Erdem Yazaroğlu

Erdem Yazaroğlu

SAMİMİYET, SORUMLULUK, TUTARLILIK

BEN BURADA İKİ TANE İSLÂMİYET GÖRÜYORUM.

İbrahim Hakkı hazretleri, Erzurum’da yaşamış büyük bir âlimdir. Etrafını; ilmiyle, irfanıyla, sohbetleriyle aydınlatmış örnek bir şahsiyettir.

İbrahim Hakkı Hazretleri zamanında yakın köylerden bir köy halkı, iftar yemeği sonrası sohbet vermesi için, İbrahim Hakkı hazretlerini köye davet ederler. Bunun için köyün Ermeni uşağını görevlendirirler. Uşağa bir at verip, davetiyeyi kendisine teslim ederler. Sonra da şöyle tembih ederler:

–Bak, bizim filân köyde İbrahim Hakkı diye bir âlimimiz var. Oraya gidiyorsun, kendisine davetimizi iletiyorsun. Sonra onu ata bindirip, iftar yemeğine yetişecek şekilde getiriyorsun. Sakın hürmette bir kusur etmeyesin, sonra karışmayız ha!..

Mevsim Ramazan mevsimidir ve hava oldukça sıcaktır. Ermeni uşak, yola revan olur. Uzun süren bir yolculuktan sonra köye ulaşır ve köylülerin davetini İbrahim hakkı hazretlerine iletir. Ermeni uşak, İbrahim Hakkı hazretlerinin ata binmesini rica eder ve onu köye götüreceğini söyler.

İbrahim Hakkı hazretleri; yolun uzun olduğunu, atın zayıf olduğunu, iki kişinin aynı anda ata binemeyeceğini ve münavebeli binilmesi gerektiğini söyler. Ermeni uşak ata binme teklifi karşısında şok olur. Pek rastlamadığı bir durumdur. Çünkü kendisi hizmetçidir. Hizmetçinin ata bindiği nerde görülmüştür? Ermeni, İbrahim hakkı hazretlerine der ki:

Aman efendi hazretleri, siz çok iyi bir insansınız. Ama ben ata binmek istemiyorum. Sizinkiler beni atın üzerinde görürse, linç ederler. Siz binin, ben atı yedeğimde çekeyim der.

İbrahim Hakkı hazretleri, Ermeni’yi ikna edip ata bindirir. Ayrıca ona yol erzakı da ayarlar. Nöbetleşe ata binerek, köye doğru yol alırlar. Bir yandan da derin bir sohbete dalarlar.

Bu arada Ermeni hizmetçinin içinde, müthiş bir iç savaş başlamıştır. Bir yanda köylüleri gözünün önüne getirir, diğer yanda İbrahim Hakkı hazretlerinin yapmış olduğu insanlığı. İkisi arasında çok büyük fark görür. İbrahim Hakkı hazretlerinin büyük bir insan olduğunu takdir eder.

Köye yaklaştıklarında binme sırası Ermeni’ye gelmiştir. Ermeni, İbrahim Hakkı hazretlerine köylülerden çekindiğini, binme sırasını kullanmayacağını söylese de, İbrahim Hakkı hazretleri onu ikna ederek ata bindirir. Ermeni atın üstünde, İbrahim Hakkı hazretleri atı yedeğinde çekerek köye giriş yaparlar.

Bu manzarayı uzaktan gören köylüler, büyük bir öfkeyle Ermeni’ye hücum ederler:

–Biz sana âlimimize hürmette kusur etme demedik mi, diye azarlayacak olurlar. Bunun üzerine İbrahim Hakkı hazretleri, köylüleri ikna eder… Yolun uzun olduğunu, Ermeni’nin de bir insan olduğunu, atın ise zayıf olduğunu, ikisinin sırayla binmesinin en uygun olan davranış olduğunu ve bunu kendisinin istediğini söyler.

Bunun üzerine köylüler Ermeni’ye hemen şu teklifi yaparlar:

–Gördün mü dinimizin yüceliğini… Bak, âlimimizi attan indirip, seni ata bindirdi. Çabuk dinimize gir. Ermeni acı, acı gülerek cevap verir:

Ben burada iki tane İslâmiyet görüyorum. Birisi İbrahim Hakkı hazretlerinin, diğeri sizin. Ben sizin dininize asla girmem. Ama İbrahim Hakkı’nın dinine girerim der ve Müslüman olur.

Çıkarılabilecek Muhtemel Dersler:

Burada ki fark yaşantıdır. Söylenilenlerin hayata dökülmesidir. Tutarlılıktır. Kişisel bütünlüktür. Algı-söz-eylem uyumudur.

–Dilden dökülen İslâm değil, halden dökülen İslâm insanlara tesir eder. Beden de konuşur. Tavırlar, bedenin konuşan kelimeleridir. İşitip anlayacak kulak, görüp okuyacak göz gerek! Kaliteli insan olmadan, kaliteli Müslüman olmaya çalışmak; beyhude çabadır, abesle iştigaldir. Çünkü, hakiki İslâmiyet, hakiki insaniyetle kaimdir.

-“Kim olduğun öyle bağırıyor ki, ne dediğini duyamıyorum bile!”

-Söylediklerini yaşayan insanlar, etrafına müthiş bir enerji yayarlar.

-Samimiyet ve tutarlılık, kişiyi, diğer insanların gözünde devleştirir.

–Eğer bizler İslâm’ın güzelliklerini;

-sözlerimizle,

-fiillerimizle ve

-hallerimizle gösterebilseydik,

Sair dinlerin müntesipleri de guruplar ve cemaatler halinde İslâm’a gireceklerdi. Said-i Nursi (r.h)

–Dr. Muhammed İkbale: İslam’ın Batıda daha hızlı yayılması için ne yapabiliriz, diye sorulunca şöyle cevap vermiş:

–Şu anda yeryüzünde yaşayan Müslüman’ların, İslam’ı temsil etmediğini Batı’ya itiraf ediniz. Batılılar o zaman Müslüman olur.

–Dil ne söylüyor, ayak nereye gidiyor iyi bakmak gerekir. Ayak dilden ayrı yürüyorsa, ikisini de bırakın gitsin.

–Söylenilenlerle değil, hissettirilenlerle ilgileniyorum.

Bedenin de bir dili vardır ve bedende konuşur. Davranışlar, bedenin dilidir. Onun konuştuklarını anlamak ince sanattır.

–İnsanı da bir kitap gibi okumak gerekir.

–İnsan, Allah’ın en muhteşem sanatıdır. İnsana saygısı, merhameti olmayanın Allah’a saygısı sahtedir!

(Elbette sevgi ve saygı, Cenab-ı Hak’ın çizdiği sınırlar içinde makbuldür.)

–Müslüman olmamı on yıl geciktiren Müslümanlardan, Ahirette davacı olacağım.Cat Stevens (Yusuf İslâm)

–İnsan güç ve kudret karşısında eğilir. Ama sevgi ve şefkat karşısında diz çöker. (Bu kuralın tek istisnası, lehinde ve aleyhinde olan şeyleri ayırt edemeyen ahmaklar ve celladını kutsayan mazoşistlerdir.)

–İncelik ve zarafetten yoksun insanlar, bol çam devirirler, çok kalp kırarlar.

Dini-dar olmak, dindar olmak demek değildir.

–Peygamber Efendimizin (s.a.v):

–“Allah’ım!

 İki Ömer’den birisiyle bu dini güçlendir.” duası niçin Hz. Ömer (r.a) hakkında kabul gördü de Ebu Cehil (Ömer Bin Hişam) hakkında kabul görmedi?

Çünkü, Hz. Ömer’in (r.a) insani kalitesi, Ebu Cehil’den çok üstündü.

Hz. Ömer (r.a) cahiliye döneminde bile; mert, cömert, yiğit ve sözüne güvenilir bir insandı.  Ebu Cehil ise; korkak, kaypak, düzenbaz ve zalim bir insandı.

Bu yazı toplam 4696 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
23 Yorum