
Erdem Yazaroğlu
HAYAT OKULU DERSLERİ
Bir Kıssa-Bir Hisse-1
Ama Ayağımı Sıkıyor!
Eski Roma'nın ünlü Generallerinden birinin eşi dünya güzeli bir kadınmış. Kültürü, neşesi, ev sahibeliği üslûbuyla benzeri güç bulunur bir "şahane kadın" boşanacakları haberi dilden dile yayılmış. Bütün Roma bu haberle çalkalanıyormuş…
Yakın arkadaşları bir cesaret konuyu açmışlar:
- Eşin Roma'nın en güzel, en beğenilen, gıpta edilen kadını, diye başlamışlar; lâfı birbirinin ağzından alarak dakikalarca övdükten sonra, sözü şu suale getirmişler:
Nasıl olur da ondan ayrılmayı düşünebilirsin?
General bacağını uzatarak:
- Çizmemi beğendiniz mi önce onu söyleyin bana, demiş.
- Çok güzel!
- Tay derisinden yapılmıştır. Sicilya'nın en marifetli çizmecisi tarafından, kendi eliyle, benim için yapılmıştır. Bir benzerini bütün Roma'da bulamazsınız.
- Belli, demiş arkadaşları. Benzersiz derken de haklısın. Ama bunun, bizim sualimizle ne alâkası var?
Arkadaşlarının merakını üç kelimeyle gidermiş General:
- Ama ayağımı sıkıyor!
Çıkarılacak Ders:
-Bu durum evlilikte "sınırlar" konusudur. Sınırlar konusunda Kâinatta en güzel örnek kirpilerdir. Kirpiler derileri hassas hayvanlardır. Isınmak için birbirlerine yakın olmaya muhtaçtırlar. Öyle bir mesafe ayarlasınlar ki, çok yaklaştıklarında dikenleri birbirine batmasın.
Yine öyle bir mesafe ayarlasınlar ki, çok uzaklaştıklarında birbirinin sıcaklığından mahrum kalmasın.
-Hem fiziksel anlamda hem de psikolojik anlamda, mesafe ilişkilerin sigortasıdır.
-Çoğu zaman gözü doyuran, gönlü doyurmuyor. Göze hoş gelen, gönle hoş gelmiyor.
Bir Kıssa-Bir Hisse-2
Bütün Güzellikler Bir İnsanda Bulunmaz.
Genç kız sırdaşı olan amcasıyla konuşuyordu:
-Amcacığım dedi, benim evleneceğim erkek nasıl olacak biliyor musun?
Tecrübeli amca şefkatle gülümseyerek:
-Bilmiyorum sevgili yeğenim, senden duymak isterim.
Genç kız anlatmaya başladı:
-Senin gibi bilge olacak (Amca; saç engelli yani kel, kısa boylu, kitap kurdu.)
-Ağabeyim gibi çok yakışıklı olacak, (Ağabeyi yeşil gözlü, sarışın, sırma saçlı ve uzun boylu)
Y eniştem gibi zengin olacak, (Y eniştesinde tam bir Yahudi zekası var.)
Z eniştem gibi kibar ve nazik olacak. (Z eniştesi Zeki Müren gibi çok kibar)
Bilge amca gülümsemekle yetindi.
Yeğeni:
-Amcacığım bir şey demedin, lütfen fikrini söyler misin?
Amca:
-Söylerim ama duyacaklarına tahammül edebileceğini hiç sanmıyorum.
Yeğen:
-İşte şimdi çok meraklandım. Lütfen söyle, duymak istiyorum.
Amca:
-Pekiyi o zaman. İşte söylüyorum…
Genç ve oldukça güzel bir kadın, ünlü düşünür Henri Bergson’a evlilik teklif etmiş ve demiş ki:
-İkimiz, evlenirsek bu evlilikten doğacak çocuk, benim genç ve güzelliğimi, senin ise muhteşem zekânı alarak olağanüstü bir deha olur. Bu şekilde insanlığa büyük bir armağan sunmuş oluruz.
Henri Bergson demiş ki:
-Doğacak çocuk söylediklerini değil de, senin aptallığınla, benim çirkinliğimi alacak olursa ne olacak?
Olacakları hiç düşündün mü?
Çıkarılacak Ders:
-Ey aklı bir karış havada olanlar. Ayaklarınız lütfen yere değsin.
Daldığınız bu rüyadan uyanınız efendim. Uzun süren rüyalar genellikle kâbustur!
-Bay mükemmeli arayan bayan!
Acaba ben bayan mükemmel miyim diye hiç kendine ve çevrene sordun mu?
-Bir tas su bir sineğe denizdir.
-Bir dikene su verdiler de kendini gül sandı. Bir eşeğe paye verdiler de kendini küheylan sandı.
-Kibir kafadan götürür.
Bir Kıssa-Bir Hisse-3
Çiçek Ve Su
Günün birinde bir çiçekle su karşılaşır ve arkadaş olurlar. İlk zamanlar güzel bir arkadaşlık olarak devam eder birliktelikleri, tabii zaman lâzımdır birbirlerini tanımak için. Gel zaman, git zaman çiçek o kadar mutlu olur ki, mutluluktan içi içine sığmaz artık ve anlar ki, suya âşık olmuştur.
İlk kez âşık olan çiçek, etrafa kokular saçar, "Sırf senin hatırın için ey su" diye.
Öyle zaman gelir ki su da çiçeğe karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştır. Zanneder ki, çiçeğe aşıktır ama su da ilk defa aşık oluyordur. Günler ve aylar birbirini kovalar ve çiçek acaba "Su beni seviyor mu?" diye düşünmeye başlar. Çünkü su, pek ilgilenmez çiçekle... Halbuki çiçek, alışkın değildir böyle bir sevgiye ve dayanamaz.
Çiçek, suya "Seni seviyorum der.
Su, "Ben de seni seviyorum" der.
Aradan zaman geçer ve çiçek yine "Seni seviyorum" der.
Su "Ben de" der. Çiçek, sabırlıdır. Bekler, bekler, bekler... Artık öyle bir duruma gelir ki, çiçek koku saçamaz etrafa ve son kez suya "Seni seviyorum." der. Su da ona "Söyledim ya ben de seni seviyorum." der ve gün gelir çiçek yataklara düşer.
Hastalanmıştır çiçek, rengi solmuş çehresi sararmıştır. Yataklardadır artık çiçek. Suda başında bekler çiçeğin, yardımcı olmak için sevdiğine... Bellidir ki artık çiçek ölecektir ve son kez zorlukla başını döndürerek çiçek, suya der ki; "Seni ben, gerçekten seviyorum."
Çok hüzünlenir su ve son çare olarak doktor çağırır nedir sorun diye...
Doktor gelir ve muayene eder çiçeği.
Sonra şöyle der doktor: "Hastanın durumu ümitsiz artık elimizden bir şey gelmez."
Su, merak eder, sevgilisinin ölümüne sebep olan hastalık nedir diye ve sorar doktora.
Doktor, şöyle bir bakar suya ve der ki:
"Çiçeğin bir hastalığı yok dostum... Bu çiçek sadece susuz kalmış, ölümü onun için" der.
Ve anlamıştır artık su, sevgiliye sadece "Seni seviyorum" demek yetmemektedir.
Çıkarılacak Ders:
Bir kız çocuğu annesine:
-Anneciğim sen beni hiç sevmiyorsun deyince annesi şöyle cevap vermiş:
-Ben seni içimden seviyorum kızım. Kızı o zaman annesine şöyle demiş:
-Ben senin içindeki sevgiyi ne yapayım anne! O sevgiyi dışarı çıkarda göreyim.
-Sevginin de dilleri vardır:
Onay sözcükleri, nitelikli birliktelik, armağan alma, hizmet davranışları, fiziksel birliktelik.
-Gerek kendimizle, gerek eşimizle, gerek arkadaşlarımızla kurduğumuz iletişim bir çiçek gibidir. Onu düzenli olarak beslemek gerekir. Aksi halde çiçeğin susuzluktan kuruduğu gibi, kurduğumuz iletişimlerde, bakımsızlıktan kurur ve ölür.
-Ben çok yoğun bir iş adamıyım diyen bay meşgullerin dikkatine:
Kurduğumuz bütün iletişimlerde işimizin bir parçasıdır. Lûtûf sunmuyorsunuz. İletişimi beslemeyi işinin bir parçası olarak görmeyenler Ucuz Piyasa Adamlarıdır. (U.P.A)
Onları erdemsiz bilgili insanlar çöplüğüne gönderelim. (E.B.İ.Ç) Belki iletişimin kıymetini pahalı tarifeden anlayıp, kendilerine bir çeki-düzen verirler.
Bir Kıssa-Bir Hisse-4
Profesör ve Seyis
Kıssa bu ya…
Profesörün biri alanında konferans vermek üzere ilgili şehre yolculuk yapar. Bir taksi tutarak konferans salonuna gider. Konferans salonuna girdiğinde salonda sadece bir kişi vardır. Profesör koltuğuna kurulur ve o kişiye sorar:
-Görüyorsun ki salonda senden başka kimse yok. Sence ben bu konferansı vermeli miyim, yoksa vermemeli miyim?
Adam cevaplar:
-Efendim, ben basit bir at bakıcısıyım. Bu işlerden pek anlamam. Eğer ahırda tek at olsaydı yine onu yemlerdim.
Bu cevap profesörün çok hoşuna gider ve uzun bir konferans sunar.
Konferansı bitirdikten sonra, gözleri faltaşı gibi açılmış kendini dikkatle dinleyen seyise sorar:
-Nasıl konferansımı beğendin mi?
Seyis cevaplar:
-Efendim, biraz önce arz etmiştim.
Ben basit bir at bakıcısıyım. Evet ahırda tek at olsaydı onu yine yemlerdim. Lâkin samanlıktaki bütün samanları tek ata vererek onu çatlatmazdım!
Çıkarılacak Ders:
-İnsanlara seviyesinin kaldıracağı kadar konuş.
-Kiminle hangi mevzuyu konuşacağını bilmen, ilmin yarısıdır.
-Az sözle, çok mana ifade edebilmek Hikmettir.
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.