Rengine aşkın cümle boyandı

Rengine aşkın cümle boyandı

Hacıbayram Veli Hazretleri'ni Çubuk Ovasından II.Murat çağırtıyor.

Rengine aşkın cümle boyandı

 

On yedi yaşında bir Sultan: II. Murad. Bir Osmanlı başkenti: Edirne. Takvimin yapraklarını havalandıran bir rüzgâr: 1421. Vezirin haset ateşinde eritilip, Ahmet oğlu Numan"ın başına dökülen kurşun: “Devlet aleyhinde çalışıyor!” O halde getirilmeli huzura.

Daha bir yıl önce bastırıldı isyanı Bedreddin"in. Ya böyle niyetleri varsa Anadolu"da bayram havası estiren pirin? İnsanları öbek öbek bir araya getiren, imeceyle ektiren toprağı, hasadı kaldıran el birliğiyle, ya kalkışırsa ayaklanmaya, ne yapar Âl-i Osman! Zaman geçiyor. Yağmur suları dolduruyor boşlukları. Tez bir çavuş alsın gelsin onu Çubuk"tan.

Tebessüm ederek atıyor tohumları toprağa. Çubuk Ovası"nda bir tarlada buluyor çavuş onu. İsyancı mı bu! Bu orta boylu, beyaz sakallı nurlu ihtiyar! Tohumlar daha düşer düşmez yere filizleniyor. Yürüdükçe yeşeriyor toprak. Gülümsedikçe diriliyor kalp. Yakalamaya gelen yakalanıyor. Zincire vuracakken zincire vuruluyor. On yedi gün sürüyor yolculuk. Kırk gün yolculuk edip kendi şehrine varana on yedi gün ne ki! Ona kırk günlük bir ilâhî seyahat hazırlayan Somuncu Baba da Kayseri"den Şücâ-i Karamânî"yi göndermişti Ankara"ya. “ Al getir! O bize gerek!” demişti. O zaman davete icabet sünnettir diyerek yola çıkmıştı, şimdi “Ulülemr"e itaat vaciptir” diyerek gidiyor. Ebu Hâmid yani Somuncu baba bir bayramı iki bayram yapmış, Bayram ismini vermişti ona. Bakalım Edirne"de hangi bayram bekliyor?

II. Murad"ın genç yüzünü al basıyor görünce Hacı Bayram"ı. Âsi belledikleri mutî, itaate davet ediyor onları. Sultan var, Sultan var! “ Halka yaklaş fâsıklardan uzaklaş, iyilerle düşüp kalk. Hiç kimseyi küçümseme ve hafife alma. İnsanlığında kusur etme, sırrını hiç kimseye açma, hakiki bir yakınlık kurmadıkça, kimsenin arkadaşlığına güvenme!” diyor Hacı Bayram. Vezir, zehir koyuyor o sırada kâseye. Hacı Bayram Velî mırıldanıyor içmeden şerbeti: “Bunu biz içelüm, zararı sahibine olsun!” Besmele"yle Elhamdulillah arasında olup bitiyor her şey. Hasetle ihtiras arasında ölüyor vezir. Onunla ilgilenecek zaman değil. Hacı Bayram"ın gözü beşikte. Kucaklıyor şehzadeyi, üşümesin. Şehzade Mehmed"in gözlerine örtüyor gözlerini. “Fatih Mehmet! Feth-i mübîn müyesser ola!” diyor, babasını tepeden tırnağa ürperterek. “Ne sen göreceksin o günleri ne de ben! Onlar görecek: Oğlun Şehzade Mehmet, talebem Akşemseddin!”

Hediyeleri reddediyor Velî. Halka alın terini öğütledi zira. “Sanatınla meşgul ol! Çalış, kazan, ye, yedir! Alnının teriyle yaşa!” Bu yüzden Ogüst Mabedi"nin yanına kurduğu dergâhında “HU” diyor, bakırcılar, nalbantlar, değirmenciler, demirciler, yüncüler, ayakkabıcılar… Sultan ısrar ediyor hediye vermek için. Hacı Bayram çare arıyor: “ O halde vergi vermesin talebelerim.” Sultan “Âlâ!” diyerek yolcu ediyor Velî"yi Ankara"ya. Halk, bu! Çıkmazı “çıkar” yapıp intisab ediyor vergi vermemek için. Orta Anadolu"da Bayrâmî"den geçilmiyor. Sultan haber gönderiyor Velî"ye, haber versin diye hakiki şakirtleri. Hacı Bayram haber salıyor, toplansın Kanlıgöl"de, kim “Bayrâmî” diyorsa kendisine. İşte büyük bir Yörük çadırı kara. İşte mahşeri kalabalık. İşte Hacı Bayram iniyor atından. İşte o korkunç söz düşüyor meydana: “Hanginiz beni daha çok seviyor? Beni sevenleri kurban edeceğim bu çadırda!” Uğultu ve sessizlik… Bir adam çadıra giriyor hiç düşünmeden, sonra bir kadın. Kan akınca oluk gibi çadırın altından, kaçışıyor herkes, boşalıyor meydan. Koyunların kanı bu oysa. İşte Velî o iki canla çıkıyor dışarıya. Ve haber gönderiyor muaf tutulmasın vergiden Bayrâmîler. “Sultanım! Epi topu iki kişiymiş meğer!”

O halde kişi bilsin kendini, “Coşkun Deniz” kalbini deşelesin, “Tılsımlı Sır” açığa vursun inciyi. Şiirle söylesin buharlaşmasın diye kelam. Fakat önce tanımlasın şiiri. Nedir şiir? “Ermişlerin kerameti!” Peki ruhun mertebeleri? Tabiat, nefs, kalp ve sır. Ya izlenecek yol? Nefsini bilmek, hakikati görmek, aşk-ı ilâhî, zikrullah ve erimek Hakk"ta. Peki haritası nedir bu sisli yolun? Cezbe, yani çekim gücü aşkın, muhabbet, yani sevmesi Allah"ı kulun. Sonra şişirerek bu rüzgarla yelkeni, açılmak kavramak için evreni, “Sadelik”, “Doğallık” ve “Güzellik” adalarında, insanı sevmek… Hacı Bayram Velî bu, sevmek için tanımak gerektiğini biliyor. “ Sen, seni bil!” derken çıkacak yangının farkında. Ama ne çıkar, yanmada derman buluyorsa gönül. Ne varsa yeryüzünde, bu yangının rengiyle boyanıyorsa, ne çıkar dert ve gamla kaplansa kâinat. Yeter ki, “ Gerçi ki yandı gerçeğe yandı/ Rengine aşkın cümle boyandı!” beytini göstersin saat.

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.