
Erdem Yazaroğlu
PEYGAMBER EFENDİMİZİ (s.a.v) AĞLATAN HADİSELER
Peygamber Efendimizi (s.a.v) Ağlatan Hadiseler:
1-Enes İbni Mâlik (r.a) şöyle dedi:
Resûlullah (s.a.v) bir benzerini daha önce asla duymadığım pek etkili bir hitâbede bulundu ve şöyle buyurdu:
-“Eğer siz, benim bildiklerimi bilseydiniz, mutlaka az güler, çok ağlardınız.” (Enes, bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) ashâbı, yüzlerini kapatıp hıçkıra hıçkıra ağladılar, demiştir. (1)
2-ibni Amr ibni As (r.a) anlatıyor:
Bir gün Resulullah (s.a.v), Hz. İbrahim (as) hakkındaki şu ayeti okudu:
-"Rabbim! Bu putlar insanların çoğunu yoldan çıkardılar. Artık kim bana uyarsa bendendir; kim de bana karşı gelirse, elbette Sen çok bağışlayan, koruyup gözetensin." (İbrahim 14/36)
Ardından Hz. İsa'nın (as) Kur'an'daki şu sözlerini söyledi:
-"Onlara azab edersen, onlar zaten Senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan, elbette Sen güç ve kudret sahibi, her şeyi yerli yerince yapansın." (Maide 5/118)
Daha sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v) ellerini açtı:
-"Allah'ım, ümmetimi koru, ümmetime acı!" diye dua etti ve ağladı.
Bunun üzerine Allah-u Teâlâ Hz. Peygamberin neden ağladığını bilse de sırf Peygamberinin dilinden duyulsun diye Cebrail'e emretti:
-Cebrail git Muhammed'e ve niçin ağladığını sor, buyurdu.
Cebrail (a.s) de ona geldi ve niçin ağladığını sordu. Resulü Ekrem (s.a.v) ümmeti için duyduğu endişe yüzünden ağladığını söyledi. Onların azaba düşeceği endişesinden ağladığını söyledi. Zaten Allah-u Teâlâ onun ne için ağladığını çok iyi bilmekteydi.
Cebrail (a.s) aldığı cevabı Allah-u Teâlâ'ya iletince, Cenab-ı Hak ona şöyle buyurdu:
-Cebrail! Muhammed'e git ve ona; Allah ümmetin hakkında seni razı edecek, seni asla üzmeyecek. Sen razı olacaksın. Bunu dediğimi söyle! (2)
3-Tabiinin büyüklerinden Atâ b. Rebah bir gün Hz. Aişe'ye,
-"Allah Resulü'nün sizi hayrette bırakan bir halini bize anlatır mısınız?" diye istekte bulununca, Hz. Aişe, "O'nun hangi hali hayrette bırakmıyordu ki?" dedi ve ekledi:
-"Bir gece odama geldi. Benimle yatağıma girdi. Sonra 'Müsade edersen Rabb'ime kulluk edeyim...' dedi. Kalktı, abdestini yeniledi ve namaza durdu. Kıyamda öyle ağladı ki, gözyaşları göğsüne damlıyordu. Rükû'a varınca orada da uzun uzun ağladı. Secdede bu hal devam etti. Ağlaması, sabah namazı için haber vermeye gelen Hz. Bilal'in seslenmesine kadar sürdü.
-“Ya Resûlallah!' dedim,
"Allah senin geçmiş ve gelecek bütün günahlarını affettiği halde niçin bu kadar ağlıyorsun?”
Şöyle dedi:
'Şükreden bir kul olmayayım mı? Hem nasıl ağlamayayım ki, bu gece Allah bana şu ayetleri inzal buyurdu:
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller vardır. Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler:
-"Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru! Rabbimiz, sen birini ateşe attın mı, onu perişan etmişsindir. Zalimlerin yardımcısı yoktur. Rabbimiz, biz 'Rabbinize iman edin!' diye imana çağıran bir davetçi işittik, hemen inandık. Rabbimiz, bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, iyilerle beraber canımızı al! Rabbimiz bize, elçilerine vaat ettiğini ver, kıyamet günü bizi yüzüstü bırakıp rezil etme. Zira Sen verdiğin sözden caymazsın.'" (Âl-i İmran, 3/190-194)
Sonra, 'Bu ayetleri okuyup da uzun uzun tefekkür etmeyenin vay haline,' dedi." (3)
4-Abdullah İbni Mesut (r.a) şöyle dedi:
Resûlullah (s.a.v):
- “Bana Kur’an oku!” buyurdu.
Ben:
- Ey Allah’ın Resûlü, Kur’an sana indirilmişken ben mi sana Kur’an okuyayım? dedim.
Resûlullah (s.a.v):
-“Kur’an’ı başkasından dinlemekten pek hoşlanırım” buyurdu.
Bunun üzerine ben kendilerine Nisâ sûresini okumaya başladım.” “Her ümmetten bir şâhit getirip seni de bütün bunlara şâhit tuttuğumuz zaman onların durumu nice olur?” anlamındaki âyete (Nisâ sûresi, 41) geldiğimde:
-“Şimdilik yeter!” buyurdu. Bir de baktım Resûlullah, iki gözü iki çeşme ağlıyordu. (4)
5-Abdullah İbni Şıhhîr (r.a) şöyle demiştir:
Bir keresinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gitmiştim. Namaz kılıyor ve ağlamaktan dolayı göğsünden kaynayan kazan sesi gibi sesler geliyordu. (5)
6-Hz. İbrahim on altı ayına henüz ayak basmıştı. Bu sırada Peygamber Efendimiz (s.a.v) onun hastalandığı haberini aldı. Sevgili oğlunun annesi Hz. Mâriye ile birlikte oturdukları bağ içindeki evine gitti.
Peygamber Efendimiz (s.a.v), hasta yatan nur topu oğlunun gözlerinde eski parlaklığı ve hareketli bakışlar göremiyordu. Gürbüz ve hareketli İbrahim, bir anda sessiz, sakin ve dünyadan küsmüş gibi duruyordu. Bu haliyle ebedî âleme yolcu olduğunu âdeta ifade etmek istiyordu.
Bunu fark eden Efendimiz (s.a.v), kucağında tuttuğu sevgili oğlunun yavaş yavaş kayan gözlerine bakarak:
-"Allah'ın takdirine karşı elden ne gelir, ey İbrahim!" buyurdu. Az sonra Hz. İbrahim fani dünyaya gözlerini yumdu.
Bu esnada Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübârek gözlerinden yaşlar boşandı.
Hz. Abdurrahman bin Avf:
- "Yâ Resûlallah! Siz de mi ağlıyorsunuz? Böyle ağlamaktan halkı men etmemiş miydiniz?" deyince, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) şöyle buyurdular:
-"Ey ibni Avf! Ben size günah ve ahmaklığın ifadesi olan şu iki ağlayış ve bağırışı yasakladım: Nimete kavuşulduğu sıradaki eğlence, oyun bağırışından ve musîbet ve felâket sırasındaki bağırışla yüz göz tırmalamak, üst baş yırtmaktan. Benim bu ağlamam ise, şefkatin eseridir, acımadan ibârettir. Merhamet etmeyene, merhamet edilmez!" (6)
Peygamber Efendimiz (s.a.v) yukarıdaki dersinden sonra da göz yaşlarına hâkim olamadı. Gözleri yaşla dolunca şöyle buyurdu:
-"Göz yaş döker, kalb teessür duyar. Biz, Yüce Rabbimizin râzı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Vallahi, ey İbrahim! Senin ayrılığın bizi fazlasıyla mahzun etti!" (7)
Bir erkek evlâda doyamamanın hasretli gözyaşlarını akıtan Efendimiz(s.a.v), daha sonra karşısındaki dağa bakarak şöyle buyurdu:
-"Ey dağ! Eğer, bendeki üzüntü sende olsaydı, muhakkak yıkılmış gitmiştin. Fakat biz, Allah'ın bize emrettiğini söyleriz: 'İnnâ lillahi ve İnnâ ileyhi râciûn"' (8)
7-Bir gün sahâbeden biri, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e geldi ve şöyle dedi:
“-Yâ Rasûlâllah! Biz Câhiliye ehliydik. Putlara tapar, kız çocuklarımızı diri diri toprağa gömerdik. Benim küçük bir kızım vardı ve beni çok severdi. Öyle ki ben onu çağırdığım zaman sevincinden âdeta uçar ve koşa koşa yanıma gelirdi.
Bir gün yine onu çağırdım, koşarak yanıma geldi ve beni takip etmeye başladı. Yürüdüm ve âilemize ait olan yakındaki bir kuyunun yanına vardım. Kızımın elinden tutarak onu kuyuya attım. Kulaklarıma gelen son sözleri; «Babacığım, babacığım!» diyen çığlıkları oldu.”
Bunları duyunca merhamet ummânı Efendimiz’in (s.a.v) nurlu gözlerinden yaşlar boşandı. Orada hazır bulunanlardan biri hâdiseyi anlatan zâta çıkışarak:
-“Ey filân! Sen Rasûlullâh’ı üzdün!” dedi.
Rasûl-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz:
-"Ona mâni olmayın! O, kendisini hüzne gark eden ve mühim gördüğü bir şeyi sormak istiyor.” buyurdu ve o şahsa:
-"Anlattıklarını tekrar et!” buyurdu. Sahâbî sözlerini tekrarlayınca Rasûlullah (s.a.v) yine ağladı. Gözyaşları mübârek sakallarını ıslattı.
Daha sonra ona:
“-Allah, (müslüman olanların) Câhiliye döneminde yaptığı hatâları affetti. Şimdi sen hayatına yeniden başla!” buyurdu. (9)
KAYNAKÇA:
1-(Buhârî, Küsûf 2, Tefsîru sûre (5), 12, Nikâh 107, Rikak 27, Eymân 3; Müslim, Salât 112, Küsûf 1, Fezâil 134. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 9; Nesâî, Sehv 103, Küsûf 11. 23; İbni Mâce, Zühd 19)
2-(Müslim, İman, 346)
3- İbn Hibban'ın Sahih'inden naklen, Leknevî, İkametu'l- Hücce, 112
4-(Buhârî, Tefsîru sûre (4), 9, Fezâilü’l- Kur’ân 33, 34; Müslim, Müsâfirîn 247. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, İlim 13; Tirmizî, Tefsir 5)
5-(Ebû Dâvûd, Salât 158. Ayrıca bk. Nesâî, Sehv 18)
6- Tabakât, 1:138.
7- Tabakât, 1:138-139; Müslim, 4:1808.
8- Belâzurî, Ensab, 1:452.
9-(Dârimî, Mukaddime, 1)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.