Erdem Yazaroğlu

Erdem Yazaroğlu

ŞEHADETE KOŞANLAR...

Gazze'den Selâm Var...

İzzetli Gazze’den Selâmün Aleyküm!

Fedakârlık ve istikrarın yurdundan. Sabrın, Allah’ın kaderinden razı olanların mekânından. Bu mesajım Müslümanlaradır. Allah bilir belki bir daha fırsatımız olmaz. Bu yüzden bu kelimelerin bizim lehimize şahitlik yapmasını Allah’tan niyaz ederim.

İlk Mesajımız:

Biz Müslümanlar Allah’ı tekbir eder ve O’nun bize yazdığı kadere razı geliriz. Ne itiraz ederiz ne yüzümüzü ekşitiriz. Allah’ın zaferinden şüphemiz yoktur. Kurtuluşun çok yakın olduğundan ve beklemediğimiz yerden geleceğinden yana da şüphemiz yoktur.  Allah’u Teâlâ şöyle buyurdu:

“Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan Cennet’e girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine sıkıntı ve yoksulluk çekmişler öyle sarsılmışlardı ki Peygamber ve yanındakiler:

“Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” Bakara Suresi. 214. Ayet

Musibetler üzüntüler yaşadık. Kalplerimiz nefislerimiz sarsıldı ama yine de Allah’ın rahmetinden ümidimizi kesmedik. Allah, bize rahmetinden ümit kesmememizi emretti. Ümidimiz kırılmadı. Rabbine kavuşanların şehadetle şereflendiğine geride kalanları da çok yakın bir kurtuluş beklediğine inanıyoruz. Bu Allah için ne kadar da kolaydır.

İkinci Mesajım:

Bana kulak veren sen bizi duanla da olsa destekleyebilirsin. Dua Mü’minin silâhıdır. Küçümsemeyin! Elinden bir şey gelmiyorsa da Allah kıyamet gününde bağışlar ancak dua et! Çocuklarını etrafına al ve bize dua et! Secdede bize dua et! Sadaka ver ve dua et! Allah’tan korkarak bize dua et! Bizim en çok duaya ihtiyacımız var… Peygamberimiz aleyhisselatu vesselamın sıkıntıları artınca ellerini yukarı kaldırır ve dua ederdi. Cevaptan emin bir şekilde dua ederdi.

Üçüncü Olarak:

Bunu duyan her Müslüman bizim sesimizi doğuya- batıya her yere taşısın. Hâlâ ümmetin içinde uyuyanlar var! Ebabillerin gelmesini bekleyenler var! Eğer ebabiller gelirse hem sizi hem bizi taşlar! Ve La Havle ve La Guvvete İlla Billah. Burada yaşananları paylaşın. Haberleri paylaşın! Çocuklarımızın fotoğraflarını, her adımda olan enkazları…Gazze’de güvenilir bir yer yok. Binalar, siteler hiçbir uyarı olmadan insanların başına yıkıldı. İnsanlar, sevdiklerimiz yok edildi.

Bir ailede 100 şehit, diğerinde 50, diğerinde 40 şehit var. Bazıları ise hâlâ bekliyor. Bu sözleri yalnızca yarın kıyamet gününde Allah’ın önünde bir bahaneniz olsun diye söylüyoruz. Allah size;

-Müslümanlara ne yaptınız? diye soracak. Duan sınırlara mı takılıyor? Sokaklara çıkmanız, sesleriniz uyuyanları uyandırmıyor mu? En azından Allah’ın karşısında bir özrünüz olur. Hiç şüphe yok ki bu imtihanlar nimete dönüşecek. Bu zorlukların ardından nice güzellikler gelecek. Zifiri karanlığa rağmen gün doğacak. Zalimlerin karanlığı ve zulmü şiddetlendi. Allah zaman geçse de kullarına kurtuluş vaadi verdi. Bu olaylarda bizim en seçkinlerimiz öldü. Her ailenin en seçkini öldürüldü. Allah’a şükürler olsun. Uzatmak istemiyorum. Sizi Allah için seviyorum. Mesajımızı iletin! Sesimiz olun! Yerde akan kanımız olun! Harekete geçin! Sosyal medya dairesinden çıkın! Olayları daha da aktif hale getirin! Dua da aramızdaki vasiyetimizdir. Allah’ım bize vadettiğin kurtuluşu ver. Allah’ım bize vadettiğin kurtuluşu ver. Allah’ım bize vadettiğin kurtuluşu ver. Bize sabır ver. İstikamet üzere kıl. Güzel son ver. Bizi Salih kullarından eyle. Peygamberlerin, Şehitlerin, Sıddıkların, Salihlerin arasına al.

Emanetlerin kaybolmadığı Allah’a sizi emanet ediyorum. Buluşmamız belki Kudüs’te, Belki de ayrılığın olmadığı Adn Cennetlerinde olur. Esselâmü Aleyküm ve Rahmetullahi ve Beraketühü.

Ayetle Övülen Bir Kahraman: Enes bin Nadr

Enes bin Malik anlatıyor:

“Amcam Enes bin Nadr (r.a.) Bedir savaşına katılamamıştı. Bu ona çok ağır geldi:

–Ey Allah’ın Rasûlü! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer Allah Teâlâ müşriklerle yapılacak bir savaşa katılmayı nasîb ederse, neler yapacağımı elbette görecektir dedi. Uhud savaşına katıldı. Enes bin Nadr Uhud’da bozguna uğrayan Müslümanların hallerini görünce:

-Ey Müslümanlar! Eğer Muhammed (s.a.v) öldürülmüşse Muhammed’in Rabbi de öldürülmedi ya! Muhammed’in çarpıştığı dava uğrunda sizde çarpışınız! Allah’ım şu Müslümanların yapmış olduğu şeylerden dolayı senden af dilerim. Şu Müşriklerin Rasulullah (s.a.v) karşı işlemiş oldukları cinayetlerden de sana sığınırım diyerek tekrar savaş meydanına atıldı.

Kılıcına yapışmış olduğu halde savaş alanına doğru ilerlerken, bozguna uğrayıp geri dönen Sa’d b. Muazla karşılaştı ve:

–Ey Sa‘d! İstediğim Cennettir. Kâbe’nin Rabbi’ne yemin ederim ki, Uhud’un eteklerinden beri hep o Cennetin kokusunu alıyorum dedi. Sa’d daha sonra hâdiseyi Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) naklederken:

−Ben onun yaptığını yapamadım yâ Rasûlallah! demiştir.

Ardından Enes bin Nadr, Hz. Ömer’in ve Talha bin Ubeydullah’ın da içlerinde bulunduğu bir gurup Müslümanın yanına geldi. Bu sahabeler Peygamber Efendimizin (s.a.v) şehit olduğu haberine inanmışlar ve üzüntüsünden kılıçlarını bırakmışlardı.

Enes bin Nadr onlara:

-Sizi böyle oturtan nedir? diye sordu.

Onlar:

-Rasûlullah (s.a.v) şehit edilmiş dediler.

Enes bin Nadr:

-Rasûlullah şehit edildiyse hiç şüphesiz Allah Hayy’dır. Rasûlullah’dan sonra siz sağ kalıp da ne yapacaksınız? Kalkın! Sizde Rasûlullah’ın can verdiği dava uğrunda can verin dedi.

Uhud’daki savaş alanında Müşriklerle çarpışarak şehit oldu.

Savaştan sonra amcamı şehîd edilmiş olarak bulduk. Vücûdunda seksenden fazla kılıç, mızrak ve ok yarası vardı. Müşrikler müsle yapmış; burnunu, kulaklarını ve bazı organlarını kesmişlerdi. Bu sebeple onu kimse tanıyamadı. Sadece kız kardeşi parmak uçlarından tanıdı.

 İşte bu âyet, amcam ve onun gibiler hakkında nâzil oldu:

“Mü’minler içinde öyle yiğitler var ki, Allah’a verdikleri söze dâimâ bağlı kalmışlardır. Onlardan kimi sözünün gereğini yerine getirip O’nun yolunda can vermiş, kimi de sırasını beklemektedir. Onlar, verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” Ahzâb Suresi. Ayet 23.

KAYNAKÇA:

Müsned, III, 128, 167, 194, 201, 253.

Buhârî, “Cihâd”, 12, “Ṣulḥ”, 8.

İbn İshak, es-Sîre, s. 309.

Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 280, 307.

İbn Hişâm, es-Sîre, III, 83, 124-125.

İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), I, 155-156.

İbn Hacer, el-İṣâbe, I, 74; IV, 301.

Köksal, İslâm Tarihi (Medine), III, 170-172.

 

Bu yazı toplam 2210 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
19 Yorum