
Erdem Yazaroğlu
İSLÂM'A GÖRE LÂNETLİ KAVİM
1-Yahudiler Allah’ın Oğulları olduklarını iddia ettiler.
Yahudiler ve Hristiyanlar «Biz Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz» dediler. De ki: Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azap ediyor? Doğrusu siz de O’nun yarattığı insanlardansınız. O, dilediğini bağışlar ve dilediğine azap eder. Göklerde, yerde ve ikisinin arasında ne varsa mülkiyeti Allah’a aittir. Sonunda dönüş de ancak O’nadır. Maide Suresi. Ayet 18.
De ki: “Ey yahudiler! Başka insanlar değil, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız ve şayet sözünüze sadıksanız haydi ölümü temenni edin!” Ama onlar daha önce yapıp ettikleri yüzünden asla ölümü istemeyeceklerdir. Allah zalimleri çok iyi bilmektedir. Şöyle de: “Biliniz ki, kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak gelip size çatacaktır. Sonra akıl ve duyularla idrak edilemeyeni de edileni de bilen Allah’a döndürüleceksiniz, O da size yapıp etmiş olduklarınızı bildirecektir. Cuma Suresi. 6,7,8, ayetler.
2-Yahudiler Allah’ın Eli Sıkıdır Diyerek Allah’a İftira Ettiler.
Bir de Yahudiler, “Allah’ın eli bağlıdır” dediler. Söylediklerinden ötürü kendi elleri bağlansın ve lânete uğrasınlar! Hayır, O’nun iki eli de açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun, sana Rabbinden indirilen (Kur’an) onlardan birçoğunun azgınlık ve küfrünü artıracaktır. Biz onların arasına kıyamete kadar düşmanlık ve kin saldık. Her ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışırlar. Allah, bozguncuları sevmez. Maide Suresi. Ayet 64.
3-Yahudiler Bazı Peygamberleri Öldürdüler.
Kendilerine, “Allah’ın indirdiğine iman edin” denilince, “Biz sadece bize indirilene inanırız” derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Hâlbuki o Kur’an, kendi ellerinde bulunan Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Resulüm!) Onlara de ki: “Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah’ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz?” Bakara Suresi. 91.Ayet
Vahyin kime indirildiği değil kimin tarafından indirildiği önemlidir. Nitekim âyette “Muhammed’e indirilene inanın” yerine “Allah’ın indirdiğine inanın” buyurularak bu gerçeğe işaret buyurulmuştur. Oysa yahudiler “Biz sadece bize indirilene inanırız” demekle, gerçeğin peşinde olmadıklarını, İsrâil ırkçılığını ilâhî vahyin de üstünde tuttuklarını ortaya koymuşlar; Tevrat’tan sonra indirilen Kur’an da hak kitap olduğu ve esasen asıl Tevrat’taki ezelî ebedî değişmez gerçekleri de onayladığı halde, sözde kendi dinlerinde kararlı olduklarını ileri sürerek onu inkâr etmişlerdir. Gerçekte daha önce atalarının kendi içlerinden gönderilmiş bazı peygamberleri öldürmeleri, bu toplumun kendi dinlerine bağlılıklarında da samimi olmadıklarını göstermektedir. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 156
4-Yahudiler Hz. Yahya ve Hz. Zekeriya’yı Şehit Ettiler.
…
Buna göre Yahyâ’nın Büyük Herod tarafından idam edilmesinden sonra yaşadığı bölgeden kaçan Zekeriyyâ yarılmış bir ağacın kovuğunda saklanmış, ancak şeytan onun elbisesinin bir kenarını dışarıda bırakmış, daha sonra düşmanlarına haber vermiş, onlar da ağacı keserek ikiye bölmüş, böylece Zekeriyyâ şehid edilmiştir (Sa‘lebî, s. 238-239). Türbesinin Halep Ulu Camii bitişiğinde olduğu rivayet edilmektedir (DİA, XV, 248-249).
5-Yahudiler Hz. İsa’yı Öldürmeye Teşebbüs Ettiler.
“Küfürleri sebebiyle ve Meryem’e büyük bir iftira atmalarından; bir de ‘Biz Allah’ın elçisi, Meryem oğlu İsa Mesihi öldürdük.’ demelerinden ötürü (Allah onlara/Yahudilere lanet etmiştir). Oysa onlar, İsa’yı ne öldürdüler ne de astılar. Fakat (öldürdükleri) kimse onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşenler, (bundan dolayı) kesin bir şüphe içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir bilgileri yoktur. Kesin olarak İsa’yı öldürmediler.” (Nisa, 4/156-157)
6-Yahudilere Zillet ve Alçaklık Damgası Vurulmuştur.
Allah’tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmadıkça, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, onlara alçaklık damgası vurulmuş; Allah’ın gazabına uğramışlar ve aşağılanmaya mahkûm olmuşlardır. Bu, onların Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri yüzündendir. Bu (cüretleri de) onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır. Al-i İmran Suresi. Ayet 112.
Hz. Peygamber’den önceki yahudiler Allah’a verdikleri sözlerde durmadıkları, Allah’ın âyetlerini inkâr ettikleri ve kendilerinin haksız olduklarını bile bile peygamberlere karşı düşmanca duygular besleyip içlerinden bir kısmını yalanladıkları, bir kısmını da öldürdükleri için, bulundukları her yerde üzerlerine zillet (alçaklık) ve âcizlik damgası vurulmuştur. Daha sonra gelenler öncekilerin yaptıklarını benimseyip onayladıkları sürece aynı sonuç onlar için de geçerli olmuştur. Allah’ın kanunlarının korumasına sığınmadıkça ve Allah’ın kulları olan güçlü topluluklarla anlaşma ve işbirliği yapmadıkça can ve mal güvenliklerini sağlayamamışlardır. Yahudi tarihinde bu zilletin örnekleri pek çoktur. Meselâ yahudilerin Bâbil esareti (m.ö. 586-538), Roma İmparatorluğu’nun Kudüs’ü uzun süre işgal altında tutması (F. Buhl, “Kudüs”, İA, VI, 953) ve Hz. Ömer zamanında (638) Kudüs’ün müslümanlar tarafından fethedilmesi (Mevlânâ Şiblî, İslâm Tarihi, VII, 152) neticesinde yahudilerin 2000 yıl gibi uzun süre millî devletlerini kuramamış olmaları bu zilletin örnekleridir. Günümüzden 500 sene önce İspanya’da katliama uğrayan ve sürgün edilen yahudiler, Osmanlı Devleti’nin yardımı ve korumasıyla Türk yurduna yerleştirilmişler ve böylece yok olmaktan kurtarılmışlardır. Aynı şekilde II. Dünya Savaşı’nda Nazi katliamına uğrayan Almanya yahudilerinin önemli bir kısmı da Türkiye Cumhuriyeti’ne sığınmışlardır (Kitâb-ı Mukaddes’te yahudilere yöneltilen tehdit ve eleştirilere örnek için bk. Bakara 2/65-66, 74).
Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 653-654
7-Yahudiler Hz. Meryem’e İftira Ettiler.
Sonra çocuğu kucağına alarak topluluğuna getirdi. Dediler ki: “Ey Meryem! Gerçekten sen çirkin bir şey yaptın! Ey Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annende iffetsiz bir kadın değildi. Meryem Suresi. Ayet 27, 28.
8-Yahudiler Allah Hiçbir Kitap Göndermemiş Dediler.
-"Onlar (Yahudiler): "Allah insanlara hiçbir şey göndermemiştir" demekle, Allah'ı gereği gibi tanıyamadılar. De ki: Musa'nın insanlara aydınlık ve hidayet olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitab'ı (Tevrâtı) kim gönderdi? (Onlara karşı sen) "Allah" de. Sonra onları bırak, boş laflara dalarak oyalansınlar." En’am Suresi. Ayet 91.
9-Yahudiler Aşağılık Maymunlara Dönüştürüldüler.
Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara: Aşağılık maymunlar olun! dedik. Araf Suresi. Ayet 112.
Burada da kötülerin çarptırıldıkları cezaya sebep olarak onların kendi günahları gösterilmektedir. Buna göre onlar, uyarılara rağmen kötülüklerinde küstahça direnmişler, Allah da onlara “Aşağılık maymunlar olun!” buyurmuştur. Allah, bir şey için “Şöyle olsun!” buyurmuşsa o şey kaçınılmaz olarak öyle olur. Bu şekilde Allah’ın söz konusu zümreyi maymuna vb. şeylere dönüştürmesine mesh denir. Kur’an-ı Kerîm’de bu dönüşümün mahiyeti hususunda açıklama yoktur. Müfessirler ise, burada Allah’ın bu buyruğunun, söz konusu isyancı yahudi topluluğunu hem bedenen hem de ruhen gerçek maymun yapan bir buyruk mu, yoksa sadece karakterlerini (tab‘) ve huylarını maymununkine benzeten bir buyruk mu olduğu hususunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Yaygın görüşe göre bu tam bir meshtir. Yani Allah, isyanda direnen bu yahudi topluluğunu en sonunda tamamen maymunlar haline getirmek suretiyle cezalandırmıştır.
Ancak bu yorumu, ilmî olmaktan ziyade eski dönemlerin sosyal psikolojisinin bir yansıması şeklinde değerlendirmek ve âyeti bir ‘tür’ değişmesi olarak değil, bir ahlâk ve karakter dejenerasyonu olarak anlamak daha uygun görünmektedir. Mâide sûresinin 60. âyetinde aynı kavmin Allah tarafından maymun ve domuzlara çevrildiği bildirilirken de böyle bir anlam kastedilmiş olmalıdır. Buna göre âyet İsrâiloğulları’nın ahlâkî ve mânevî dejenerasyonuna işaret etmekte olup Kur’an-ı Kerîm, hâkim üslûbu uyarınca, diğer bütün olgular gibi onlardaki bu değişikliği de ilâhî iradeye bağlamaktadır. Tâbiîn âlimlerinden Mücâhid’e kadar götürülen bir yorumda da “Onların kalpleri değişti; (yoksa bedenî olarak) maymunlara dönüşmediler” denmiş; Bakara sûresinin 65. âyetinde geçen “Aşağılık maymunlar olun!” ifadesinin de temsilî bir ifade olduğu belirtilmiştir (Taberî, I, 332; ayrıca bk. Bakara 2/65).
Muhtemelen burada olmayan bir şeyin ilâhî emirle oluvermesinden ziyade, saygın ve erdemli insanlık yolunu seçmek yerine, kendilerini maymunlar gibi aşağılık ve gülünç duruma düşürecek, maskara yapacak davranışları seçmiş ve bunda ısrar etmiş bulunanlara, “Madem böyle olmak istiyorsunuz o halde böyle olun ve böyle kalın!” denmiş olmalıdır. Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 615-616
10-Ehli Kitap, Peygamberimizin (s.a.v) Vasıflarını Oğullarını Tanıdıkları Gibi Bilirler.
Kendilerine kitap verdiklerimiz (yahudi ve hristiyan bilginleri) onu (Peygamberi) oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Böyle iken içlerinden birtakımı bile bile gerçeği gizlerler. Bakara Suresi Ayet 146
Yahudiler Tevrat’ta, hristiyanlar da İncil’de âhir zaman peygamberinin vasıflarını gördüler, onun gelmesini beklediler; her nesil bunu kendinden sonra geleceklere anlattı ve inanmalarını tavsiye etti. Bunun için her iki zümre de bu peygamberin gelmesini dört gözle bekliyorlardı. Ancak onun Araplar arasından ve bir yetim kimse olarak gönderildiğini görünce sırf ırkçılık gayret ve düşüncesiyle inkâr ettiler. Halbuki onun hak peygamber olduğunu, kendi oğullarını bilip tanıdıkları gibi biliyorlardı.
Diyanet İşleri Meali
11-Yahudiler Peygamber Efendimize (s.a.v) Suikast Düzenlediler.
…
Peygamber Efendimiz, ashabıyla bir evin duvarı dibine oturdu. Peygamber Efendimizi zahiren gayet iyi karşılayan Yahudiler ise bir köşeye çekilip aralarında konuşmaya başladılar.
"Siz bu adamı öldürmek için, şu andan daha müsait bir durum bulamazsınız. Hemen şu evin damına çıkarak, onun üzerine bir kaya parçası bırakıp ondan kurtulmalıyız." dediler. Sonrada, "Hemen şimdi bu işi kim yapar?" diye sordular.
İçlerinden Amr bin Cahhaş adlı şahıs ortaya atıldı, "Ben yaparım" dedi. Bu esnâda ileri gelenlerinden biri olan Sellâm bin Mişkem söz aldı.
"Ey kavmim! Bu sefer sözümü dinleyiniz. Ondan sonra isterseniz her zaman bana muhalefet ediniz." dedikten sonra, sözlerine şöyle devam etti:
"Vallahi, siz böyle bir işe teşebbüs edecek olursanız, bu ona vahiy ile haber verilir. Bununla kendimize yazık etmiş oluruz. Hem bu, onunla aramızdaki anlaşmayı da ihlâl sayılır. Geliniz, böyle bir karardan vazgeçiniz. Eğer, böyle bir şeye teşebbüs ederseniz, bu Yahudîlerin kökünün kazınması, İslâmiyetin ise yükselip kıyâmete kadar durması demek olur."
Peygamberlere hiyanet etmekle tanınan Yahudîler buna rağmen kararlarından vazgeçmediler. O esnâda vazifeyi üzerine alan Amr bin Cahhaş da Peygamberimiz (s.a.v.)'in üstüne taş bırakmak üzere dama çıktı.
Tam o esnâda tertiplenen suikast ve hiyaneti Cebrâil (a.s.) gelip Peygamber Efendimize haber verdi. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz bir ihtiyaç gidermek istiyormuş gibi davranarak yerinden kalkıp Medine yolunu tuttu. Hatta sahabîler, tekrar gelecek zannıyla bir müddet orada oturdular. Gelmediğini görünce onlar da kalkıp oradan ayrıldılar.
Bir Yahudî olan Kinâne bin Surıyâ, "Muhammed ne için kalkıp gitti, biliyor musunuz?" diye sordu.
Yahudîler, "Hayır" dediler, "biz bilmiyoruz. Sen biliyorsan anlat."
Kinâne anlatmaya başladı:
"Tevrât'a yemin olsun ki, ben, plânladığınız suikastın, Muhammed'e haber verildiğini biliyorum. Kendinizi boşuna aldatmayınız. Vallahi, o Allah'ın Resûlüdür. Hem de peygamberlerin sonuncusudur. Ona, tasarladığınız suikast haber verildiği için kalkıp gitti."
"Siz, onun Hârun Peygamberin neslinden gelmesini umuyordunuz. Allah ise dilediğinden seçip gönderdi."
"Biz, Tevrat dersimizde en son gelecek olan 'O peygamberin doğum yeri Mekke'dir. Hicret yeri, Yesrib'tir' diye hiç değiştirmeden yazmışızdır. Gelecek son peygamberin sıfatı da buna tamamıyla uymaktadır. Kitabımızdakine bir harf bile aykırı tarafı yoktur."
"Ondan önce, sizinle çarpışan kimse olmayacaktır. Ben, sizin eşyalarınızı develere yükleyip göç ettiğinizi, çocuklarınızın feryatlarını, evlerinizi, barklarınızı, mal ve mülklerinizi geride bırakarak gittiğinizi görür gibi oluyorum."
"Geliniz, iki hususta bana itaat ediniz. Üçüncüsünde ise hayır olmadığını biliniz."
Yahudîler merakla, "Nedir o hususlar?" diye sordular.
Kinâne, "Müslüman olmanız, Muhammed'in ashabı arasına katılmanız. Ancak bu suretle, evlâtlarınızı ve mallarınızı emniyet altına almış, selâmete kavuşturmuş olursunuz. Yurdunuzdan yuvanızdan da sürülüp çıkarılmazsınız."
Bütün bunlara rağmen Yahudîler, "Biz Tevrât'tan ve Musâ'nın ahdinden asla ayrılmayız." diye karşılık verdiler. Sîre, 3:199; Tabakât, 2:57
Bu olaydan sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v) Beni Nadir Yahudilerinin üzerine sefer düzenlemiş ve onlar Medine’den sürülmüşlerdir. (bkz Beni Nadir Gazası)
12-Mü’minler’e Düşmanlık Bakımından En Şiddetli Olanlar Yahudilerdir.
İnsanlar içerisinde iman edenlere düşmanlık bakımından en şiddetli olarak yahudiler ile, şirk koşanları bulacaksın. Onlar içinde iman edenlere sevgi bakımından en yakın olarak da «Biz Hristiyanlarız» diyenleri bulacaksın. Çünkü onların içinde keşişler ve râhipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar. (Maide Suresi. Ayet 82
Tefsirlerde, bu âyetlerin bahis mevzuu ettiği hıristiyanların, Habeşistan’a göç eden müslümanları iyi karşılayan ve onlara anlayış gösteren hıristiyanlar veya Hz. Peygamber (s.a.) ile antlaşma yapan Necran hıristiyanları olduğu zikredilmiştir. Ancak genel olarak da hıristiyanların, yahudilere ve müşriklere nisbetle müslümanlara karşı daha yakın oldukları bir gerçektir. Gerçi mutaassıp hıristiyanların birleşerek tertipledikleri haçlı seferleri tarihin acı sayfalarını teşkil etmiştir. Bununla beraber dünyadan el ve eteğini çekmiş râhipler ile hıristiyan bilginlerinin ve bunların tesirinde kalan hıristiyanların İslâm’a nisbî yakınlıkları bir vâkıadır. Hz. Peygamber’in zuhurunda birçok râhip ve keşiş O’nu sevgi ile karşılamış ve beklenen peygamber olduğunu itiraf etmişlerdir. Diyanet Vakıf Meali
13-Yahudiler Peygamber Efendimize Büyü Yapmışlardır.
Yahûdîlerin ileri gelenleri, Müslüman olduğunu açıkladığı hâlde münâfıklık yapan ve sihirbazlıkta çok mahâretli olan, Yahûdîlerle anlaşmalı Lebid bin A’sam’a:
“–Sen bizim en bilgili sihirbazımızsın! Muhammed erkeklerimizi ve kadınlarımızı sihirledi. Biz ona karşı hiçbir şey yapamadık. Sen onun bize neler yaptığını, dînimize nasıl aykırı davrandığını, bizden kimleri öldürdüğünü veya sürgün ettiğini gördün. Biz, bütün yaptıklarına karşı O’nu sihirleyip cezâlandırmak üzere seni vazîfelendiriyoruz!” dediler ve Varlık Nûru’na sihir yapması için de üç dinar (altın) verdiler.
Lebid, Peygamber Efendimiz’in saçından birkaç tel elde etme yolları aramaya başladı. İstediğini elde edince, ona birtakım düğümler attı ve üfledi. Bu düğümlenmiş ve üflenmiş saçları erkek hurmanın kurumuş çiçek kapcığının içine koydu. Sonra, onu götürüp bir kuyunun içindeki basamak taşının altına yerleştirdi. Lebid sihir yaptıktan sonra Resûlullâh hastalandı. Gözlerinin feri de azaldı. Hastalığı günlerce sürdü. Yemeden-içmeden kesildi.
Allâh Teâlâ, Resûlü’ne, bu sihrin kim tarafından, nasıl yapıldığını ve nereye gizlendiğini gösterdi. Allâh Resûlü Hazret-i Ali ile Ammar’ı Zervan kuyusuna gönderdi. Kuyunun suyu kına rengine dönmüş, yanındaki hurma ağaçlarının başları da şeytan başı gibi olmuştu. Hazret-i Ali ile Ammar, kuyunun suyunu çekip boşalttılar, içindeki basamak taşını kaldırdılar ve sihri buldular.
Rivâyete göre bu esnâda Cebrâîl (a.s.) Felak ve Nâs sûrelerini getirdi. Her bir âyeti okudukça bir düğüm çözülüyordu. En son düğüm çözüldüğü zaman, Peygamber Efendimiz, bağdan kurtulmuş gibi açılıverdi. Yemek yemeye, su içmeye başladı. Allâh Resûlü Zervan kuyusunu kapattırdı. Sihir yapan Yahûdî Lebid’in de ne yüzünü gördü ne de bu suçunu anıp başına kaktı. Hayâtına kastetmiş bulunan Lebid’i ve onun mensûb olduğu Benî Zurayk kabîlesinden hiç kimseyi de öldürtmedi.
Bkz. İbn-i Sa’d, II, 197; Buhârî, Tıbb 47, 49, Edeb 56; Müslim, Selâm, 43; Nesâî, Tahrîm, 20; Ahmed, IV, 367, VI, 57; Aynî, XXI, 282.
14-Yahudiler Peygamber Efendimizi Zehirleyerek Öldürmek İstediler.
Hayber’in Fethi’nden sonra Yahûdîler, Müslümanlardan gördükleri insânî muâmeleye rağmen hâinliklerinden vazgeçmediler. Gizlice bir plân yaparak Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’i öldürmeye karar verdiler. Bu bedbahtlar, henüz önceki cürümlerinin netîceleri ortada iken, kendilerini diğer Yahûdî kabîleleri gibi sürgün etmeyip affeden Allah Rasûlü’ne böyle bir ihânete tevessül etmekle, bir kere daha ahitlerini bozmuş oldular.
Bu sinsi ihâneti gerçekleştirmek için Yahûdîlerin reislerinden Hâris’in kızı Zeyneb, bir koyun kızartarak her tarafını zehirledi. Efendimiz’in hayvanın kürek kısmını daha çok sevdiğini öğrenerek orayı daha fazla zehirledi ve koyunu Rasûlullâh (s.a.v) Efendimiz’i hediye etti. Allâh Rasûlü (s.a.v), ilk lokmayı mübârek ağızlarına alır almaz, onu çıkararak ashâb-ı kirâma:
“–Bu et, bana zehirli olduğunu haber veriyor; sakın yemeyiniz!” buyurdular. Ancak ashâbdan Bişr bin Berâ, Rasûlullâh’ın (s.a.v) yemeğe başlaması üzerine etten bir parça almış, Allah Rasûlü’nün îkâzı sâdır olmadan evvel çiğneyip yutmuş bulunuyordu. Onun dışındakiler yemeğe el sürmemişlerdi. Çok geçmeden ihâneti yapan kadın yakalanıp Allâh Rasûlü’nün (s.a.v) huzûruna getirildi. Nebiyy-i Ekrem Efendimiz ona:
“–Bu koyunu sen mi zehirledin?” diye sordular. Zeyneb:
“–Zehirlediğimi Sana kim haber verdi?” dedi. Rasûlullâh (s.a.v):
“–Şu önümde bulunan kürek kemiği haber verdi” buyurdular. Zeyneb:
“–Evet, ben zehirledim!” diyerek suçunu îtirâf etti. Allâh Rasûlü (s.a.v) bunu niçin yaptığını sorduklarında ise:
“–Sen benim babamı, amcamı ve kocamı öldürdün! Kavmime yapmadığın kalmadı! Kendi kendime; «Eğer o gerçekten Allah’ın Rasûlü ise yaptığım şey kendisine muhakkak Allâh tarafından bildirilir ve zehir ona zarar vermez; eğer yalancı biri veya bir hükümdarsa, bu zehirden ölür, böylece kendisinden kurtulmuş oluruz!» diye düşündüm!” dedi. Rasûlullah (s.a.v):
“–Allâh, bunu yapacak gücü sana vermemiştir!” buyurdular.
Kadın bir yandan cürmünü îtirâf ederken, diğer yandan da şâhid olduğu mûcizenin tesiriyle îmân ederek pişmanlığını dile getirdi. Af taleb etti. Âlemlere rahmet olarak gönderilen Nebiyyullah Efendimiz, kendisine yapılan bu suikasti affettiler. Fakat bir müddet sonra Bişr’in (r.a), zehrin tesiriyle ölmesi üzerine vârisleri kısas istedi. Böylece Hâris’in kızına aynı zehir içirilerek kısas yapıldı. Efendimiz (s.a.v) de zehrin tesirinden kurtulmak için, iki omzunun arasından kan aldırdılar.
Bkz. Buhârî, Cizye, 7; Müslim, Selâm, 45; İbn-i Hişâm, III, 390; Vâkıdî, II, 678-679; Heysemî, VI, 153.
15-Yahudiler Peygamber Efendimizi (s.a.v) Selamlarken Bile Hakaret Ediyorlardı.
Yahudilerden bazıları Peygamberimiz’in yanına gelerek selâm verdiler ve:
– Es-Sâmu aleyke, yâ Ebe’l-Kâsım, dediler.
Peygamberimiz:
– “Ve aleykum” buyurdu.
Buna çok öfkelenen Hz. Âişe hiddetli bir şekilde:
– Aleykumu’s-sâmu ve’l-la’netu, dedi.
Bunun üzerine Efendimiz:
– “Yâ Âişe! Şüphesiz ki Allah her işte yumuşaklığı sever” buyurdu.
Âişe:
– Ne söylediklerini işitmedin mi? deyince de:
– “Ben ‘ve aleykum’ dedim” buyurdu. (Muslim, Selâm 10-11)
Yahudilerin verdikleri selâmın anlamı,
Es-Sâmu aleyke; “Ölüm sizin üzerinize olsun” demekti.
Peygamberimiz bunu anlamış ve verdiği cevapla,
Ve aleykum; “Sizin üzerinize de olsun” demişti.
Fakat Hz. Âişe’nin buna lâneti de ilâve etmesini,
Aleykumu’s-sâmu ve’l-la’netu; “Ölüm ve lanet sizin üzerinize olsun” hoş karşılamamıştı. Çünkü bu, söylenen sözün misli olmayan bir karşılık ve haddi aşmaktı. Efendimiz hangi konuda olursa olsun haddi aşmayı hoş karşılamamışlardır.
“Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o menedildikleri şeyi yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber'e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah'ın selamlamadığı bir tarzda selamlıyorlar. Kendi içlerinden de «bu söylediklerimiz yüzünden Allah'ın bize azap etmesi gerekmez miydi?» derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir, ne kötü dönüş yeridir orası!” Mücadele Suresi. Ayet 8.
16-Müslümanlarla Yahudiler Savaşmadıkça Kıyamet Kopmaz!
"Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi, taşın ve ağacın arkasına saklanacakda, taş veya ağaç; 'Ey Müslüman, Ey Allah'ın kulu, şu arkamdaki Yahudidir, hemen gel de öldür onu!' diye haber verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin ağaçlarındandır.” (Müslim, Fiten, 82)"
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.