneşin şimdi neler yıktığına;

Serviler şehri dalar kendi iç aydınlığına,

Ezeli mağfiretin böyle bir ikliminde

Altının göz boyamaz kalpı kadar halisi de.

Halkının hilkati her semtini bir cennet eden

Karşı sahilde, karanlıkta kalan her tepeden,

Gece, birçok fıkara evlerinin lambaları

En sahih aynadan aksettiriyor Üsküdar"ı

Mısralarında ahenk ve dil musikisi ön planda gelmektedir. Görüldüğü gibi Yahya Kemal şiirlerini yazarak değil, sanki mırıldanarak kendine en uygun kelimeyi arayarak söylemiştir. Zaten ona göre şiir, gözle değil, dille tekrarlanan bir sanattır.

Onun “Öz şiir odur ki dilde gezer mesel gibi mısra” şiir görüşünü özetlemektedir.

Yahya Kemal"in İstanbul"unu düşünürsek, çok süzülmüş bir İstanbul"a her kuşağın bakışı da, şehrin değişimiyle değişmektedir. Garip kuşağı İstanbul"a başka türlü bakmaktadır. Bu iki bakış arasındaki fark insan farkından kaynaklanmaktadır. Gözlemleri farklı iki insanın, sanat anlayışları farklı iki insanın farkıdır.

Örnek, Yahya Kemal, Koca Mustafapaşa"yı Osmanlı kültürünün devamı içinde anlatırken, Garip Kuşağından bir Orhan Veli tarihi perspektifi terk ederek bir başka anlatıyor.

Türk edebiyatı İstanbul"u Yahya Kemal"in şiirleriyle birlikte idrak etmiştir. Ancak, Yahya Kemal burada yalnız bırakılmıştır. O"nun ele aldığı konuları diğer şairler ele alamamışlardır. Çünkü Yahya Kemal, Balkan şehirleri ile kaybolan çocukluk mutluluğunu Osmanlı ile ve onun en güzel ve muhteşem tecellisi saydığı İstanbul"da aramıştır.

Şiirleri ifade bakımından yeni, ruh bakımından eski olan Yahya Kemal, kendisini milletinin tarih, kültür, ilim ve sanat dekoru içerisinde hissetmekten hoşlanır.

Öte yandan Orhan Veli"nin şiirlerinde duygudan çok akla hitap edilirken, geleneği inkâr ederek, şiirden imgeyi, ölçüyü, kafiyeyi ve bütün edebi sanatları atmak, yerine basit, yalın bir miktar hiciv taşıyan şaşırtıcı bir söyleyişe rastlarız.

Orhan Veli"de tabiat sevgisi, toplumsal eğilimler, yaşama ve insan sevgisi hep ön plandadır. Kısa ömründe Türk şiirini etkileyerek bir dönem açan Orhan Veli için Mehmet Kaplan “Cumhuriyet devri Türk şiiri” adlı eserinde;

“... Orhan Veli ve arkadaşlarının getirmiş olduğu yenilik, çağın felsefesine hakim olan “fenomonolojik idrak” ile de yakından ilgilidir. “fenomonolojik üslup” diye adlandırabileceğimiz bu tasvir tarzında, varlık, araya hiçbir düşünce, hatıra, çağrışım, benzetme v.b. girmeden doğrudan doğruya veriliyor. Bu üslup veya idrak tarzı, dil ve düşüncede büyük tasfiyeyi veya soyunmayı icap ettirir ki, Orhan Veli neslinin yaptığı da budur” değerlendirmesini yapmaktadır.

Orhan Veli, şiiri konuşma dilinin yapısı içinde ararken, eski şiirin belli bir azınlığa seslendiğini öne sürerek, yeni şiirin yaşama hakkını savunan insanların beğenilerine sunduğunu belirtmektedir.

Orhan Veli"nin şiire başladığı yıllarda, Türk şiirinde, özellikle toplumsal sorunların dile getirilmesi gündemdeydi. İlk şiirlerinde Milli Edebiyat anlayışının evrimleşmesiyle oluşan, “Beş Hececiler” ile yaygınlaşan şiir anlayışından ayrılmayan Orhan Veli, yer yer gündelik yaşamın gerçeklerini, toplumsallığını işlemiştir.

Orhan Veli, savaş yıllarında bile “İstanbul"u dinliyorum” şiiriyle duygusallığını bırakmayarak;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Önce hafiften bir rüzgâr esiyor;

Yavaş yavaş sallanıyor

Yapraklar, ağaçlarda;

Uzaklarda, çok uzaklarda,

Sucuların hiç durmayan çıngırakları;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Kuşlar geçiyor, derken;

Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.

Ağlar çekiliyor dalyanlarda;

Bir kadının suya değiyor ayakları;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Serin serin Kapalı Çarşı;

Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;

Güvercin dolu avlular.

Çekiç sesleri geliyor doklardan,

Güzelim bahar rüzgârında, ter kokuları;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Başında eski alemlerin sarhoşluğu,

Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;

Dinmiş lodosların uğultusu içinde

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir yosma geçiyor kaldırımdan;

Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar.

Bir şey düşürüyor elinden yere;

Bir gül olmalı;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

İstanbul"u dinliyorum, gözlerim kapalı;

Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;

Alnın sıcak mı, değil mi, bilmiyorum;

Dudakların ıslak mı değil mi biliyorum

Beyaz bir ay doğuyor, fıstıkların arkasından

Kalbinin vuruşundan anlıyorum;

İstanbul"u dinliyorum.

Mısralarıyla konuşma dilini yakalamaktadır. Orhan Veli, Garipçilerle başladığı bu yolculuktan sonra kendisi de olumsuzluklardan şikâyetçi olmaya başlar ve Garip"in ikinci baskısında “Şiirimiz bu hale gelmesinde galiba bizim neslin büyük payı var” itirafında bulunarak bu akımdan vazgeçer.

Şiirlerinde Süleyman Efendi"den Montör Sabri"ye; nasırdan, kevgire bütün bir orta sınıf insanının gündelik hayatından motifler veren Orhan Veli, şiirde toplumsal yapıyı ön plana çıkarır.

Yahya Kemal de ise derinlemesine tarih, kültür, medeniyet ve sorumluluk ön planda yer alır. Yahya Kemal geçmişten yola çıkarak, günümüze yolculuk yapar. Camiler, kubbeler, hanlar, köprüler ve onların halk içindeki işlevsellikleri Yahya Kemal"in şiirlerinde konu olarak yerine oturtulur.

Allah"a inanan ve ölümden korkmayan Yahya Kemal, yaşamaktan, aşk, dostluk ve güzelliklerden hoşlanır.

Bütün şiirlerini aruz vezniyle yazan Yahya Kemal, İstanbul"u Osmanlı medeniyetinin bir aynası olarak telakki ederek, İstanbul"un semt ve manzaralarını duygu ve düşüncelerine çerçeve yapan şiirler de yazmıştır.

Konuşma diliyle yazdığı şiirler arasında “Süleymaniye"de bayram sabahı” onun tarih, din ve millet görüşünü yansıtır.

Mevlana"dan beri kültürümüzde derin yer tutan “Sonsuzluk” veya “ahiret alemi” anlayışı Yahya Kemal"in şiirlerinde önemli yer tutmaktadır.

Şair, “Rindlerin Akşamı” şiirinde;

Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç;

Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç!

Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile,

Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle.

Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan

Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan

Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece.

Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince.

Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül!

Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül.

Mısralarıyla ölümden çekinmediğini haykırmaktadır.

Edebiyatımızın iki ünlü simasının İstanbul"la ilgili şiirleri çerçevesinde sanat, kültür ve inançlarıyla ilgili ipuçlarını yakalamaya çalıştım.

Sonuç olarak iki şairinde İstanbul"u sevdiğini görmekle beraber dünya görüşlerinin ve düşüncelerinin farklılığından olsa gerek iki ayrı İstanbul"un anlatıldığını da gözlemlemiş oldum.

Türk edebiyatında yapı taşları olan Yahya Kemal ve Orhan Veli"nin sadece İstanbul"la ilgili şiirlerinin karşılaştırıldığı bir konunun ele alındığında onların bütün yaşamlarının da birlikte değerlendirilmesi gerektiğine inanarak bölüm bölüm onların düşünce platformlarına da araştırmamda değinmeye gayret ettim.

Yahya Kemal ve Orhan Veli"yi daha iyi tanımamıza vesile olması ümidiyle.

KAYNAKLAR

1. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, Dergâh Yayınları, İstanbul 1977

2. Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Nihat Sami Banalı, MEB Yayını İstanbul 1976

3. Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, Tercüman Yayınları, İstanbul 1985

4. Gelişim Hachette, Sabah Yayınları, İstanbul 1993

5. Edebiyat Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları, İstanbul 1991.

Bu yazı toplam 785 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar