
Erdem Yazaroğlu
GÜNEŞ IŞIĞINDAN RAHATSIZ OLAN YARASALAR-2
1-PEYGAMBER EFENDİMİZİN (s.a.v) MÜBAREK MAKBERİNE YÖNELİK SUİKAST PLÂNI
EVLİYA ÇELEBİNİN SEYAHATNAMESİNDEN…
“...Şam Atabeyi Nureddin, Şam’ın hâkimi iken Papa dedikleri dinin düşmanı dinsiz ve lânetlenmiş herif, ruhbanları ile bir araya geldiğinde ‘Muhammed’in yolunu takip edenlerin dinlerini ve devletlerini yaralayalım. Birkaç adamımızı Firavun’un hazinelerinden de fazlasını vaadi ile Medine’ye gönderelim, orada bir eve yerleşsinler. Sonra lâğımlar kazıp Muhammed’in cenazesini çalıp Roma’ya getirsinler’ dedi. Derken, işi yapabilecek yirmi kişi buldular. Bu veled-i zinaların (piçlerin) herbiri bütün lisanları mükemmel şekilde konuşabiliyordu.
Papa mel’unu herifleri karşısına aldı, ‘Eğer Muhammed’in cenazesini buraya getirirseniz kılıcınız Arş’a asılır ve Hazreti İsa ile beraber haşrolursunuz; isminiz de tarihe yazılır’ dedi ve adamları Medine’ye gönderdi. Kıyafet değiştirip yola çıktılar ve Mısır üzerinden geçip nurlarla dolu Medine’ye vardılar. Burada ikiye ayrıldılar, içlerinden on kişi harem şeyhini ziyaret ederek hediyeler sundu, şeyh de ‘Safâ geldiniz’ diyerek bunları Harem-i Şerîf’in bir köşesindeki hücreye yerleştirdi. Geri kalan on kişi de Medine’de çöpçülük, hamamcılık ve hamallık yapmaya başladı.
PEYGAMBER EFENDİMİZ RÜYASINA GİRDİ
Papa’nın kâfirleri Medine’de üç sene kaldılar ve Hazreti Muhammed’in mezarına giden uzun bir tünel kazdılar. Türbeye yaklaşmışlardı ki, Hazreti Peygamber o sırada Şam’da bulunan Nureddin’in rüyasına girdi ve ‘Yâ Nureddin! Bu mel’unlar benim kabrimi kazıp cenazemi Kâfiristan’a götürmeye çalışıyorlar’ dedi ve adamları birer birer gösterdikten sonra ‘Yetiş yâ Nureddin! Bu vazife sana verildi. Medine’ye gelmende sırrullah vardır. Gel, mezarımın her tarafını tunçlarla ve Horasan işi kâgir binalar ile çevir. Hizmetinin karşılığında sana şehitlik müyesser olacak, kıyamet günü benim bayrağımın altında olacaksın’ buyurdu. Nureddin geceyarısı uykusundan uyandı, baştan aşağı nûra bürünmüş olduğunu gördü ve sabaha kadar on iki bin deve ve at topladı ve yanına da altı bin asker alarak Şam’a doğru yola çıktı.
Üç gün üç gece hiç durmadan gitti, Medine’ye ulaştı, kâfirleri bulabilmek için şehir halkının tamamını huzurundan tek tek geçirdi ve ihsanlar da verdi ama peygamberin kendisine ruyada gösterdiği adamları göremedi. Medineliler’e ‘Şehirde huzuruma çıkıp da ihsan almayan kimse kaldı mı’ diye sorduğunda, ‘Bâb-ı Şifa tarafındaki medresede on kişi yaşar ama ibadetle meşguldürler’ cevabını aldı. Nureddin bu on kişiyi getirmeleri için adamlarını gönderdi, getirdiler, sonra şehirde çöpçülük ve hamallık yapar gibi görünen ama Peygamber Efendimiz’in türbesine doğru kazılan tünelden çıkan toprakları taşıyan diğer on kişiyi de buldular. Tünele indiklerinde türbeye sadece bir adım kaldığını gördüler ve Nureddin bu yirmi kişiyi katledip pis cesedlerini uzaklardaki dağlara attırdı.
HER YERİ KURŞUNLA KAPLADI
Nureddin ileride böyle bir işe kalkışılmaması için tedbirler aldı ve Peygamberimiz’in türbesinin etrafını derinlerdeki kayalara ulaşana kadar kazdırdı, şerefli mezarlarının altına destekler koydurdu. Binlerce kantarı dolduracak kadar kurşun ve kalayı eritip buralara akıttı, kâfirlerin kazdığı tüneli de kurşunla doldurdu. Hazreti Muhammed’in, Hazreti Ebubekir ile Hazreti Ömer’in kabirlerinin üzerini de kurşunlarla ve adam beli kalınlığında demir kafeslerle örtüp etraflarını da sağlam duvarlarla çevirdi. Hazreti Risâlet Efendimiz, o zamandan buyana işte böylesine büyük bir tunç sandukanın içerisindedirler...”
2-PORTEKİZLİ KOMUTANIN PEYGAMBERİMİZİN MÜBAREK NAAŞINI KAÇIRMA PLÂNI
“…Hindistan’daki Portekiz sömürgelerini muhafaza etmek ve kuvvetlendirmek için başka bölgeler işgal edilecek, denizlere hâkim olmak maksadıyla Hürmüz Boğazı elde tutulacak, Kızıldeniz’de hakimiyet kurmak amacıyla Aden’e girilecekti. Nil Nehri’ne yeni kanallar açılarak sulun yolu değiştirilecek, böylelikle Mısır’a büyük zararlar verilecek ama çok daha önemlisi, Hazreti Muhammed’in Medine’deki mezarı kaçırılıp bir Hıristiyan memlekete götürülecekti.
Portekizli komutan, plânını tatbik için 1513’te harekete geçti, birçok Müslüman toprağını işgal etti ve amacına ulaşmasına Osmanlılar engel oldular. Yavuz Sultan Selim’in başında bulunduğu Osmanlı ordusuyla Memlükler arasında 1516’nın 2 Ağustos günü Halep yakınlarındaki Mercidabık bölgesinde yaşanan savaş Osmanlı tarafının galibiyetiyle bitince Mısır ve Suriye Yavuz’un eline geçti, İslam'ın kutsal toprakları da kısa bir zaman sonra yine Osmanlılar’ın kontrolü altına girdi.
Bu gelişmeler, Hindistan’a uzanan ticaret yollarının önemli bir bölümünün Osmanlılar tarafından hakimiyet altına alınması demekti. Arabistan Yarımadası’ndaki Portekiz ilerlemesi de böylelikle durduruldu, Hindistan’dan Avrupa’ya yapılan mal akışı Türkiye üzerinden sürdürülür oldu ve Alfonso d’Albuquerque’in korkunç plânı da bir hayal olarak kaldı.”
Bkz: KANUNÎ DEVRİ / Osmanlıların Hint Okyanusu Politikası ve Osmanlı - Hint Müslümanları Münasebeti . Prf. Dr. Muhammad Yakub MUGHUL
3-AHLÂKSIZ TİYATROYA 2.ABDÜLHAMİD HAN TOKADI!
Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid, Batı memleketlerinde gerek dini, gerekse milli hislerimizi incitecek yayınlara karşı son derece hassas davranır ve icap eden tepkiyi şiddetle gösterir, müdahalesinde ısrar eder ve müspet netice almadan işin ucunu bırakmazdı. Dışişleri Bakanlığı Arşivleri’nde, Sultan Abdülhamid’in, bu konulardaki hassasiyeti kadar, sözünü kabul ettirmedeki kudretini ispatlayan dikkate değer belgeler vardır.
Fransa’da II. Cumhuriyet devrinde Sadi Carnot’nun Cumhurbaşkanlığı sırasında, Fransa’nın tanınmış yazarlarından ve Fransız Akademisi üyelerinden, Marki de Bornier “Muhammed” ismiyle manzum bir dram yazmış, bunu Komedi Franseze (Comedi Française) kabul ettirmiş (1888), programına aldırtmış ve sahne provalarına başlattırmıştır (1890). Piyes, Hazreti Muhammed’i sahnede belirttiği gibi Resulü Ekrem’in şahsiyetini ve İslâm dinini aşağılatan bölümleri içermektedir. Sultan Abdülhamid’in müdahalesi piyesi sadece Komedi Fransez’de yasaklatmakla kalmamış, Fransa’daki bütün tiyatrolarda da sahnelenmesini menettirmiştir.
İslâmiyet’e karşı beslediği düşmanlık hislerini ve dini taassubunu, edebî bir kılığa bürüyerek açığa vurmak isteyen yazar, Marki de Bornier, emeline nail olamayınca, piyesini İngiltere’de oynatmak yolunu aramış, o devrin (1890) tanınmış İngiliz aktörlerinden İrving’le anlaşmış ve oyun Londra’nın “Lyceum” tiyatrosunda sahnelenmek hazırlığına girişilmiştir. İngiltere’de Kraliçe Victoria devridir ve Lord Salisbury Hariciye Nazırıdır. Sultan Abdülhamid buraya da müdahele etmiş ve piyesin bütün İngiltere tiyatrolarında da oynatılmasını yasaklatmıştır. Burada Ulu Hünkarın verdiği ültimatom tam bir osmanlı tokadı niteliğindedir: Eğer bu oyuna derhâl son vermezseniz, Halîfe-i müslimîn olarak; ‘İngilizler Peygamber’imizi tezyîf ediyorlar!’ diye âlem-i İslâm’a beyannâme neşreder, derhâl Cihâd-ı ekber îlân ederim!...”
Üç yıl sonra, Lord Salisbury yerine hariciye nezaretinde Lord Rosebery’nin gelmesini fırsat sayan piyesi yazan de Bornier başka bir Londra tiyatrosuyla anlaşarak eserini sahneletme yolunu aramış, fakat yine Osmanlı Sefaretinin müdahalesiyle karşılaşmış emeline erememiştir.
Yıl 1900. Paris’de bir tiyatroda “Muhammed’in Cenneti” isimli bir piyes oynanmak istenmiş, Paris Sefaretimizin müdahalesiyle piyesin ismi değiştirilmiş, İslâmiyet’e karşı, telmih sayılabilecek hususlar da eserden çıkarılmıştır.
1893’te Roma’da “2. Mehmed” isimli piyesin oynanacağı haber alınmış, İtalyan Hariciyesine yapılan müracaatla eserde, gerek Fatih Sultan Mehmed’in şahsı, gerekse İslâmiyet’i küçültücü bir durum varsa, piyesin yasaklanacağı teminatı alınmıştır.
Bkz. “2. ABDÜLHAMİD’İN İSLÂM’I KORUMADAKİ KUDRETİ.” M. Emin GERGER
4-KUR’AN-A YÖNELİK MÜSLÜMAN GÖRÜNÜMLÜ SALDIRILAR
Şüphesiz Kur’an-a yönelik saldırıların en tehlikelisi sözüm ona Müslüman görünümlü olanlardır. Skandalın adresi Birleşik Arap Emirlikleri. İsra yerine Ben-i İsrail yani İsrailoğulları suresi diye tahrif edilen Kur'an-ı kerimin sayfaları, sosyal medyada dolanıyor.
Körfez dünyasından ise herhangi bir yalanlama gelmedi. BAE’nin İsrail’le arası çok iyi. 2010 yılında Mossad ajanlarına Dubai’de Filistinli öldürmeleri için yataklık etmişlerdi. 2012’den bu yana da İsrail Başbakanı Netanyahu ile görüşüyorlar.
Ciddi bir İsrail hayranlıkları var.
Belki de bu hayranlıktan dolayı BAE’de basılan Kur'an-ı Kerim'de İsra Suresi İsrailoğulları olarak değiştirilmiştir. İsrail’e Kur'an-ı Kerim üzerinden bir mesaj falan mı vermeye çalışmışlardır, acaba?
Ya da Fransa’da Sarkozy’nin de aralarında bulunduğu 300 kişilik heyetin “Kur'an-ı Kerim'den bazı ayetler çıkarılsın” çağrısıyla BAE’nin İsrail hamlesi arasında bir bağ var mı?
Biri kutsal kitabımızın tahrif edilmesini istiyordu, diğeri ise direk tahrif ediyor. Kur'an-ı Kerim’e yönelik bu hakarette İsrail mesajıyla beraber okunacak bir ayrıntı daha var.
O da şu. İsra suresinin adı değiştirilmiş. Yani Mescidi Aksa’yı, miraç mucizesini anlatan surenin adı, İsrailoğulları Suresi diye değiştiriliyor. Bunu yapanlar, tam da Kudüs sürecinde İsrail’e “Mescidi Aksa sizindir” mi demek istiyor?
BAE’de devlet eliyle yapılan bir ahlaksızlık mıdır bu, yoksa bireysel mi, o kısmını da araştırdım. Bölgeyi iyi bilenler, böyle hassas bir konuya emirlik ailesi dışında kimselerin kolay kolay cesaret edemeyeceğini söylüyor.
Peki kimdir BAE’yi yöneten aile?
Hazreti Peygamberin mirasını, kutsal emanetleri, kurtarıp İstanbul’a getirten Fahrettin Paşa’ya “hırsız” diyen BAE’nin Dışişleri Bakanıydı.
O iftirayı atan Dışişleri Bakanı Abdullah Bin Zayed’in abisi BAE’nin devlet başkanı olan Halife bin Zayed’dir. Halife bin Zayed Arap dünyasında ateist kimliğiyle tanınır. Halife’nin ateist olduğunu da ünlü bir Arap din alimi açıklamıştır.
Onun kardeşi Muhammed Bin Zayed ise veliaht prenstir. En iyi dostu Trump’ın Yahudi damadı Jared Kushner’dir.
Ailenin soyu Nayhan kabilesinden gelir. Nahyan ailesinin kökü 9. Yüzyıla uzanır, Karmatiler Devletine. Karmatiler, 930 yılında Mekke’yi işgal edip, Kabe’den Hacer-ül esved taşını çalmıştır.
22 yıl boyunca Müslümanların hac ibadetini engellemeye çalışmışlar, hacca giden kafilelerin yollarını kesip, saldırılar gerçekleştirmişlerdir.
Karmatilerin Müslümanlara yönelik bu saldırılarına Abbasiler son vermiş, hacer-ül esved taşı bu bozguncuların elinden alınıp, yerine konulmuştur.
Günümüzde ise Filistinlileri terörist ilan eden, Kudüs’ü Siyonistlere peşkeş çeken bir ailedir, bunlar.
Hiç şüphesiz Kur'an-a saldırılar verdiğimiz örneklerle sınırlı değil. Yaklaşık iki yıl önce Sudilerin Kur’an-ın ibranice tercümesinde tam 300 tane tahrifat yapılmış. Yerimiz kısıtlı olduğu için buraya almadım. Lütfen netten araştırınız. Kur’an-a ve Peygamber Efendimize (s.a.v) dışardan gelen saldırıları anlamak kolay. Ama Müslüman görünümlü “gargat suratlı haşhaşileri” ve “büyük” diye bizlere pazarlanan “gargat suratlı soytarıları” anlamak daha ciddi gayret ve feraset gerektiriyor.
Bu Konuyla İlgili Çok Önem Arz Eden İki Husus:
-Kur’an-ı Kerimi yakan soytarı, neden başka İslâm Ülkelerinin büyükelçiliklerinde değil de Türk Büyükelçiliği önünde yakıyor?
-Bizim dışımızda diğer İslam Ülkelerinden neden ciddi bir tepki gelmiyor?
-Kur’an-ın yakılmasına ciddi olarak kimler tepki göstermiştir? Bu sorular bize dost cepheyi gösteriyor.
Yüce Rabbimiz ferasetimizi bol ve keskin eylesin. Amin
Ahzâb Suresi 57. Ayet:
Şüphesiz Allah ve Resûlünü incitenlere, Allah dünya ve ahirette lânet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir azap hazırlamıştır.
(Allah’ı incitme ifadesi mecâzî bir kullanımdır. Allah’ın hoşnut olmayacağı işler yapmak, Allah’a uygun düşmeyecek nitelemelerde bulunmak demektir.)
YAZIYA YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.