
Erdem Yazaroğlu
RUHLARIMIZI DİNLENDİRELİM-6
1-Önce İman Sonra İslâm Eğitimi Verilmeli
Birçok aileden duymuşuzdur…
Çocuklarımız namaz kılmıyor, ibadetlerini yapmıyor ya da sürekli biz hatırlatıyoruz, gönülsüzler isteksizler vesaire.
Her eylem bir düşüncenin yani bir fikrin çocuğudur. Fikir ne kadar güçlü olursa eylemde o kadar güçlü olur. Fikir fakiri bir insanın, eylem zengini olması beklenemez. Güçlü fikir, yakıcı arzu ve doğru metotla buluştuğunda tesirini gösterecektir.
Bir Mü’minin ibadetlerle ilgili gerekçeleri çok zengin olmalı, çok güçlü olmalı. Bakınız, Mekke İman okuludur, Medine İslâm okuludur.
İmani ayetler Mekke’de, İslâmi ayetler Medine'de inmiştir. Haramların birçoğu iman kökleştikten sonra gelmiştir. Bir kısmı aşama, aşama yasaklanmıştır. (içkinin haram kılınması örneğinde olduğu gibi) İman açısından kendini beslemeyen bir insanda, yeterince paradigmaları oluşmamış bir insanda, manevi açıdan bir güç ve kuvvet oluşmaz.
İman Esasları kişide manevi bir güç ve kudret oluşturmalıdır. Maddi hizmetleri yerine getirmek için maddi bir güce ihtiyaç vardır. Manevi hizmetleri yerine getirmek için manevi bir güce ihtiyaç vardır. Adam boğa gibi güçlüdür apartmanların son katına sırtında 80 kilo 90 kilo yük taşır. Ama abdestle beraber sadece 10 dakikasını alacak ruhen ve bedenen çok hafif olan namaza gelince altında ezilir. Bu yükü taşıyamaz. Ağır geliyor der. Çünkü manevi kudreti ve gücü yoktur. Çünkü manevi açıdan beslenmiyordur. Ruhun manevi vitaminlerini düzenli olarak almıyordur.
Mesela bir kadın evine gelecek bir misafir için bir gün öncesinden hazırlıklara başlar. Kapı kollarına kadar temizlik yapar. Bir maraton koşucusu gibi saatlerce bir o yana bir bu yana koşuşturur durur. Saatlerce yorulur. Ama on dakika sürecek bir namazı kılmak için manevi güçten yoksundur. Kılamaz, kılmak istemez. Çünkü manevi açıdan güçsüzdür.
İmanın güçlenmesi, amelleri de güçlendirir. O yüzden düzenli olarak imani sohbetlere gitmeli ve imani meseleleri anlayarak, içselleştirerek, zerrelerimize sindirerek, mütalaa etmeliyiz. Her gün manevi vitaminlerimizi düzenli olarak alırsak, ibadetlerimiz için gerekli olan manevi gücümüz artacaktır.
Günümüzde yapılan en büyük yanlış; temeli kubbenin üzerine, kubbeyi temelin altına inşa etmeye çalışıyoruz.
2-Ümmü Eymen'in Gözyaşları ve Asıl Felâket!
Hz Ebu Bekir (r.a):
–Kalk, Ümmü Eymen radıyallahu anhâ’ya gidelim, Rasûlullah (s.a.v) yaptığı gibi biz de onu ziyaret edelim, dedi.
Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağladı.
Onlar:
–Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki nimetin Rasûlullah (s.a.v) için çok daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun? dediler.
Ümmü Eymen:
–Ben onun için ağlamıyorum. Ben Allah katındaki nimetlerin Peygamber Aleyhisselâm için elbette daha hayırlı olduğunu biliyorum. Ben, vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum, dedi; Ebû Bekir ve Ömer’i de duygulandırdı. Ümmü Eymen ile birlikte onlar da ağlamaya başladılar. (Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe 103).
Rasulullah’ın (s.a.v) vefatından daha büyük felâket, vahyin kesilmesidir.
Vahiy sona erdiğine göre asıl büyük felaket, bizim vahiyle bağlantımızın kesilmiş olmasıdır.
Vahiyle bağlantımızın kesilmesi hayat ünitemizle bağlantımızın kesilmiş olması demektir. Hayat ünitesinin fişi çekilince nasıl kalp duruyorsa, vahiyle bağlantımız kesildiğinde manevi kalbimiz durur ve nefes alıp veren bir ölüye döneriz manevi açıdan. Allah muhafaza buyursun. Amin.
3-Bilgisiyle Dalâlete Düşenler...
Karun, Hz. Musa ve Harun’dan sonra Tevrat’ı en iyi bilen kişiydi. Bu bilgisi onu kurtarmaya yetmedi.
Belam İbni Baura’da, Karun gibi hak ve hakikati çok iyi biliyordu. Ama cehliyle değil, nefsiyle küfre düştü.
"Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (o kitaptaki peygamberi), öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Buna rağmen onlardan bir gurup bile bile gerçeği gizler." (Bakara Suresi.146). Ama bu bilgileri onları iman etmeye yetmedi. Çünkü peygamberi kendi kavimlerinden bekliyorlardı.
Şeytan meleklerin reisiydi ve çok özel bilgilere sahipti. Ama bilgisi onu kâfir yaptı. Şeytan ateist değil ve Allah’a ve Ahiret gününe de inanıyor. Bütün bunlara rağmen kâfir, inkârı cehilden değil, kibirden.
Ebu Cehil, (Ömer Bin Hişam) Mekke’nin en bilgili adamıydı. Peygamberimizi asla yalancılıkla suçlamadı, suçlayamadı. Çünkü onun hak peygamber olduğunu biliyor ama iman etmiyordu. Yani bilmesine rağmen iman etmiyor, inkâr ediyordu. Niçin? Çünkü, peygamberliğin kendisine gelmesini bekliyordu.
Gerek geçmiş çağlarda, gerek günümüzde bilgisiyle dalâlete düşen çok insan vardır. Örnekleri çoğaltmak mümkün, bu kadarı yeterli.
Yani inkâra ve küfre düşmede tek sorun bilgi eksikliği değil, teslimiyet eksikliği. Yüzden yüz bilgiyle donanmasına rağmen kalbi teslim olmuyorsa, yapacak bir şey yok. Kalbi Allah’tan yana değil, şeytandan yana meylediyorsa yapacak bir şey yok. Artık onu inkâr ettiği cehennemle baş, başa bırakmak gerekir. Bilimsel, bilimsel yansın orada…
Ey Nefs-i Emmare!
Seni birazdan ameliyat edecek doktorun, hastalıkla ilgili olarak, ameliyatla ilgili olarak, ameliyat edeceği bölgeyle ilgili olarak, ameliyattan önce ve sonra kullanacağın ilaçlarla ilgili olarak, hatta ameliyat ekibiyle ilgili olarak, senin aklını gereken bütün bilgilerle donatmadığı halde, ona teslim oluyor canını emanet ediyor, bıçağın altına yatıyorsun ona güveniyorsun da, düşmanlarının şahadetiyle; en doğru sözlü olan, en güvenilir olan, hayatı anlama ve anlamlandırma rehberimiz olan Hz Muhammed’e ve Kur’an-a gelince sürekli delil aramak ha…
Bu ne çifte standart ey nefs-i emmare!!!
Çıkarılacak Ders:
Mü’imin olan söze, Münafık olan göze inanır. Firavun dalgaların arasında boğulmak üzereyken perdeler kaldırıldı ve gerçeği bütün çıplaklığıyla gördü ve hemen iman ettim dedi. Ama geç kalmıştı. Çünkü, yeis halindeki iman makbul değildir. O yüzden asıl olan Peygamberlerin sözüne güvenmektir.
4-En Acınacak İnsan
En acınacak insan;
Dünyanın fakr-u zaruretiyle ahiretin azabı üzerinde birleşen insandır.
“Dünyada yorgun argın çalışır.
Ahirette de alevli azaba yaslanır.”
En acınacak insan; Suret çirkinliğiyle, siret çirkinliği üzerinde birleşen insandır.
En acınacak insan; hayat için lazım olan farkındalıkları edinmediği için,hayatı gecikmeli tarifeden öğrenip, çok büyük bedeller ödeyen insandır.
En acınacak insan; Evlilik öncesi sadece bir kelimeyi öğrenmediği için, yaptığı evlilikle hem dünyasını hem ahiretini harap eden insandır.
En acınacak insan; Bir başkasının dünyasını kurtarmak için, kendi ahiretini kurutan ve karartan insandır. Ahiretini, dünyasını kurtarmak için bedel olarak harcayan insandır.
En acınacak insan; Bir başkasını teselli edeceğim diyerek geç saatlere kadar oturup, sonra nur topu sabah namazını kaçıran, kazaya bırakan insandır.
En acınacak insan; Kendisine zor günlerinde iyilik edenlere ihanet eden, kendisine zulmedenlere ise muhabbet gösteren karaktersiz ve güce-tapar insandır.
En acınacak insan; Sadece başörtüsüne ve namazına aldanarak almış olduğu hanımının sonu gelmez isteklerine yetişmek için, takvasından dininden birer, birer ödün vererek manevi yönden hızla eriyip tükenen insandır.
En acınacak insan; Özgüveni yeterince gelişmediği için “sığıntı ilişkiler içinde” özgünlüğünü tüketen, acıkan cesedini doyurmak için ruhundan parçalar kesip yiyen insandır.
Kendisini gerçekleştiremeyip, bir orijinal olarak geldiği bu dünyadan bir kopya olarak çekip giden insandır.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.