
Erdem Yazaroğlu
SAMİMİYET, SORUMLULUK, TUTARLILIK-2
Allah Rızası İçin Yarım Ekmek İstedim…
Büyük Mutasavvıf, İmam-ı Şibli hazretleri zamanında, çok zengin bir fırıncı varmış. Bu fırıncı İmam-ı Şibli’yi ne kadar çok sevdiğini anlatıp, dururmuş… Ama parayı çok seven fırıncı, bir defa olsun İmam-ı Şibli Hazretlerini ziyaret etmeyi düşünmezmiş. Zamanı ve fırsatı olmadığını mazeret gösterirmiş.
İmam-ı Şibli hazretlerine yakın olan kişiler, fırıncının bu muhabbetinden bahsetmişler…
–Sizi görmeyi çok istiyor, ama işinin yoğunluğundan ziyaretinize gelemiyor demişler.
İmam Şibli Hazretleri;
–Madem o gelemiyor, biz gidelim diyerek fırıncının çalıştırdığı fırına gitmiş:
–Allah rızası için diyerek fırıncıdan yarım ekmek istemiş.
Fırıncı Öfkeli bir şekilde bağırmış:
–Utanmaz herif! Sapasağlam adamsın, dileneceğine git, çalış. Her gelene yarım ekmek verirsem bu fırın iflâs eder deyip, dilenci kılığında gelen imam-ı Şibli hazretlerini fırından kovmuş. İmam-ı Şibli sessiz, sedâsız fırından ayrılmış.
Olaya şahit olanlar, fırıncıya demişler ki:
–Sen ne yaptığını biliyor musun?
Fırıncı söylenerek:
–Ne yapacağım, bu dilenciyi kovdum.
Yanındakiler:
–Bu kovduğun kişi, yıllardır özlemiyle yanıp tutuştuğun İmam-ı Şibli hazretleridir. Git ve özür dile.
Fırıncı baltayı taşa vurduğunu anlayınca, koşarak fırından çıkıp İmam-ı Şibli hazretlerinin peşine takılmış. İyice yaklaştıktan sonra:
–Aman Efendi hazretleri, ben ettim siz etmeyin, affedin. Zat-ı âlinizi tanıyamadım. Eğer tanısaydım, hiç böyle davranırmıydım? Ne olur beni affedin, ne isterseniz yaparım diyerek yalvarmaya başlamış…
İmam Şibli hazretleri gayet sakin:
–Seni bir şartla affederim…Benim hatırım için Bağdat meydanında, yüz altınlık bir ziyafet vereceksin.
Fırıncı:
–Aman efendim, yüz altının sözü mü olur, zat-ı âlinizin hatırı için bin altınlık bir ziyafet vereyim. Yeter ki siz beni affedin demiş.
Beklenen gün gelmiş. Gerçekten fırıncı bin altınlık mükemmel bir ziyafet vermiş. İnsanlar yiyip içtikten sonra, ağzı laf yapan birisi, kemali edeple İmam-ı Şibli Hazretlerine hitaben:
–Muhterem Efendim, İnsanlar cennetle müjdeleyecek, cehennemle korkutacak, bir sohbet irad etmenizi sizden bekliyorlar demiş.
Bunun üzerine İmam-ı Şibli hazretleri ayağa kalkarak:
–Cennetlikleri bilmiyorum ama Cehennemlik birisi varsa bu fırıncıdır. Herkes pür-dikkat dinlerken İmam Şibli devam etmiş:
–Allah rızası için yarım ekmek istedim, vermedi. Ama benim hatırım için bin altınlık bir ziyafet verdi. Ey aklıselim Müslümanlar, bu nasıl bir Müslümanlıktır?
Çıkarılabilecek Muhtemel Dersler:
-Burada İhlâs’ın sırrı vurgulanmaktadır. İhlâsın zıddı riyadır. Riya ise maneviyatın kanseridir.
-Riyakâr samimi değildir, hasbi değildir ama hesabidir. Yaptığı iyiliklerin Allah tarafından bilinmesi onu asla tatmin etmez, mutlaka insanlarında bilmesi gerekir. Allah muhafaza buyursun. Amin.
-Riyakâr dehşetli bir algı-tapardır ve aynı zamanda gizli şirk halindedir. Allah muhafaza buyursun. Amin.
-Kim olduğun öyle bağırıyor ki, ne dediğini duyamıyorum bile!
-Samimi adam mazeret değil, maharet üretir.
-Yapılan her şey Allah için, yapılmayan her şey de Allah için olmalıdır. Buna ihlâs denir.
-“Evliyaya, Allah için olmayan muhabbetler boşa gider.” (Sözler, 32. söz).
Biz Hak Davamız İçin Cübbemizi Bile Veremiyoruz!
Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri zamanında, Bağdat’ta yaman bir hırsız türemiş. Bu hırsız insanların; canını, malını, namusunu talan ediyormuş. Halk bunun hakkından bir türlü gelememiş. Sonunda büyük bir tuzak kurmuşlar…Köşeye sıkışan hırsız, evlerin çatılarından koşarken, düşerek feci bir şekilde can vermiş.
İnsanlar nefretle hırsızın cesedini tekmelerken, uzaktan Cüneyd-i Bağdadi hazretleri görünmüş. Halk saygıyla kendisine yol vermiş. Bir yandan da bu büyük Velinin hırsıza nasıl bir muamele edeceğini merak ediyorlarmış. Cüneyd-i Bağdadi Hazretleri hırsıza doğru yaklaşmış ve eğilerek hırsızın cübbesinin ucundan hafifçe öpmüş.
Halk bu çelişkiyi anlamayarak hayretle ve birazda kızgınlıkla sormuşlar:
–Aman Efendi hazretleri, bu yaptığınız doğru mu? Bizler bu hırsızı yakalamak için aylardır peşindeyiz. Nihayet yakalanacağı sırada düşerek can verdi. Siz ise eğilip cübbesini öptünüz. Bunu size yakıştıramadık!
Cüneyd-i Bağdadi hazretleri davranışına açıklık getirmiş:
–Bu hırsız adam, batıl davası için canını bile verdi. Bizler ise hak olan davamız için, cübbemizi bile veremiyoruz. Davasına olan sadakatinden dolayı eğilip, cübbesini öptüm.
Çıkarılabilecek Muhtemel Dersler:
-Evet, samimiyet batıl bir davada bile olsa, netice verir. Samimi olanlar batıl bir davada bile olsalar kazanırlar. Çünkü dünya imtihan yeridir. Allah çalışana verir.
-Samimiyet pazarlıksızdır.
-“İnsana çalışmasından başka bir şey verilmemiştir” (Necm Suresi, 39).
Bu ayet-i kerimede dikkatimizi çeken bir husus; İnsana diyor, Mü’min’e demiyor.
-Bazı insanlar, yaşanan hadiselerden ibret almadıkları için, ibret olurlar.
-Büyüklerin sözleri, sözlerin büyükleridir.
Psikiyatri Tedavisi Gören Hasta, İntihardan Niçin Vazgeçti?
İngiltere’de psikolojik tedavi gören bir kadın, gecenin yarısında doktorunu telefonla arayarak intihar etmek istediğini söyler. Doktor, tüm ikna kabiliyetini kullanarak hastasını intihar fikrinden vazgeçirir ve ondan kesin söz alır. Hastasından kesin söz alan doktor, sabahleyin ofisine gelmesini ve birlikte kahve içmek istediğini söyler. Hastası, bu teklifi memnuniyetle kabul eder.
Sabah olunca kadın, doktorunun ofisine gider ve teşekkür eder. Birlikte kahvelerini yudumlarken doktor, kadına sorar:
–Anlattıklarım içinde sizi en çok hangisi etkiledi ki, intihar etmekten vazgeçtiniz?
Kadın şöyle cevap verir:
–Anlattıklarınızın hepsini tedavi süresince âdeta ezberlemiştim. Hiçbirisi beni etkilemiş değil. Beni etkileyen tek neden, gecenin yarısında uykusunu benim için bölen ve bana ücretsiz iki saatini ayıran bir insanın varlığıydı. Bu samimiyeti gördüm ve hayatı hala yaşanmaya değer kabul ettim. Bu sebeple intihardan vazgeçtim.
Çıkarılabilecek Muhtemel Dersler:
-Evet, samimiyet öyle bir iksirdir ki, hayattan umudunu kesmiş insanlara yeni bir hayat bahşeder. Samimiyetsizlikten kuruyan canlara, can katar.
-Söylenilenlerle değil, hissettirilenlerle ilgileniyorum.
-İletişimde sözün algı değeri, en fazla yüzde yirmidir. Ne kadar etkileyici konuşursanız konuşunuz, sözün ruha dokunuşu yüzde yirmiyi geçmez. Ama samimi ve hasbi davranışlar, insan ruhuna öyle güçlü dokunuşlar yapar ki, o insan sizi ömrü boyunca unutmaz, unutamaz ve o insanı âdeta fethedersiniz!
-Her dindaş, duygudaş değildir.
-Samimiyet süslü lâflarla değil, hasbi davranışlarla ortaya konur.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.