Erdem Yazaroğlu

Erdem Yazaroğlu

NÜBÜVVET PINARINDAN ÇAĞLAYANLAR...

Peygamber Efendimizin Taif Dönüşü Yaptığı Dua:

Bilindiği gibi Peygamber Efendimiz (s.a.v) amcası Ebu Talib’in vefatıyla Kureyş müşriklerinin baskılarını alabildiğine artırması üzerine Taif şehrine gitmiş, orada on gün kalmış, ama davetine karşı horlanma, tezyif ve tahkir görmüş, taşlanmıştı. Bunu üzerine geri dönerken gönlü kırık bir şekilde bir çardağın gölgesinde şu duayı yapmıştı:

“Allah’ım!

Kuvvetimin za'fa uğradığını, çaresizliğimi, halkın gözünde hor ve hakir görüldüğümü ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayıf görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbi sensin. İlâhî, huysuz ve yüzsüz bir düşmanın eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğim akrabamdan bir dosta bile bırakmayacak kadar bana merhametlisin.

Ya Rab!

Eğer bana karşı gazaplı değilsen, çektiğim belâ ve sıkıntılara hiç aldırmam, fakat senin esirgeyiciliğin bunları da göstermeyecek kadar geniştir.

Ya Rab!

Gazabına uğramaktan, rızandan mahrum kalmaktan, senin karanlıkları aydınlatan, din ve dünya işlerini dengeleyen nuruna sığınırım. Razı oluncaya kadar işte affını diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir.

Peygamber Efendimizin Bedir Savaşında Yaptığı Dua:

Hz. Ömer (r.a) şöyle anlatır:

“Bedir günü Resulullah (s.a.v) müşriklere baktı, onlar bin kişiydiler. Ashabı ise üç yüz on üç kişi idi. Hemen kıbleye yönelip, ellerini kaldırdı. Rabbine sesli olarak şöyle yakarmaya başladı:

Ey Allah’ım!

Bana olan vaadini ihsan eyle! Allah’ım! Bana zafer nasip et.

Ey Allah’ım!

Eğer Ehl-i İslâm’ın bu topluluğunu helâk edersen, artık yeryüzünde Sana ibadet edecek kimse kalmayacak!"

Ellerini uzatmış vaziyette münacatına öyle devam etti ki, ridâsı omuzundan düştü. Bunu gören Ebû Bekir (r.a) yanına gelerek ridâsını aldı, omuzuna koydu ve yanına yaklaşıp:

-Ey Allah’ın Rasûlü!

Rabbine olan yakarışın yeter. Allah-u Teâlâ Sana olan vaadini mutlaka yerine getirecektir, dedi.

O sırada Azîz ve Celîl olan Allah Teâlâ şu Ayet-i Kerîme’yi inzal buyurdu:

"Hani siz Rabbinizden imdat istiyordunuz... O da:  “Muhakkak ki Ben size meleklerden birbiri ardınca bin(lercesi ile) imdat edeceğim.” diyerek duanızı kabul buyurmuştu." (Enfâl Suresi, 9)

Hak Teâlâ Hazretleri o gün Mü’minlere, Melekleriyle yardım etti.”

(Müslim, Cihâd, 58; Buhârî, Megâzî, 4)

Peygamber Efendimizin Uhud Savaşında Yaptığı Dua:

“Allah’ım!

Her türlü övgü Sana mahsustur. Allah’ım! Senin bolca verdiğine mani olacak yoktur, kıstığını açacak da yoktur. Dalâlette bıraktığına hidayet verebilecek, hidayet ettiğini de sapıtabilecek kimse yoktur. Men ettiğini verecek kimse yoktur, verdiğine de mâni olacak kimse yoktur. Uzaklaştırdığını yakınlaştırabilecek yoktur, yakınlaştırdığını da uzaklaştıracak kimse yoktur.

Allah’ım!

Lûtfun, rahmetin ve bereketlerinden ve rızkından bana aç, bolca ihsan eyle. Allah’ım! Kıyamet gününde cennet, korku gününde güven istiyorum.

Allah’ım!

Verdiğin ve vermediğin şeylerin şerrinden sana sığınıyorum. Allah’ım! Bize imanı sevdir, kalplerimizi imanla süsle. Bize küfrü, itaatsizliği ve isyanı sevdirme, kerih göster, bizi doğru yolu bulanlardan eyle. Allah’ım! Müslümanlar olarak canımızı al, Müslümanlar olarak dirilt, rezil olmadan ve fitneye uğramadan sâlih kullarının arasına dâhil eyle.

Allah’ım!

Peygamberlerini yalanlayan ve insanları Senin yolundan alıkoyan şu kâfirleri helâk et, onlara rezillik ve azap ver. (Sen) gerçek ilâhsın Allah’ım!

Kaynak: (Hâkim, De’avât, No:1868)

Peygamber Efendimizin Hendek Savaşında Yaptığı Dua:

“Ey Rabbim!

Ey Kur’ân-ı Azîmüşşân’ı gönderen Allah’ım! Ey düşmanlarla hesabı tez gören Rabbim!

Sen Medine önünde toplanan şu Arap kabilelerini dağıt!

Allah’ım! Onların topluluklarını kır, irâdelerini sars da yerlerinde tutunamasınlar!”

(Buhârî, Meğâzî, 29)

Davasına Adanan Kutsiler:

Filistin Lideri Merhum Şeyh Ahmed Yasin’in Duası:

Allah’ım!

Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!

Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belalarının estiği biriyim! Tek isteğim benim gibi, Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!

Siz ey Müslümanlar!

Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felaketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak!

Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?

Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken! Omuzlarımıza el verecek ve göz yaşlarımızı silecek bir bakış!

Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilatları ve bariz şahsiyetleri, Allah için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye;

“Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mümin kullarına yardım et!” diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor?

Yakında bizim büyük ölümlerimizi duyacaksınız, o zaman alınlarımızda şu yazılacak: “Bizler direndik! İleri atıldık ve kaçmadık!” Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim!

Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın! Dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin!

Temennimiz, Allah’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız!

Allah aşkına, bari aleyhimize olmayın!

Ey Ümmetin liderleri Ey Ümmetin halkları!

Allah'ım!

Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum...

Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin. Sen bizim Rabbimizsin. Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı?

Allah'ım!

Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına, sana şikâyette bulunuyorum.

Sana şikâyette bulunuyorum! Gücümüz dağıldı, birliğimiz bozuldu, yollarımız ayrıldı.
Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikâyet ediyoruz."

Şeyh Ahmed Yasin (r.h)

Davasına Adanan Kutsiler-2

Merhum Zübeyir Gündüzalp’in Mektubu:

Aziz Muhterem Kardeşim!

Mademki İslâm’ın her derdine razı olduğunu bildiriyorsun, bu müjdenle bize aşk ve şevk veriyorsun, o halde iyi dinle:

Vazifen: Dikenler arasında güller toplayacaksın. Ayağın çıplaktır, batacak. Elin açıktır, ısıracak. Buna sevineceksin!

Firavunlar kucağında büyüyen çocuk Mûsâ’ları safına alacaksın. Aldığın için dövecekler. Konuştuğun için zindana koyacaklar; sevineceksin!

Çöllere sürülürsen, kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülürsen, vücut ısınla sebze yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyenler olacak. Yakacaklar, yıkacaklar. Sen bunu sabırla seyredeceksin!

Karanlık zindanlara atarlarsa, ışık; paslı vicdanları görürsen, ümit; imansız kalplere rastlarsan, Nur vereceksin. Sen verdiğin için, suç; sen getirdiğin için, ceza; sen konuştuğun için, mahkûm olacaksın. Ve buna şükredeceksin!

Anadan, yardan, serden ayrılacaksın. Candan, gönülden Kur’an’a sarılacaksın. Damla iken deniz, nefes iken tayfun olacaksın. Derdini yazmak için derini kâğıt, kanını mürekkep edeceksin. Kimse ile görüştürmezlerse, Mecnun olup çöllere düşeceksin. Leylâ arar gibi Nur arayanları bulacaksın. Bulamazsan üzülmeyeceksin!

Makamlar, servetler verirlerse, nefsini unutacaksın...

Yalan, iftira, çamur fırtınasına tutulursan, hissiyatını terk edeceksin... Önünde demirden set yaparlarsa, dişinle deleceksin. Dağları toptan oymak gerekirse, iğne ile oyacaksın. Unutma, nerede olursan ol, küfrün ve cehlin ta temelini çürüteceksin!

Bir gün, Kur’an etrafındaki surların yıkıldığını görürsen; hemen kemiklerini taş, etlerini harç, kanını da su edeceksin. Etrafına ilimden, irfandan, faziletten, ahlâktan kaleler dikeceksin. Kaleler, fedailer ister. Nasıl olsa sen de içinde fedai olacaksın.

Bu mektubu okuyunca, Mesnevi’yi okuyan Yunus Emre gibi “Uzun olmuş” diyeceksin. O’nun gibi ben olsa idim:

“Ete, kemiğe bürünürdüm. Yunus diye görünürdüm” derdim dediği gibi, sen de ne lüzum vardı uzun uzun saymaya... Kısaca “Kur’an talebesi olacaksın!” deseydin yeterdi, diyeceksin. Haklısın. Zira İslâm yoluna giren bilir ki, bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur.

Seni bütün ruhu canımla kucaklar, gözlerinden öper, dualarına mukabele eder, Allah’ın rızası dairesinde buluşmak üzere mektubuma son verirken, dalâlete düşen din kardeşlerimin, kısa bir zamanda sizin gibi hidayete ermelerini Cenâb-ı Vâcibü’l-Vücûd olan Hazret-i Allah’tan niyaz eylerim. Âmin.

Zübeyir Gündüzalp (r.h)

 

Bu yazı toplam 4217 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
20 Yorum